- 2958 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
ŞAYET BİR KADIN, BİR ERKEĞE TECAVÜZ EDERSE…-1-
"Mitolojiye göre ZEUS ilk yeminli tecavüzcüdür."
“Romalılar, bir kadına tecavüz eden kişiyi, yumurtalıklarını iki taş arasında ezerek cezalandırırdı.”
Gazetelerde okuduğum tecavüz haberi, öylesine dudak uçurtan cinsten değildi. Alıştığımız ve her gün görsel medyada gözümüze gözümüze sokulan belki de “Fatmagül’ün Suçu Neydi” “gibi izlenme rekorları kırdıran filmlerdeki skandal tecavüz karelerinden biriydi. Henüz çocukluk yıllarımızda tanışmıştık o kaba saba ve ağzı salyalarla dolu çürük ve eksik dişli gözü dönmüş saçı ve başı dağınık kötü rollerin adamı “Tecavüzcü Coşkun” ‘larla…
Haberlerde sürekli felaket tellallığına soyunan spikerlerin bizlere sundukları görüntülerin, psikolojik-biyolojik-sosyolojik sonuçlarına, hayal kırıklıklarıyla son bulan yargısı son bulmuş davalara alıştık, alıştırıldık.
Efendim neymiş, son okuduğumuz ve izlediğimiz haberin özü?
”13.yaşındaki N.Ç ye tecavüz edenlere ceza verilmedi. Suçlular serbest bırakıldı ve dava zaman aşımına uğradı.”
Ee bizim toplumumuzda anormal bir durum değil ki bu haber?
Ne varmış yani?
Yazıyı okur okumaz, aklıma yazdığım bir öykümün başlığı gelmişti. “Tecavüz Kaçınılmazsa Zevk Almayı Bileceksin” adlı öyküsel ama gerçek yazım; İlk on dakikada tıklanma sayısı tam 670’di. Yazımın içeriğini merak edenler o kadar fazlaydı ki, akşam saatlerinde yazımın okunma oranı 3624’e ulaşmıştı.
Aynı yazımın ikinci bölümüne ertesi gün yayınladığımda ise, ilk on dakikada tıklanma sayısı üçe katlanmıştı. Yorum yazanların çoğunluğu erkekti. Kadın yazar dostlarımdan özelime “devamını merakla bekliyorum dost kalem” diye mesajlar gizli yazılmaktaydı.
Oldukça düşündürücü bir durumdu. Aynı yazıyı başka bir sitede yayına verdiğimde kadınların hışmına uğramıştım. Bu da oldukça ilginç bir etki-tepki gelişmesiydi.
Henüz yazımın ilk bölümünde bu şiddetle karşı duruşa yanıtımı öğrenmek isterseniz, o sitenin ve yazımın linkini aşağıda vereceğim.
Nedense Sn. Arzu Kök yazım dostumuzun “Erkek Egemen Politikalar ve Tecavüz… “ adlı yazısı, bana geçmişte aldığım tepkileri anımsattı.
Uygarlık geliştikçe, canım ülkem batıya yakınlaşıp emperyalist evrim geçirdikçe hileler de artıyor, kanunlar çıkartılıp suçlular masumlaştırılıyor. Ebebeynler başlık paralarını arttırıp ikna ediliyor, suçlu hapisten yırtıyor bir de çocuk yaşta yasal eşe kavuşuyor.
Batı ülkelerinde direnen kadınlar “cadı” diye adlandırılıp yakılan daha sonra da fuhuş batağına sürüklenen yine aynı kadınlar olmuştu. Kapitalizmin yükseldiği ülkelerde direnen kadının rolü bu kez de ahlak çözülmesi diyalektiğiyle rolü değişmiştir. Genelevler artmıştır. Kadın ve erkek nesnel objeler, sosyal toplumlarda " kullanılan ve kullanan" yaşam arenasındaki yerini almıştır.
80’li yılların başında Amerikan Yapımı düşük ahlak ve bozuk aileleri konu eden filmler, "Dallas" gibi dizilerle AŞK kutsallığını yitirmiş, yerini "yap-boz" kısa sürede tüketilen birlikteliklere bırakılmıştır.
