- 914 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BİR BAYRAM ARİFESİ
Uzun yıllardır derin hüzünlere salıyor bayramlar beni. Ailede ne ellerini saygıyla öpeceğim büyükler kaldı ne benim şefkatle sarılıp öpeceğim küçüklerim yanımdalar. Yakın akrabaların çoğu hayatta değil. Kimileri de bu yaşam hengamesinde kendi çekirdek aileleriyle meşguller.
Gençlerin birçoğu gençliklerinin bile farkında olamıyorlar. Akrabalık bağları kopma aşamasına gelmiş. Konu komşuların bazıları tatilde bazıları kendi kabuklarına çekilmiş bir köşede sessizce. Çocuklar yaşam maratonunun yorucu etabını koşmaktalar daha şimdiden. Zamanı yakalamanın bitmeyen telaşı zamanı çalıp götürüyor elimizden gözümüzün içine baka baka.
Bayram günlerinde fazlaca kalabalık olduğunu bildiğimizden birkaç gün öncesinden yapmak istedik kabir ziyaretimizi. Ve tuttuk Karacaahmet Mezarlığının yolunu kızımla birlikte…
Her sokak ayrı ayrı numaralandırılmış. Bütün çeşmeler akıyor. Fakat iç içe geçmiş kabirlere ulaşabilenlere ve onlara gereken saygıyı yakından gösterebilenlere ne mutlu! Mezarların üzerlerinden atlaya atlaya ilerlemek zorunda kalıyor ziyaretçiler. Elleri su bidonlu ve kürekli bir yığın çoluk çocuk ve yetişkin gideceğiniz kabre kadar sizi ısrarla takip edip çileden çıkarıyor her zamanki gibi. Her şeye rağmen bilinmezliklerle dolu bu alemin, ruhunuzu incecik tüllere sarıp sizi gizemli bir yolculuğa çıkardığını hissediyorsunuz huşu içinde…
Eve döndüğümüzde Çıtır’ımız karşıladı bizi kapıda. Hem evi hem bizi beklemiş pencere önünde sessizce. Onu Kadıköy’de sevgili annesine teslim edecektim bu gün. Öyle konuşmuştuk. Çıtır’ı 9 yıl önce bir ayağının patisi kopmuş ve adeta ölmek üzereyken, birbirimize can bağıyla bağlandığımız manevi can kardeşimin eşi sokakta bulup eve getirmişti. O gün bugündür onlarda. Sıkça olduğu gibi bir haftadır yine bizdeydi. Yani ikinci ailesinin yanında. Çıtır’ın kendisinden beş yaş küçük bir de kız kardeşi var. Adı İkigözüm. Her iki gözü de ciddi şekilde zarar görmüş olan bu minicik kediciği de yine bir tarihte Yalova’dan vapura binmek üzereyken gören manevi kardeşim kapıp eve getirmişti. Uzun tedavilerden sonra şimdi ikisi de çok sağlıklı ve birbirlerine deli divane olan iki kız kardeş. İkigözüm’ün bir gözü görme işlevinden yoksun. Akıllı mı akıllı. Şirin mi şirin. Anne-babasının ‘kalp ilacı!’ şifa kaynağı. Onun henüz minicikken, tuvalet ihtiyacını klozete oturarak yapmak istediğinde içine düştüğünü! söylesem çok şaşırır ve gülersiniz değil mi. Bizde geçirdiği iki gün içerisinde hepimize yaşattığı yürek hoplatan ilginç ‘kaybolma serüvenini’ anlatmaya kalkışsam bu defa da heyecandan soluksuz kalırsınız inanın.
