- 2921 Okunma
- 26 Yorum
- 0 Beğeni
MAHMUT ŞEVKET EFENDİ VE MEHPARE HANIM
Elimde bir demet kırmızı gül ile mezarlıktayım.
İki hafta oldu olmadı Mehpare Ablayı Solaklar Köyündeki bu bakımsız kimsesizler mezarlığına yatırdık. Cenazesi olduğu gün öyle bir yağmur yağdı ki, aralık bulup adım atamayan ahali bir ara müteveffayı yarı yolda bırakıp mahalleye geri dönecek oldu. Allah’tan içlerinden vicdan sahibi biri çıktı da, yedi sekiz ihtiyardan müteşekkil cemaati mezarlığa kadar rahmetliye eşlik etmeye ikna etti.
Mehpare Abla, sonradan Müslüman olmuş bir Rum’du. Anası atası nerededir, neden bir başına kalmıştır kimse bilmez. Zamanın en kıdemli memurlarından sayılan Mahmut Şevket Efendiyle bir düğün gecesi tanışmış ve kısa bir müddet sonra evlenmişler. Evliliklerinin ilk birkaç yılı mutluluk içinde geçtiyse de, Hak Teala’nın bir evlat nasip etmeyişi Mahmut Şevket Efendiyi ziyadesiyle üzüp, dert sahibi yapınca, bu mutlu yuvanın şen bacasından kara dumanlar tüter olmuş.
Mehpare Abla, şehrin nam salmış üfürük ustalarına gitmiş, dağ tepe dolaşıp, şifalı otlar derlemiş, tütsüler buhurlar yapmış, hatta tavsiye üzerine sevgili zevci Mahmut Şevket Efendiye domuz pisliği bile kaynatıp içirmiş. Ne yazık ki, hiçbir em dertlerine şifa olmamış. Bu vakayı izzet-i nefis meselesi haline getiren adamcağız yataklara düşmüş. Mehpare Abla bir dert kapanmadan öteki dert hasıl olunca ne yapacağını şaşırmış. Lakin yattığı yatakta gittikçe eriyip ince bir serçe kadar kalan kocasına kıyıp da bırakamamış.
Mahmut Şevket Efendinin evkaftan arkadaşları ve mahalleden bir iki çapkın beyzade, genç ve güzel Mehpare’ye askıntı olunca, civar kadınları bir korkudur sarmış. En yakın komşuları bile onu görünce kapı cam kilitler olmuş. Mahmut Şevket Efendi her ne kadar yatalak hasta da olsa, olan bitenin farkında olacak kadar aklı başında olduğundan, derdi bir kat daha artıp zayıf bedeninin yılgın omuzları üzerine yığılmış. Fakat Mehpare Abla, kocasını hoş tutmak için lazım gelmedikçe evden çıkmamaya, onun sevdiği şarkıları çalıp söylemeye, sevdiği yemekleri yapıp, başucunda günlük gazete ve kitap okumaya devam etmiş. Etrafında kalan üç beş parça dostu ona “Artık bu adamdan sana hayır yok. Bir gözü mezara bakar durur” dediyse de, o içindeki umudu hiç kaybetmemiş.