Anımsar mısınız, 90’lı yıllarda ülkemize gelen Papa II. Paul’a basın şu soruyu sormuştu:
“Efendim genelevler hakkında düşünceniz nedir?”
Vatikan’ın dini efendisi sorulan soruya çok şaşırmıştı. Nedeni ise %95’i Müslüman olan bir ülkeye ayak basmıştı. Genelevin ülkemizde var olabileceğini hiç düşünmemiş olmalı ki, soruyu şu şekilde yanıtlamıştı:
“Burada genelev var mı?”
Tecavüzün tarihçesini kafamda evirdim çevirdim, düşünmeye başladım.
Tecavüz sözcüğünü ve tecavüzcü imgesini nedir, ne değildir, ne anlama geliyor, diye sorguladım kafamda.
Tecavüz; “bir kişinin kendi isteği ve bilinçli onayı olmadan cinsel ilişkiye zorlanılması” diye tanımlanabilir. Daha açık ifadeyle bir kişiye güç kullanarak, tehditle, uyuşturucu, ilaç ve benzeri maddeler kullanarak, kendi isteği olmadan zorla cinsel ilişkiye zorlanılmasıdır.
Bir diğer ve farklı tecavüz şekli de eğer kişinin yaşı küçükse, mental bozukluğu varsa, doğru karar alamayıp, rasyonel karar verebilme yetisinden yoksun bir yaştaysa, bu kişilerle de cinsel ilişki tecavüzdür.
Çocuklukta başlarına gelen böyle bir utancın izleri kendilerinden, ailelerinden bile kendilerini korumadıkları için nefret edebiliyorlar.
Örnekleri oldukça fazla olan ülkemizde tecavüz vakaları adaletin kefesinde oldukça kabarık dosyaları mevcut olduğu gibi gelişmiş ülkelerde de tecavüz vakalarına rastlamak mümkündür.
Öyle ki tecavüze uğramış kadın bazı olumsuz duygularla kendi içinde de duygusal çatışmalar yaşayıp, kendisini sorumlu da tutup şikâyette bulunmuyor. Hatta suisid (kendini öldürme) girişimlerinde bulunarak ruhsal dengesi bozulabiliyor.
Aile içindeki tecavüzler, yakın akraba(baba-dayı-enişte-amca) gibi ensest ilişkiler, yaşı küçük kız çocuklarının zorla ve korkutularak dedesi yaşındaki erkeklerle evlendirilmesi yurdumuzda sıklıkla tanık olduğumuz örnekleridir.
Bazı bölgelerimizde ve illerimizde aşiret reisinin “ölüm” fetvalarıyla sonuçlanan “töre” adını verdiğimiz kuralların geçerli olduğunu hepimiz artık biliyoruz.
Bir de savaş dönemlerinde kadınların yabancı askerler tarafından cinsel ilişkiye zorlanılmasıyla tecavüzler, alışılagelmiş hep bir araç olmuştur. Nedense savaş esnasında ülkeyi fetheden gücü elinde bulunduran askerler çocuk –kadın gözetmeksizin tecavüz ederek o ülkenin erkeğinin yenilgisine neden olmayı hedeflemiştir.
Kurtuluş savaşı öncesi yurdumuzu yakıp yıkan Yunanlılar, Ege Bölgemizde, tarihin yazdığı utanç tablosunu unutmamız mümkün değildir.
İç Anadolu’ya kadar yakıp yıkmışlar, yüzlerce kadın ve çocuklarımızı öldürmüş ve tecavüz etmişlerdir.
Gelelim Uzak-doğuya: Filipinlerde 10 yaşındaki kız çocukları devlet eliyle fuhuşta çalıştırılıyor. 20 yaşında emekli ediliyor. Tüm sağlık kontrolleri ücretsiz olarak devlet tarafından yapılan Filipinli küçük kadınlar sex ticareti ülkesi olarak tanınıyor ve biliniyor.