Çıtır’ımı tariflere sığdıramam. Açık şampanya rengindeki parlak yumuşacık paltosu. Gözlerinin üstüne düşen kakülleri, konuşur gibi anlamlı ve derin bakan gözleri ile sokakta görenlerin ilgisini bir anda üzerine çekiyor. Ağır başlı olgun tavrı, sakin terbiyeli ve anlayışlı halleri ile anne babasının biricik hanımefendi kızları. İkigözüm’ün çok sevgili canı ablası. Anne olmaya hiç niyetli görünmüyor. Çünkü hala bekar! Mühürdar Caddesinden yürürken Çıtır’ın verdiği tepkiler görülmeye değerdi. Anne kızın birbirlerine kavuşma sahneleri ise bir başka görsel şölendi. Üçümüz birlikte Kadıköy Çarşısına doğru yöneldik. Niyetimiz bir çayhane (çayhane, söylenişi bile hem kulağa hem dile çok hoş geliyor bence) bulup biraz oturmaktı. Çarşı içinde hayalimizdeki gibi bir yeri bulamayacağımızı biliyorduk ayrıca.
Bu tarihi çarşının bu günlere kadar uzanan ününün temelleri; ticari ahlakın ve ticaret kültürünün bilinciyle 18. yüzyıldan itibaren Rumlar’ın, Türkler’in ve Ermeniler’in elbirliğiyle atılmış. Dünyada bir eşinin daha olmadığı söylenen bu ünlü çarşının yurt dışından gelen ziyaretçileri, hayranları var. Hiç alış veriş yapmasanız da, çarşıyı şöyle bir turlamanız bile gözünüzün gönlünüzün açılmasına yeterli. Çarşı şu sıralar daha bir hareketlilik renklilik ve canlılık kazanmış. Onca kalabalığa rağmen insana sıkıntı ve rahatsızlık vermiyor kesinlikle. Belediyenin verdiği izinle isteyen herkes mekanının önüne attığı masalarda müşterilerine hizmet verebiliyor. Sigara yasağı da bu uygulamada oldukça etken sanırım. Sokak aralarındaki mekan önleri boydan boya dolu. Oturanlar sessiz sohbetler eşliğinde yiyip içiyorlar. Yurdun her yöresinden istediğiniz yöresel lezzetleri bulmanız mümkün. Bir kadın tek başına gelip rahatlıkla içkisini içebiliyor rahatsız edilmeden. Çarşıyı ve kendini bilenler nerede ve nasıl davranılacağını da biliyorlar zaten. Çarşıda akla gelebilecek her gereksiniminizi, hatta hiç görmediğiniz bilmediğiniz ürünleri çeşitleri bulabilmeniz her an için olası. Ayrıca sıra sıra sahafların birinden alacağınız bir kitabı, tarihi Mehmet Efendi Kurukahvecisi’nden alacağınız taptaze kahveyle yapılan bir fincan kahve eşliğinde okumaya başladığınızda…Bedeninizin ruhunuzun ve dimağınızın da bu nefis seremoniyle sükun bulduğunu hissedebilirsiniz. Sokakların birinden yayılan mis gibi keskin bir kahve kokusuyla birlikte gözlerimiz birbirini buldu. Baktık...Önüne 2-3 masa atılmış küçücük bir dükkandan geliyor bu nefaset! Oturduk hemen. Aman da aman! Kardeşimin sevinci katlanarak arttı. Karşısında ablası. Kucağında kızı. Uzun zaman yaşadığı Almanya’ya benzettiği ve pek mutlu olduğu bir mekanda üstelik. Bense canım yavrumuz Kıbrıs’ı bile görmediğimden hiçbir yere benzetemedim! O kahve, ben demleme çay söyledik.Yanında lokumlarla birlikte geldi ikisi de. Tabii benim çayların arkası da. Ben bu kadar güzel bir çay içmemiştim ne zamandır dışarıda. Kardeşim bana ‘Bayram Şekerimi’ aldı. Ablası do ona ‘Bayram Kahvesini. Diğer bayram ihtiyaçlarımızı görmezden geldik! Yaradan’ım! Bu ne yüce gönüllük bu ne kanaatkarlıktır ikimizde de böyle!..
