- 977 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SIRLAR VE KAPILAR
Görünen kapılar vardır, birde görünmeyen kapılar vardır. Biri normal kapıdır, diğeri sırdır, perdedir göremezsin veya ancak bir vasıtan varsa görebilirsin. Her ikisi de korur, muhafaza eder, emin kılar. Kilitli kapılar vardır onları bir şekilde anahtarıyla veya imha ederek ardını görebilir alacağını alısın. Ama o diğer kapıyı ve o kilidini asla açamazsın, çünkü ne o kapıyı nede o kilidi göremezsin, çükü o sırdır. Evliyalara, erenlere açılan sır kapıları vardır, bahşedilen kalp gözleri vardır. Birde yüzdeki perdeler, likaplar vardır, onlar şelvedir, sırdır, ışıktır saklayan bir muhafazadır. Diğer insanlar bilemez. Çünkü o peygamberlik ve ulviyet perdeleridir.
Sır kapısı için bir teşbih yapacak olursak; Çok muhkem, kilidi ve anahtarı olmayan ancak fotosel göz lambası ile açılan bir kapı tahayyül ediniz. Göz lambası bozuksa o kapıyı açamazsınız. Ya elektrikler yoksa o bölgede ki hiçbir kapıyı açamazsınız. Ya bütün dünyanın elektriği kesilirse o zaman tövbelerin kabul olmayacağı ve dışarıda kalacağın kıyamet günü başlamıştır.
İlk önce açılacak olan kapı besmele kapısıdır. Dolaşırken, dinlenirken düşünürken, konuşurken hatta eğlenirken dahi bu kelimeyi asla dilinizden düşürmeyiniz Zira diğer kapılara vasıl olmak için ilk kapı girişidir, ardında tevhit ve şehadet kapısı gelir, diğer kapılara yönelterek sizi menzilinize ulaştırır.
Zamanın kapıları vardır. Zamanı kimse göremez ama var olan bir sır kapısıdır. Yaşayan insan için, ilk dünyaya geldiğinde zaman kapıları açılır, ölüm anı geldiğinde zaman kapıları senin için artık kapanmıştır. Zaman kapıları öylesine süratli bir şekilde art arda açılır ki onun frekanslarına asla yetişemezsin, sır yetiremezsin. Açılan kapılardan dakikalara, saatlere, günlere, aylara, yıllara, asırlara doğru yoluna devam eder. Her lahzanın ardında bir anı, bir sır bırakarak ve mazi olarak yoluna devam eder. Ama bir gün oda dünya ile birlikte günü geldiğinde yok olacak ve dünyada ki yolculuğu sona erecektir.
Rabıtalar vardır, gönülden gönle açılan kapılar vardır. Başkalarına sır sana aşikâr olan sırlara, oradan da o kapılara ulaşırsın, buda bir nasip meselesidir. Şayet Cenabı Hak CC. rabıta ve düşünce yolunu insanlara açmasaydı bugün ki ilimler de ortaya çıkmayacaktı. Bizim bir din ulemamız vardır. 17. Asırda yaşayan İbrahim Hakkı Hazretleri. O devirde böyle gelişmiş teleskoplar yoktu, hatta onun hiç teleskobu da yoktu. Gezegenlerden, atmosferin yapısından burçlardan, gıda, kimya, biyoloji, genetik yapılar, tıp ilmi, matematik işlemlerinden vs. bu günkü ilimlere ışık tutacak şekilde izah, çözüm ve çizimleriyle anlatılmıştır. Bugün dahi halâ çözülemeyen ve araştırılan ilmi bilgileri vardır. Bütün bunlar rabıtalardan gelen sızıntılar değilmidir. Nereden öğrendi, kim öğretti, ona ayan bize sır. Ancak her şey yokluk ve hiçlik kapısından içeriye adım atabildiğinizde ledünne sırları ortaya çıkar, ağır bir yük çetin bir yolculuktur. Bu konuda; Seyyid İbrahim Burhanettin Düsûki (k.s) hazretlerinin açıklaması vardır. ’Bu kimseler kendilerine bildirildiği şekilde her şeyi bilir, su üzerinde, havada, nerede olursa ins ve cinnin alın yazılarını okurlar keza gök kubbede yazılı olan yazıları, dünyada ve ahirette başlarına gelecek halleri görür ve bilirler. Onlar için şaşılacak haller değildir. İşte bunlara ledûnni sırları denir’’
Bu konuda bir benzetme yapacak olursak, bizim gören gözlerimiz duyan kulaklarımız vardır, ötesi bize sırdır. Fakat telefonlara, televizyonlara, internete gelen görüntüleri, radyoya ve diğer alıcılara gelen çeşitli sesli yayınlarını görmüyoruz, duymuyoruz ama o cihazlar görüyor ve bizlere aracı olarak duyuruyor, gösteriyor. Bütün bunlar görünmeyenleri sırların ortaya çıkmasıdır. Cenabı Hakkın insanların tasdik etmesi, inanması için verilen bir tecellisidir.