2.dünya savaşı sonrası halen ruhsal ve fiziksel izlerini taşıyan yüzlerce Koreli kadın, ölene kadar acı bir utançla yaşamışlardır. Japon askerlerine hizmet etmeyi reddeden kadın hemşireler ve çalışan memurelerden yaklaşık 500 Okinawalı ve 1000 Koreli kadın tecavüze uğradıkları gibi askeri kuvvet kullanılarak açılan genelevlerde cinsel ilişkiye zorlanılmıştır.
Günümüzde bunu örneklersek, savaş döneminde cinsel şiddetlere en tanıdık gelenlerin başında Bosna-Hersek-Kosava-Irak -Kıbrıs-Azerbaycan, Afrika Ülkelerindeki Savaşlar gelmektedir.
Amerikan askerlerinin Iraklı kadınlara, erkeklere ve çocuklara tecavüz edip videolara aldıkları, hatta uluslar arası adaleti aşarak, hiçe sayarak dünyanın gözü önünde tutuklu haldeki esirlere tecavüz ettiklerine televizyonlardan tanık olmadık mı?
1992 ve 1993 yılları arasında tam 20.000 Müslüman kadına tecavüz edilmiştir. Bunların birçoğu hamile kalmaya zorlanmış, savaş zamanlardaki koşulların yetersizliğinden dolayı kürtaj olamamıştır. Savaş sonrası bu kadınlar toplumdan dışlanırken üstüne üstelik her biri “utanç kaynağı” olmuşlardır.
İşin en kötü ve insanlığa sığmayan yanıysa, tecavüz edenlere hiçbir ceza kesilmediğidir; ağır duygusal ve ruhsal faturayı ödeyen de tecavüze maruz kalmış kişidir.
Peki, bu durum nedir?
Kadın ve çocuklara yönelik fiziksel şiddetin neticesinde artan intihar vakaları düşündür müyor mu yetkilileri?
Anımsar mısınız ve hangimiz unuttuk ki? Hüseyin Üzmez diye 70’li yaşlarda bir adamın 13 yaşındaki bir kıza tecavüz ettiğini? Hatta Adli Tıp Prof.Dr. un “artık baskılara dayanamıyorum” diye istifa ettiğini?
Yasalar önünde ibretle tartışılan bu tecavüz vakası; adli tıpta bile kanıtlandığı halde devletin militarist bir rol oynadığına tanık olmadı mı gözlerimiz? Taraf Gazetesi yazarı suçlu, tacizci adam elini kolunu sallayarak sanki hastaneden şifa yoluyla taburcu olmuş gibi özgür bırakıldı.
İzninizle bu tür davalara biraz feminist penceremden bakacağım: Nedense canım ülkemde adalet erkeği haklı çıkartıyor. Genelde teşhir edilen ve suçlu bulunan asıl mağdur 10-13 yaşındaki çocuklarımız oluyor.
Bir iş kadını olan arkadaşım vergi borcu nedeniyle tam bir ay Edremit Cezaevinde yatmıştı. Bana hapishane anısını anlatırken, önce “yaz bunları sana iyi malzeme” dedikten sonra beş kadının yaşam öyküsünü şu şekilde özetlemişti:
“İlk gün çok korkmuştum. Hatta o gece uyuyamamıştım bile.”
Merakla sormuştum:
“Neden, yatak mı çok kirliydi?”
“Ne yatağı ya!.. İnsanın uykusu gelince yatak mı arar gözü? Öldürüleceğim korkusu sarmıştı beni.”
“Aa, neden ki?”