Mehpare Ablanın kocasına olan bu ihtimamı mahalle kahvelerinde ballandıra ballandıra anlatılır olmuş. Öyle ki; en güzel hikayeyi anlatana bedava çay ısmarlama, sigara alma gibi çeşitli uygulamalar bile baş göstermiş. Güya Mehpare Abla, gece sabaha dek uyumayıp, Mahmut Şevket Efendinin başucunda Kuran okuyor, sonra biçare adamın yatmaktan yara içinde kalmış terli bedenini bir güzel kolonyalı havluyla yıkayıp ona elleriyle hazırladığı efsunlu bir karışımdan içiriyor, ardından karşısına geçiyor ve hurileri kıskandıracak güzellikteki bedenini ortaya çıkaran esvaplar içinde, raks ediyormuş. Bir başka anlatıcı da gözleriyle gördüğüne yemin billah ederek, seher vakti Mehpare Ablanın penceresinden sarılı yeşilli bir nur dalgasının sızdığını söylemiş. Hatta bu nur öyle bir ziya saçıyormuş ki, gecenin o melun karanlığında dahi, harap konağın taşlığında gezinen karınca, örümcek cinsinden ince haşeratlar bile apaçık görülebiliyormuş. Mahallenin en itibarlı softalarından Hacı Sadullah Rıfkı Efendi de aynı ziyayı gördüğünü söyleyince, Mehpare Ablanın, kocasına olan hizmet ve hürmetinden dolayı ermiş kadınlar katına çıkartıldığına kanaat getirilmiş. Ne de olsa koca cennet demekti. Bir kadın dünyada bütün vazifelerini tastamam yerine getirse bile, kocası razı gelmedikten sonra cennete giremiyordu. Zavallı Mehpare Abla da, genç yaşında yatalak kocasına son derece büyük bir teveccühle ihtimam gösterince, kırklara karışması işten bile değildi.
Tabi bütün bu hikayeler kahvehanenin duvarlarını aşıp mahalleye, evlere ve yatak odalarına kadar taşınmış. Evde Mahmut Şevket Efendi gibi alaka göremeyen beyler amcalar, kırk yıllık karılarına Mehpare’yi örnek gösterir olunca; mahalle kadınları onu büsbütün düşman bellemiş. Günlerde çaylarda konuşulan biricik konu Mehpare illeti olmuş. Adamlar kahvehanelerde, kadınlar cemiyetlerde Mehpareyi çekiştiredursun, o yılmadan sevgili zevcine bakmaya devam etmiş.
Ne yazık ki kör talih, amansız dertlerinin üzerine bir düğüm daha atmaktan geri durmamış. Mahmut Şevket Efendinin evkaftan aldığı malul aylığı iptal edilince, biçare karı koca elde avuçta ne varsa satmak zorunda kalmış. Onca servetten geriye bir oturdukları ahşap konak kalınca, zavallı Mehpare Abla, Mahmut Şevket Efendinin hatırlı dostlarının araya girmesiyle bir okulda daktilo olarak işe başlamış. Aldığı aylığın yarısı karşılığında bir hasta bakıcıyla anlaşmış. Böylelikle aylar geçmiş.
Birgün hastabakıcı Mehpare Ablanın çalıştığı okula gelmiş ve artık işe devam edemeyeceğini söylemiş. Fazla bir malumat vermeden “Hakkını helal et, beni de affet” diyerek çarçabuk odadan çıkmış. Bu duruma şaşıran ve üzülen Mehpare Abla, müdür beyden izin alıp sevgili zevcinin yanına koşmuş. Mahmut Şevket Efendiyi, her zamanki gibi matem dolu odasında, artık büyük bir esaret haneye dönen yatağında yatar bulmuş. Biçare adam Mehpare Ablayı görünce iki gözü iki çeşme ağlamaya başlamış. “Ah benim gülşenim, sen mi geldin? Ben de sanmıştım ki…” Müşfik kadın Mehpare Abla zarif parmaklarıyla kocasının dudaklarını mühürleyip “Firakımız geçti, artık daima yanında olacağım. Hiç korkma. Ben seni yalnız bırakır mıyım?” demiş. “ Hem yeniden çalışmam icap etse bile, sana eskisinden daha iyi bir bakıcı bulurum, meraklanma sen.”