İnsanlar vardır, hayvanlar vardır, bitkiler vardır ve her birinin cinslerine göre kendi âlemleri yapıları vardır. Birde çeşitli yapılarda ki cansız maddeler vardır. Bütün bunların her birinin insanlar gibi akıl, düşünce ve kabiliyetlerinin var olduğunu bir düşünün. Her bir varlık kendi yapı ve düşünce şekliyle Cenabı Hakkı şekillendirecek ve benzetmesini yapacaktır. Dahası bir taşın, bir madenin ya da havada ki bir gaz molekülünün yaşlarını başlangıç ve bitişlerini kim tespit edebilir ki. Öyle ise bütün bunları bir anda tasarlayan, yaratan, var eden Cenabı Hak cc. yarattıklarından hangisine benzeyebilir ki? Arada sırlar ve sınırlar vardır. Aklımız bizi yanılmasın.
Bir levha üzerine bir resim yaptığınızı düşününüz. O levhaya şekil çizebilmeniz için önce o levhanın tertemiz olması gereklidir, yoksa çizdiğinizin ne özelliği kalır neden istediğiniz şekil ortaya çıkar çünkü lekeler şekli bozar. Önce elinizin tersi ile fani olan dünya malını iteceksiniz, daha sonra ezberinizde olan ve dil alışkanlığı bir ayeti içinizden okursunuz, bu size kapalı bir sırdır. Ama okuduğunuz kelimeleri terennüm edersiniz tane, tane okusanız ve içinizdeki bütün dünyevi düşüncelerinizi, hırslarınızı silerseniz birinci sır kapısı açılır. Kulağınız duyacak şekilde okursunuz ikinci sır açılır. Okuduğunuz ayetin, duanın kelimelerinin manasını bilerek okursanız üçüncü sır açılır. İçinizde hissederseniz dördüncü sır açılır. Yaşantınızda uygularsanız beşinci sır açılır. Geceleri veya bir ücrada zikrederken gözlerinizden yaşlar dökülür sonra içinizden bir çığlık kopar hıçkıra, hıçkıra ağlarsınız ve devam edersiniz sana altıncı sır da açılır. Yine de nasip ve kısmet meselesidir, bir rabıta yolu kalp gözüüz açıldığında artık yedinci sır da size açılacaktır. Ne yazık ki bir sure okurken bir namaz kılarken çoğu kez bilincinde değiliz, aklımızdaki bin türlü mazimiz ve atimize bizi alıp götürür, nedense burada birde aceleciliğimiz ortaya çıkar Çünkü bir an önce koparılmak için şeytan pusuda bekler. Sıhhatimizin şükrüne karşılık teşekkür edemiyoruz ve ahret hazırlığı da yapamıyoruz, O kadar dünyaya tapındı ki, hakkıyla ibadetimizi yapamıyoruz.
