- 4302 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GÖZLÜK TAKAN YILDIZLAR
Bir varmış, bir yokmuş. İyileri seven çokmuş, kötülerin yüzüne bakan yokmuş. Öyleyse kötüler hüngür hüngür ağlasın, iyiler sevgi olup çağlasın. Biz gelelim Nasrettin Hoca’mıza. Hoca’nın varı yoğu bir eşekmiş. Onu gözü gibi sever, kimi görse eşeğini övermiş.
“Sakınılan göze çöp batar.” diye boşuna dememişler. Gün gelmiş, devran dönmüş; Hoca’nın gözündeki mutluluk pırıltıları sönmüş. Niye mi? Niye olacak canım, Hoca’nın biricik eşeği hasta olmuş. Ne kadar çırpınsa da eşeğin derdine derman bulamamış.
Zavallı eşek, gün geçtikçe sararıp soluyor; Hoca’nın gözlerine yaşlar doluyormuş. Günler, haftalar böyle geçmiş. Hoca, eşeğine binmeyi bir özlemiş, bir özlemiş ki sormayın...
Bir gece rüyasında, sisler arasında eşeğini görmüş Nasrettin Hoca. Yüreği sevinçten hop hop hoplamış, binmek için hemen cübbesini toplamış. Eşek yaklaştıkça Hoca şaşırmış. İyice yaklaşınca elindeki değneği düşürmüş. Nasıl düşürmesin? Eşeği uçarak geliyormuş. Eşek de uçar mı demeyin. Rüya bu, semer de uçar eşek de…
Nasrettin Hoca, Allah’a sığınıp binmiş eşeğine. Eşek, “Akşam- sabah, yallah yallah!” deyince uçak gibi uçmaya, dağların üstünden geçmeye başlamış. Nasrettin Hoca’nın keyfi yerine gelmiş. Rüyada bile kendisini sevindiren Allah’a şükretmiş.
Eşek, bir dağın tepesinde durunca Hoca’mız ona teşekkür ettikten sonra;
- Sevgili eşeğim! Ben sana ters binmeyi de özledim, demiş.
Eşek “Hay hay!” deyince, Hoca da ters binmiş ona. Eşek de “Gelsin beyaz, gitsin siyah; haydi yallah, haydi yallah!” diyerek füze gibi uçmaya başlamış. Hoca bir yandan kavuğuna bir yandan cübbesine sarılmış. Korkudan gözlerini kapatıp dua etmeye başlamış.
Az gitmişler, uz gitmişler; dere tepe düz gitmişler. Eşek birden durunca, Hoca korkarak gözlerini açmış. Bir de ne görsün? Etrafında yıldızlar fırıl fırıl dönüyor; dolunay, karşısında tatlı tatlı gülüyor. Hoca’nın şaşkınlığı devam ederken yıldızlar koro hâlinde seslenmiş:
- Nasrettin Amca hoş geldin. Niçin elin boş geldin?
Hoca, telaşla heybesini aramış. En güzel fıkralarını çıkarıp yıldızlara anlatmaya başlamış. Hoca, gülmeceden gülmeceye atlamış, yıldızlar gülmekten çatlamış. Sabaha doğru, yıldızlar bir istekte bulunmuş:
- Sevgili Nasrettin Amca! Seni çok sevdik. Yarın yine gelir misin? Gelirken de bize güneş gözlüğü alır mısın?
Nasrettin Hoca, niçin gözlük istediklerini sorunca da;
- Biz, güneşi çok seviyoruz ama gündüzleri öyle parlıyor ki ona bakamıyoruz. Gözlüğümüz olursa onu her zaman seyredebiliriz, demişler.
Hoca da “Tamam!” der gibi başını sallamış. Bu sırada küçük bir yıldız ona yaklaşarak;
- Buyur Nasrettin Dede, gözlüğün parası, demiş.
Hoca’mız tam uçmaya hazırlanırken bu sefer dolunay yaklaşmış yanına. Kulağına bir şeyler fısıldadıktan sonra ışıktan bir kese bırakmış heybesine. Ayrılık vakti gelince, kutup yıldızı gidecekleri yönü göstermiş. Kuyruklu yıldız da dünyaya dönünceye kadar ona eşlik etmiş.
Kuşlar uçmuş, tavşan kaçmış, aradan bir gün geçmiş. Nasrettin Hoca, yine rüyasında eşeğine bindiği gibi çıkmış gökyüzüne. Parayı veren küçük yıldızla beraber kutup yıldızına ve kuyruklu yıldıza birer gözlük vermiş. Diğer yıldızlar koro hâlinde bağırmaya başlamış:
- Nasrettin Amca hoş geldin. Niçin elin boş geldin?
Hoca’mız da gülerek:
- Su akar, yıldız bakar. Ancak parayı veren veya bir iyilik yapan gözlüğü takar, diyerek taşı gediğine koymuş.
Yıldızların boynu bükülmüş, gözlerinden pırıltılar dökülmüş. Nasrettin Hoca fazla dayanamamış;
- Sevgili yıldızlar! Dolunay dedeniz sizler için de para vermişti. Buyurun gözlüklerinizi. Yalnız bir daha bir şey isteyeceğiniz zaman onun ücretini vermeyi unutmayın, demiş.
Bütün yıldızlar gözlüklerini takınca gökyüzü rengârenk parıltılarla dolmuş. Nasrettin Hoca, iyi yürekli dolunaya da kocaman bir gözlük hediye etmiş. Bu masal da burada bitmiş.
Hayır, bitmesin mi, diyorsunuz. Nasrettin Hoca’nın eşeğine ne olduğunu merak mı ediyorsunuz? Yıldız çocuklar dua edince Hoca’mızın eşeği iyileşmiş. Nasrettin Hoca da eşeğiyle Akşehir sokaklarında çocukları gezdirmeye başlamış. Hangi çocukları mı? Önce dersine çok çalışanları, sonra annesini üzmeyenleri; bir de bu masalı okuyan güzel çocukları…
Bestami YAZGAN