Günler ayları kovalamış. İki talihsizin hayatında, saçlarına düşen aklardan başka hiçbir değişiklik olmamış. Günlerden birgün komşusu; Mehpare Ablayı, “Çık gel bir nefes alırsın” diyerek, ısrarla çaya davet etmiş. Aylardır evden zaruri nedenler dışında dışarı çıkmayan kadıncağız, komşu kadının, dedikodu yapmak niyetini bile bile, Mahmut Şevket Efendinin uyuduğu bir sırada evden çıkmış. Bir saat oturmuş oturmamış. İğneleyici lakırdılardan, hafif bakışlardan huzursuz olunca müsaade isteyip evin yolunu tutmuş. Daha avluya adımını atar atmaz gördüğü manzara nedeniyle oracığa yığılıp kalmış. Ne zaman sonra kendine geldiğinde, daha o sabaha kadar Mahmut Şevket Efendinin yattığı yatağın boş olduğunu görünce, bileklerini kolonyalayan kadınlara aldırmadan müthiş bir çığlık atmış. Bu öyle bir çığlıkmış ki; sağ elini tutan kadın ölesiye korkmuş da, iki gün iki gece yemelerden içmelerden kesilmiş.
Eve akın eden kadınlarla gelen, Kahveci Muhittin’in haşarı oğlu, her zaman adedi olduğu üzere çekmeceleri karıştırırken bulduğu zarfı Mehpare Ablaya verince, sofaya doluşan kadınlar vakayı daha yakından takip edebilmek için üst kata, Mehpare Ablanın yanına çıkmaya karar vermişler. Hep birlikte ahşap merdivene hücum eden meraklı kadınlar, çok şükür hatırı sayılır bir göçüğe sebep olmadan üst kata çıktıklarında Mehpare Abla, ince titrek parmaklarıyla üzerine “Minnetim İki Gözüm” yazılı zarfı açıp yüksek sayılabilecek bir sesle okumaya başlamış:
“ Mehpare,
Seninle evlendiğimizden beri, ikimiz de huzur yüzü görmedik. Her gün, her saat sırtına yapışmış bir kene gibi yaşamaktan duyduğum hicabı anlatamam. Bana gösterdiğin ihtimam, teveccüh, sana olan mahcubiyetimi kat be kat artırdı. Bu öyle bir rahatsızlık halini aldı ki, artık ne sesini duymaya, ne yüzünü görmeye tahammülüm kalmamıştı. Sen karşımda nâr-ı Beyza gibi yandıkça, içimdeki ateşten ırmaklar bin kat daha harlandı. Sana duyduğum o derin aşk, yerini tarifi mümkün olmayacak bir tiksintiye bıraktı. Yine de bunu sana belli etmemek için çok didindim. Ölmeyi bile düşündüm. Fakat sen bir dakika bile beni kendimle baş başa bırakmadığın için bu kabil olmadı. Tam bu bedbaht hayattan büsbütün ümidimi kesmiştim ki; Menşure Hanımefendi hanemize teşrif etti. Kendisi, karakter olarak da, güzellik olarak da senden pek gerilerdeydi fakat, bu evliliğimizin felaketine engel olmadı. Onun adi bir fırsatçı olduğunu bile bile kendimi ve ruhumu ellerine teslim ettim. Fırsatçı olduğunu biliyordum, çünkü kendisiyle tanışıklığımız ta evkaftaki memuriyet yıllarıma dayanır.
