Öptüm Cemre Sıcaklığıyla Gözlerinden Aşkın
Yüreğime gerdiğin sevda yayını bağrıma sapladığından beri ateşler içinde kıvranan bedenim sevda temreninin kanattığı irinli yaralarımın sızısıyla inlemektedir.
Havfla reca arasına sıkışmış ürkek bir hayattı avuçlarımı kanatan. Ilık gözyaşlarım yapraklarını yıkarken begonyaların sevdiğimin saçlarını tarayan rüzgarın ellerine dokunur yanağının ıslaklığını hissetmeye çalışırdım ben.
Kim bilir özlemlerin yeni şehirler kurar yarınlara yüreğinin orta yerinde. Sen sevdamızı büyütürken gözpınarlarınla, bacasından hasret tüten ocağımızın mor odalarında sevda mektupları yazarsın benim için. Dilinde sevda türküleri, gözlerinde karşı ufkun kızıllığı belirmiş umutlar, zülüflerine takılmış mor menekşe sümbülleri, teninde benek benek tomurcuklar, avuçlarında öteler ötesine gönderilmiş nemli dualar; aramızda amansız Munzur Dağları, ayağında pembe patikler, sırtında sevdanın onulmaz yükü bedeninde yanardağlar gibi kaynayan yüreğinle yeni bir dünyanın muştusunu fısıldayan baharın renk renk çiçeklenmiş bozkırlarının gelincikleri arasında beni bekleyeceksin gülüm. Beni bekleyeceksin açmamış bir gonca gül gibi.
Bense bir sabah ansızın depreşen yüreğimin yaralarını sarmak için ayaklarımdaki prangaları kırarak sana geleceğim. Sana geleceğim bütün benliğimle kutsal bir sevdanın erguvanlarını eteklerine dökmek için. Gözlerinden dökülen inci tanelerini toplayıp gerdanına asacağım. Saclarına sarı nergisler takmak için geleceğim ta uzaklardan. Gözlerinin ummanında boğulmak, yüreğinin pınarlarında yıkanmak için yüce dağları aşacağım.
Kuytu döşeklerine bağdaş kuracak, ellerini sımsıkı tutacak ve bir daha artık ayrılmayasıya yeminler edeceğim. Mavi hülyalarımıza girip zehir saçan gulyabanileri kovacağım uykularımızdan. Saçlarının gergefinde ömrümüzü dokuyacağım. Nakış nakış aşk işleyeceğim avuçlarına. Yusuf u Züleyha’yı hayrete düşürecek bir destan yazacağım tarihin sayfalarına. Kerem’i kıskancından çatır çatır çatlatacağım. Roma’yı da yakacağım, bu şehri de…
Sevda adına ne varsa senin için tadacağım.
Aşkın limanlarına sığınıp sevda bandıralı gemilerde seferler yapacağım.
Esrik uçurumlarının kenarında ellerimden kayıp giden ümitlerim toprak olup dökülürken ayaklarıma, bağbozumundan kalan hazan rüzgârlarının girdaplarında allak bullak olan beynimdeki tüm fikirlerimi Toros’ların eteklerine serpeceğim yeşersin diye. Koca bir fanus içinde hayal şehirleri kuracağım seni için.
Sokağımızdan teğet geçen mutlulukların hanemize konuk olacağı güne hazırlanıyorum şimdi ben. Biliyorum sen geldiğinde gönül sarayıma mutluluk da kapımdan içeri girip alnıma kocaman bir buse konduracak. Ben o güne dek bahçemde gonca güller yetiştireceğim senin için. Mor menekşeleri saçlarına takmak için dereceğim.
Bu acılar ırmağı yağmurlu bir ormana dökülecek biliyorum. Bana kucağını aç sevdiğim!.. Yorgun bedenim dizlerinde derin bir uyku çekmedikçe bu yükü taşıyamaz. Ellerin saçlarımı taramadıkça uyuyamam ben.
Sen; sessiz, sakin, usul usul yüreğini aç bana.
Gözlerini esirgeme gözlerimden, ellerini ürkek alıştırma…