“Neden olacak!.. Hapishanenin onarıldığı ve yatak yokluğu yaşadığı bir zamana denk gelmiştim. Ağır ceza almış kadınlar bölümüne yatırılmıştım. Aynı koğuşta beş kadın adam öldürmekten müebbet hapis yatıyordu. Onlara hikâyelerini sorduklarımda kendilerine tecavüz eden yakınlarını öldürdüklerini anlattıklarında çok şaşırmıştım. Biri amcasını, biri eniştesini, bir diğeri kocasını intikam adına öldürmüşlerdi. Diğer iki kadın da evlerine zorla girmiş ’namusumu kurtarmak için öldürdüm” dedikleri hiç tanımadıkları adamları öldürmüşlerdi…”
Sonuçta kanunlarımızın yanlış uygulamalarına tanık oluyoruz. Tecavüze uğrayan kadın ve çocuklarımızın hakları resmen militarist bir baskıyla ellerinden alınıyor. Ve mağdur kadınlarımız hukuksal alanda bir mücadele göstermedikleri gibi korku kültürüyle baş başa kalıyorlardı. Uzayan hukuk mücadelesinde tecavüze uğrayan kişi teşhir ediliyor ve kendi fiziksel çevrelerinde AİDSLİ gibi “toplumsal aforoz” edilme korkularıyla başa çıkamayacağını düşündüklerinden, şikâyet etmiyor ve çekincede kalıyorlardı.
Gelişmiş ülkelerin başında gelen ve dünyada ilk kez eşcinsel evliliklerinin yasal olduğunu bildiğimiz İngiltere’de ağzımız açıkta kalacak, akılları donduran bir tecavüz olayını basında okumuştum.
Bir İngiliz binden fazla kadına zorla tecavüz ediyor ve içlerinden sadece bir kadın şikâyette bulununca tutuklanıyor. Kadınlar adlarını ve kimliklerini saklı kalma şartıyla, neden şikâyette bulunmadıklarını açıklıyorlar. Nedeniyse “korku” ve yukarıda belirttiğim nedenlerdi.
Sonuç;
Bundan tam sekiz sene önce onlarca koca adam tarafından tecavüz edilen 13 yaşında olan N.Ç adlı kız çocuğumuz artık 21 yaşında genç bir hanım. Dava uzadıkça uzamış ve lehine sonuçlanmış.
Bu haberi okuyunca dudaklarımızdan şu sözcükler dökülüyor:
“Aman canım o da bir şey mi? 60 yaşındaki adam Manisa’da 1,5 yaşındaki kız çocuğuna defalarca tecavüz ediyor da ona ceza verilmiyor.
“Aman canım o da bir haber mi? Antalya’da 5 yaşındaki çocuğa tecavüz ediliyor, mahkemeye akrepli polis korumalarıyla getiriliyor. Sanki adam bir şehrin fatihi…
“Aman canım o da bir haber mi? Kayseri’de Bayramda kaybolan iki küçük kız kardeş, komşuları tarafından tecavüz edilip, evinin bodrumuna gömülüyor, üzerlerine beton dökülüyor.
Bu sapıklara ceza verilmiyor. Ruhsal dengeleri bozuk, diye akıl ve ruh sağlığı merkezlerine yollanıyor. “Pedofili” teşhisi konuluyor. Tedavi görüp, salınıyor. Bizler de yinelenen tecavüz vakalarını okuyup, izliyoruz. Alışıyoruz vesselam… En utanç verici, yüz karası, insanlık dışı bir vakayı doğal görebiliyor, “e normal” diyebiliyoruz.
Yazık ki ne yazık!..
Oysa, bir zamanlar ahlak değerlerimiz oldukça yüksekti. Ve o yıllarımızda, hapishanelerde idamlık mahkûmlarımızda bile “onurlu bir duruş” a tanık olurduk.
“Mahkûmlar sübyancı mahkûmu, şişleyip öldürdüler. Veya “mahkûmlar sapık sübyancıyı kemeriyle hücresinde astılar” benzer haberleri okur okumaz,
“oh olmuş, pislik hak ettiğini bulmuş,” derdik.
Peki, ya şimdi ne değişti de suçlular baş-göz ediliyor?
“AB ye gireceğiz” diye adaletin terazisinin vidalarını gevşetip ayarını mı bozduk?
Yoksa adaletin bir kefesine giren devletin eli mi ağır geldi?
Toplumun en nadide sosyal yapı taşlarından “ahlak değerlerimiz” erozyona mı uğradı?
Dini idare ile yönetilen ülkelerden Arabistan, şu zaman aşımına uğramış N.Ç vakasında, acaba şeriat yasasını uygular mıydı, yoksa onlar da mı sumen altı ederdi?