Madem söz ve vaziyet buraya kadar geldi, sana bir şey daha itiraf edeyim de, yevm-il kıyamette bir de bu yalan için boynuma dolanma. Sevgili Mehpare, ben seni bu kadınla daha önce de aldattım. Hastalığımın henüz nüksettiği zamanlardı. Öyle bir boşluk içindeydim ki, kendim olmaktan çıkmak istedim. Mahmut Şevket Efendi kabuğunu kırıp, dışarıdaki hür ve fütursuz dünyaya değmek istedim. O ihanetten sonra evvela kendimi kızgın betonun üzerine atılmış zavallı bir solucan gibi hissettim. Kimselere sezdirmeden yandım, kıvrandım. Fakat bu pişmanlık hali pek uzun sürmedi. Zaman bütün yaraların hekimi. İçimdeki pişmanlık yerini arsız bir aşka bıraktı. Nasıl olduğunu anlamadan, sade bir sergüzeşt nazarıyla yaklaştığım Menşure’ye tutulmuştum. Fakat o, mülkiyeden emekli ihtiyar bir efendiyle evliydi. Hastalığımı duymuş ve benden uzaklaşmıştı. Bana, hastalığımın bir izzet-i nefis meselesi değil, kendisinin sebep olduğu bir sevda düşkünlüğü olduğunu anlatma fırsatı bile vermedi. Anlıyorsun ya; ben aslında evladımız olmayışı münasebetiyle hasta olmuş değilim. Kaldı ki, benim bu hususta hiçbir problemim olmayışı doktor raporlarıyla sabittir. Bunu seni üzmemek adına gizledim. Gittiğimiz doktorları önceden tembihleyip, kusurlu olan tarafın ben olduğum konusunda yalan söylettim. İtiraf etmeliyim ki, bundaki bir amacım da, senin birgün dayanamayıp beni terk edeceğin düşüncesiydi. Fakat sen inatla bana tutundun.
Birgün ziyaretime gelen bir dostumdan Menşure Hanımın kocasının öldüğü haberini alınca, içimdeki sönmüş kandil yeniden ve usul usul yanmaya yüz tuttu. Çok hastaydım ve dünyadan el etek çekmek eşiğindeydim ama, onun serbest kalmış olduğu düşüncesi gözümün ferini ışıttı. Onu ikna edebileceğimi biliyordum. Aradaki tek sorun sen ve senin bitmez vefandı. Onca ihaneti yapmış olmama ve senden ölesiye nefret ediyor olamama rağmen seni boşayacak cesareti kendimde bulamadım. İşte bu yüzden hanemizi sahte bir sefalete düşürüp, seni çalışmak mecburiyetinde bıraktım. Satıldı sandığın mülklerin tamamını geçici bir süreliğine kardeşim Mahmut Şeref aldı. Sana daktilo işini ayarlayan dostum, hasta bakıcı bulmana da yardım etti. Tabi, benim telkinlerim doğrultusunda. Böylece Menşure Hanım evimize girdi. Daha o geldiği ay, bütün ağrılarımdan ve sıkıntılarımdan kurtuldum. Sapasağlamdım ama, sana bunu belli etmemek için numara yaptım. Aslında oldukça varlıklı bir dul olan Menşure Hanım da sıradan bir hastabakıcı gibi davrandı. Geceleri sen erkenden yatağına çekildiğinde sabahlara kadar rengarenk ve tütsülü mumların ışığında bana raks eden bu kadın, aklımı daha beter şekilde başımdan aldı. Sade ve temiz bir sevdadan öteye gitmemesini arzuladığım bu tutkunun dizgini elimden kayıp gitti. Yine de seni terk etme niyetinde değildim. Fakat hiç umulmadık bir vaka gelişti ve Menşure Hanım gebe kaldı. Bu, filhakika zor bir durumdu. Ne yapacağımı bilemedim. İkiniz arasında bir tercih yapmam gerekiyordu. Menşure benim çocuğumu taşıyordu. Sen ise bu genç yaşında her şeyden habersiz yatalak bir adamın, yaşayan bir ölünün matemini tutuyordun. Seni daha fazla işgal edemezdim.
Hakkını helal etmeni isteyemem. Sadece ateşten bir muhasara altında kalmış yüreğimi bir nebze olsun anla yeter.
Sana ömrünün sonuna kadar yetecek bir servet bırakıyorum. Bu ev de senin olsun.
Sonsuz mahcubiyetimle,
Mahmut Şevket.”
Zavallı Mehpare Abla, belki de o ikisini evden çıkarken görmeseymiş, bu mektuba bile inanmayacak, çok kıymetli eşinin bir şekilde adam tutup kendini derin bir göle attırmak suretiyle intihar ettiğini düşünecekmiş.