Sen kalk: İktisat oku. Yurt dışında çeşitli deneyimler kazan. Hocalık yap. Onca güzel projelere imza at…
Sen de kalk: “ağaç yaşken eğilir” de. Ve çocuklara/gençlere öğrenmeleri ve özümsemeleri gerektiğine inandığın temel değerleri Tiyatro ve çeşitli etkinlikler aracılığıyla en ücra yerlerdeki okullara kadar taşı. Dilinin döndüğünce ve yıllarca…
Ve her ikinizde kalkın: Yaşamınız boyuca iyiliklerin, güzelliklerin, yararlı uğraşların peşinde koşun. Amma velakin...Bayramlara bile ‘cebi delik’ girin! Bütün bunlara rağmen Yaradan’dan ilk kez biraz olsun ‘para yollanmasını!’diledim. Zerrece umudum olmamasına karşın. Canım kardeşime hiçbir şey yapamamanın hüznü sardı yüreğimi bu gün de yine. Evde bir bilgisayarı var. O da iki de bir tamire gider. Ben de masaüstü ikinci el bir bilgisayarı kızımla müşterek kullanmak zorundayım.
Oysa bu ülkede ne kadınlar bilirim...Emeğin, özverinin, kadınlık gururunun ne olduğunu bilmeyen. Ne kadınlar görürüm…Erkek kazancıyla hayatı güle oynaya gönüllerince yaşayan. Ne değersiz ne önemsiz kadınlar tanırım...Nasıl da önemli meblağlara imzalar atan ve nasıl da bir günde önemli yerlere gelen… Kalanı saymakla bitmez. Bu yürek yakan ülke gerçeğine ve bunca züğürtlüğümüze! karşın, ikimiz de dünyanın belki de en mutlu ve huzurlu iki kadınıydık. Gerçek bir İNSAN için bundan daha güzel ve değerli ne olabilir dersiniz…
YORUMLAR
İşte İstanbul'da görülmesi gereken bir yer daha çıktı. İşyerinden yıllık izin alsam da -yani bir yıllık- İstanbul bitmeyecek anlaşılan. Kadıköy'de tarihi çarşı var, içinde sahaflar var, üstelik kahve kokuyor ama hiç bir arkadaşım da bana gel seni Kadıköy çarşısına götürelim demiyor. Kulaklarını çekeceğim artık.
Bayramda içi burkulan biri de benimdir hem de yıllardır. Yine de sosyal yapımızdaki değişmeler gereği hiçbir bayramın bir öncekinden daha geleneksel şekilde kutlanamayacağı kötümser ve gerçekçi düşüncesindense, bayramın yüzyıllardır süren ve sürecek olan, mukaddesatı kendinde saklı bir zaman dilimi olduğu ve günün birinde çocukluğumdaki gibi heyecan ve mutlulukla bayramlar karşılayacağım hayalini daha sahih buluyorum. (ne cümle kurmuşum, 13 saat konuşan vekil gibi uzatmışım yani.)
Geniş de olsa minik de olsa aile ailedir. Kardeş gibisi yoktur. Kahve ve lokum gibisi de yoktur ve İstanbul gibisi de. görüyorsunuz ya nimetler az da değil. Huzur sağlık ve mutlulukla dolu dolu bir bayram geçirmenizi dilerim.
TÜLİN ÖZTUNÇ
Bayram arfesi okunacak güzel bir yazıydı...
Aslında bayramlar içimizdeki nostaljiyi çağıran anı bekçileridir...
Ve biz her bayram dünde kalan sesimizi ararız belki de...
Keşke paragraflarda bir boşluk bıraksaydınız yazınız daha kolay okunurdu...
Tebrikler...
TÜLİN ÖZTUNÇ
Gülmeyin ama mesajları bile yanlış çekiyorum bazen.Bir de bu sitede üye
sayfası yok sanıyorum. Ancak bana mesaj yazanlara ulaşabiliyorum.
Esenlikler dilerim.
Mehtap ALTAN
mesela benim profil sayfam baın aşağıdaki linkte
http://profil.edebiyatdefteri.com/mehtapaltan/:)