Öyle ya, 1500 yıl önce kız çocuklarını sarı çöllerin kızgın kumlarına diri diri gömmelerinin sebebi neydi ki?
Bizler genelde buzdağının görünen yüzüne bakmaktayız
Peki, bir kadın, bir erkeğe tecavüz edebilir mi?
İkinci soru: Ederse yargılanma sonucunda nasıl bir gelişme olur?
Yazımın uzunluğu nedeniyle iki bölüm olarak yazdım. İkinci bölümde belgite vardığım “bir kadının bir erkeğe tecavüzü” hakkındaki gelişmelerde buluşmak umuduyla.
Sevgi ve Saygılarımla
Emine PİŞİREN
05.11.2011
Not: ” Tecavüz Kaçınılmazsa Zevk Almayı Bileceksin” adlı yazımın Link Adresi: www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=55913
YORUMLAR
sevgili arkadaşım
maalesef dünyadaki zayıf kişilerin, ucuz takıldıkları, orantısız güç kullanmak.tecavüz ve buna benzer bazı olaylar. BM ve ülke yasalarından doğan boşluklardan kaçınılmaz adi suçlar. sayfalar dolusu yorumu hak eden harika yazının devamını şimdiden beklemeye başladım. emeğine, yüreğine sağlık. sevgi ve saygılar sunarım.
“Tecavüz Kaçınılmazsa Zevk Almayı Bileceksin”
İşte olayın özü ve bu kadar uzun uzadıya anlatılmaya çalışılan kıssanın hissesi bu.
Bir tavsiyeydi sdece önceleri. Hiç olmazsa hayatını kurtarmak için tecavüze uğradığında zevk alıyormuş gibi davran ki tecavüzcü '' O da hoşlandı bu işten '' zannederek canına kast etmesin bari demek istiyorduk.
Şimdi değişti her şey. Artık zevk almaya başladık tecavüzden. Hatta ilişki tecavüz değilse o artık ilişkiden bile sayılmaz oldu. İlle tecavüze uğrayacağız ki işin zevki olsun.
Eğitim bile zevk alma odaklı oldu '' Derslerinizi işlerken konuları zevkli bir hale getirin '' Oysa eğitim zordur, meşakkatlidir, çoğu kez de sıkıcıdır. Ama olmaz ille de zevk olacak işin içinde. Bir hastaya canı acıyor diye serum ya da iğne yapıp hayatını kurtarmamız mümkünken sırf daha zevk alacak diye morfin vermek gibi bir şey.
Zevk.zevk.zevk. Tecavüz de zevk almanın bir şekli. Hasta ruhlar, yaralanan onur , ayaklar altına alınan şeref ve haysiyet...Bunlara takılmamak gerek önemli olan zevk almak. Peki tecavüze uğrayan ne olacak? Alışır efendim nasıl olsa alışır...
Tek merak ettiğim şey: Kendi öz kızınızın kaç para karşılığında 26 erkekle - kendi rızası olmadan ya da olarak - ilişkiye girmesini oturup seyredebilirsiniz. Neticede N.Ç için verdiğiniz kararla kendi kızınız için de böyle bir fiile gözlerinizi kapayacağınızı beyan etmişsiniz. Sadece ve sadece bunu merak ediyorum. ( Bu soru tabii ki o şerefsiz kararı veren şerefsizlere )
Selam ve saygılarımla.
Günaydın Hemşehreim,
Bayramınızı gönülden kutlar, daha nice bayramlara sağlık , esenlik ve mutlulukla ulaşmanızı dilerim. Güzel bir çalışmaya imza atmışsınız. Ne yazık ki adalet sistemimiz giderek kokuşmakta. Diyeceksiniz ki, hangi kurum, kuruluş kokuşmuyor? Haklısınız. Benzer durumlar Osmanlının çöküşünde en etkili nedenler olmuştur. Allah, beterinden saklasın diyoruz ama sanırım dualarımız da işe yaramıyor. Gün geçtikçe beterlerle karşılaşıyoruz.
Saygılarımla.