Milyonlarca bilgileri, iletişimleri bir anda ortaya koyan bilgisayarlar vardır, mimar ve mühendislerin yaptığı binalar eserler vardır. İnsan, bu yaptıklarından hangisine benziyor ki? Bir noktadan yayın yapan bir televizyon kanalını düşleyin, aynı anda bütün dünyada mülti izlenimler yapıyor. Bu cihazları, bilinmeyenleri Cenabı Hakkın verdiği bir tecelliyle, o akılla, o sırla insanlara yaptırdı. Yedi Kudreti elinde tutan, var eden yaratıcı, bu izleyenlerin tümünü bir noktada görmeye, izlemeye, kaydetmeye, toplamaya kadir ve muktedir değil midir? Bütün bunları anlayabilmek için bize verilen akılın tasarrufunda bekleyen ve aşikâre gösterilen o yüce sırlardır, kapılardır. Bütün ayetleri sırlarla dolu olan Kuranı Kerimde ki Tekasûr suresi sizi sırların ta derinliklerine doğru götürecektir. Aklınızın yetmediği, erişemediği o sırların önünde nöbet tutacaksınız. Yoksa istila olursunuz.
Gönül kapıları vardır oradan herkes geçemez, gönülden gönle akan su gibidir, adına da rabıta denir. O insanların cezbeden bir halleri, sanki aynadan yapılmış bir kapı gibidir, ona baktığınızda kendi hatalarını görürsünüz, sonra içeriye girersiniz, onlar kıymet dağıtırlar. Birde hayâ perdeleri vardır. Bir şey ne kadar gizliyse ve muhafaza edilirse o kadar güzeldir, o kadar kıymetlidir. Bir kimsenin sırrını kimseye söylemezseniz herkes tarafından duyulup yayılmayacak belki de o kimse bir gün tövbe edecektir ama aksi halde o kimse çamura batmışken daha çok batacaktır. İslamiyet’in birinci şartı da hayâ değilmidir? Bunları söylerken, yaşadıkça kapıların, perdelerin ardında hayâsızlıklarını gizlenmiş iyi diye bilinen çok sayıda murdar insanları bulursunuz.
Asıl sır kapıları öldüğünüzde mezar kapısından içeriye girdikten sonra açılacaktır. Daha fazla gören, işiten, hisseden, hatırlayan ve acı duyan ruhunuz cesetlinizi terk ederek ortaya çıkacaktır. Dünyada beynelmilel bir lisan seçilmiştir, bütün milletlerin fertleri onu öğrenmeye çalışır, çünkü geneldir, herkes anlar. Nasıl ki bir çocuk geliştikçe kendi lisanını öğreniyorsa, öldükten sonrada otomatik olarak beynelmilel olan Arapça lisanı bir sır olarak insanlara verilecektir. Zira o lisan ile yargılanacağız, o lisan ile Mahşer yerinde bütün insanların gözü önünde, gizli ve aşikâr sırlarımızı duyacak, alacağımız mükâfatı ve mücazatımızı herkes duyacak.
Sırlar, perdeler, kapılar vardır, birde önünüze set çeken, ardını göremediğiniz duvarlar vardır. Ardına geçemeyince, ulaşmayınca asla hiçbir şeye de vakıf olamazsın, çoğu kez inkâra kalkışırsın. Ardını bilemediğin bu duvar senin için Dünyanın önünde siper olan ölüm duvarıdır, öte âleme doğru açılan bir giriş kapısıdır. Ancak bu duvarın kapısından, tekrar yeşerecek olan bir tohum misali, ecelin gelip de o kapıdan içeriye girdiğinde gerçeklerle yüz yüze kalırsın. İnanmadıklarına inanacağın o gün, Mahkemeyi Kübra’ya doğru, o ceza gününe doğru itilirsin, sürüklenirsin.
Multi sayıda ki insanların toplandığı feryatların asla duyulmadığı mahşer meydanı. Heyhat diyeceğin, ölümün ve kurtuluşun olmadığı, günahlarını inkâr edilemeyeceğin ahiret hayatı. Dönüşü olmayan, ifşa ve ardından başlayacak olan ceza günü.
2011
Mustafa CEYHUN