- 1286 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hat Sanatı Üzerine Düşünceler
“Çizgi.”, “Yazı.”, “yol”, “Biçim” anlamlarında kullanılan “hat” kelimesinin anlamını "Hat, sözün veya ruhta cereyan eden fikir ve duyguların alfabe ve yazı vasıtaları ile resmedilmesidir." şeklinde tarif ediyor hocam Yusuf BİLEN.
Evet, çizgilerin ve yazıların estetikle birleşerek ruhani anlamları madde alemine taşıdığı ve sergilediği bir güzelliktir, Hat Sanatı. Aslında Hat sanatı, sanatın da ötesinde tarifi imkansız enginlikte bir denizdir. Bir kere göz göze gelenler bir daha ayrılamazlar eşsiz güzelliğinden. Sahillerinde bir kere ıslananlar vurulur ona. İçine dalanlar tutulur. Yanar, Kavrulur. Tutkudur. Tasavvurdur. Aşktır Hat Sanatı.
İşte bu engin denizin güzelliklerinden sadece bir kaçını görenler için bir aşk başlar. Ezelden gelip ebediyete kadar devam edecek olan mucizevi beyanın tutkusudur bu. "yeryüzündeki denizler mürekkep ağaçlarda kalem olsa yazmakla bitiremezsiniz" denilen kudsi beyanın tutkusu. Onda her şey Mevhibedir. Öğretilmiştir Ademe tüm isimleri ve kelimeleri, Onun vergisidir tüm güzellikler, tüm güzel sözler. Ondan iktibastır. İltibastır. O’na döner her şey. Her yol her çizgi her ifade O’na çıkar. Kimi zaman hadistir. Kimi zaman Musa as’ın duası, kimi zaman Eyyüb as’ın yakarışı, Zeynel Adbidin vird-i zebanıdır o . Mu’cizül beyanın özüdür. Üsaresidir. Bir damlada bin bürhan, bir kelimede bin hikmettir.
Tıpkı denizcilerin okyanusa tutkusu gibi. Dalanlar inci mercan bir ömür boyu çıkarmakla bitiremezler güzelliklerini. Fotoğraflayanlar çekmekle bitiremezler derinliklerini. Herşey Kalpten gelen bir arzu , Zihinde gelişen bir hayal ile başlar, hayal hislerle sarmaş dolaş olur, çoşar olgunlaşır, doğmaya hazır bir mana olur. "Söz ve yazı her ikisi de hayal, his ve idrâk sahasında doğan bir mânâyı açıklar." diyerek tarif ediyor bu evreyi, yani artık doğuma hazır bir ruh gibidir. Bu ruha et ve kemikten bir beden olarak geometrik bir iskelet meydana getirir hattat sonra ilk insanın balçıktan sıvandığı gibi harfleri sıralar bu iskeletin sırtlarına, yamaçlarına eklemlerine, sadırlarına, satırlarına . İşte bu ameliyeye istif denir.
Mecnunun leylaya iştiyakından bir arzu sarar ruhlarını ve bu aşktan bir evlad dünyaya gelir. Görenleri hayaran bırakan bir evlad. İnceleyenler hayret eder ona. Düşünenler geçtiği evreyi geldiği yerleri hayretler içinde kalır bir daha maddenin dar kalıplarına ve dünyanın dar sokaklarına dönemezler. Hayretler içinde kalırlar. Aslında burası saliklerin, zahidlerin bir ömür vird-i zeban ettikleri mana dalgalarının kendilerini vurduğu hayret sahilleridir. Salikler, Zahidler bu ufuklara binbir güçlükle, binbir çile, binbir ızdırap, binbir mevcelerle, kimi zaman kayıkla kürek çekerek, kimi zaman nuhun gemisine binerek gelirler. Hayrete varırlar. Hayretler içinde secdeye kapanırlar. Hayretler içinde gezerler.
Hattalar o ufuklarda reftare gezerler. Hattatlar o makamları sıradan bulurlar. Suyun üstünde yerde yürür gibi yürürler. Farkına bile varmazlar. Bir çokları nerede olduklarını bile bilmezler. Bu da bir şey mi Estağfirullah derler. Siz birde ustamın yazısına bakın ondaki intizamı, insicamı, estetiği, çileyi, manayı görün derler. Hemen bir yazı çıkarıp bu yazı şurada yazılmış, hocamız bunu şu kişiye yazmış, o yazının tarihini hikayesini, şimdi kimde olduğunu, mürekkebini, isini, kağıdını, harflerinin kıvrımlarını anlatırlar. Anlatırken de kendilerinden geçerler.
Bir harf öğretene dualar ederler. Talebe ustasına, usta ustasına, usta üstadına üstadlar üstadına, derken zincir hazreti Ali’ye kadar dayanır gider. Binbir fatihalar okurlar ustalara, üstadlara. Sonra kendilerine döner Bin bir istiğfar ederler. O manayı yansıtamadıklarını düşünerek bin bir tövbe ederler. Fakir, zayıf, aciz, duaya muhtaç, Allah onun günahlarını affetsin diye ketebe koyarlar. Öldüklerinde hattalar sofasına defnedilirler. Orada bile hocalarının ayaklarının dibinden ayrılamazlar. Ve daha neler neler ....
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.