***
Mahmut Şevket Efendinin dediği gibi “zaman herşeyin hekimiydi.” Mehpare Abla yıllar süren bir kırgınlık devresinden sonra, hayatının son çeyreğinde kendine geldi. Matemi bıraktı fakat bir daha asla evlenmedi. Mahmut Şevket Efendi, şehirdeki malı mülkü satıp İstanbul’a yerleşti. Sonradan altı çocuğu olduğunu duyduk. Bir daha hiç dönmedi buralara. Ta ki Mehpare Ablanın öldüğünü duyana kadar. Ne yazık ki, kadıncağızın son nefesine yetişip, son bir helallik dilenmek nasip olmadı ona. Artık hesapları Ulu Divana kaldı.
Benim bu mezarlıkta ne işim mi var? İhtiyar Mahmut Şevket Efendinin mezarlığa gelmeye dahi yüzü tutmadığı için, bu bir demet pişmanlık gülünü Mehpare Ablanın mezarına koymamı rica etti.
...ENGİNDENİZ...
YORUMLAR
(:
bu kadına yetişemiyorum ben artık...yetişemiyorum bu bir itiraf.
(: bir haftadır ne düşünürüm biliyomusun bal kaymak
senin bu uzun soluksuz yazılarını okuyup yorumlamaya çalışıyorum ama
daha tek bir şiirini okumuş değilim billdin mi güzel Aynurum
tam bir haftadır bu gün okuyayaım yarın okuyayaım derken diyorum ama
şu vakit varya üstümden ışık hızıyla uçup geçiyor aniden
zamanı tuttuğum ilk an sayfandayım can
çoook öptüm
soğuğa inat
tazecik bir güneş tadında
sıcacık birde
sevgimle.....hayırlı gün aydınlar....
Aynur Engindeniz
Yalnız haber ver kocaman bir pasta yapayım:)
Seviyorum seni!!!
Sana da haırlı günler...
vay be tam diyordum ki yazık olmuş adamcağıza , ama son dakka golü atınca hem şaşırdum hem de yaraşır adamcağıza dedim
hay allah
sevgilerimle
Aynur Engindeniz
Sevgiler benden:)
Aynur Engindeniz
vayy be:)
Dedim ki bu tam benim yazmak isteğim bir öykü olmuş.
Acaba benim yazma ihtimalim olabilirmi diyede düşünmedim değil...:)
Çokk güzel .Bu çok farklı ama sen kokan kelimeler.
Sevgiyle hep başarılara :)
Aynur Engindeniz
Sevgiler benden kadim dostum, güzelliğim...
dilerim o güzel öykülerinin kitaplarını da okuruz..:)
tebriklerim hayata kattığınız erdemli sevi yürekli eşsiz cümle güzelliklere iyi ki varsınız Aynur dost..:)
sevgim saygım her dem selamlarımla..
Aynur Engindeniz
Ben de varlığınla sayfamı güzelleştirdiğin minnettarım. Sevgiler.
Sevgili Aynur
Artık senin o rengarenk yazar kimliğini anlatacak söz bulamıyorum. Nasıl güzel ve aslında senden okumaya alıştığımız tarzın dışında, ama şahane bir öykü.
Bu öykünün güne gelmesini çok isterdim . Ama bunu sana olan sevgimden, öyküyü çok beğenmiş olmamdan ziyade, yazma yolunun çok başında olan ben gibi bir çok acemiye çok şey öğretecek bir öykü olarak gördügüm için.
Gelelim Mahmut Efendiye..
Eee gözünü toprak doyurdu mu be adam, söylesene :D
Tebriklerim saygım sevgim sonsuz...
Öpüldünüz :)
Aynur Engindeniz
Çekinmeden doğruyu söylemeni istiyorum ama. Ağlamayacağım söz:))
O qué
Ya o da güzel de biliyo musun ben bunu da ayri beğendim :)
Okurken çok büyük bir heyecan hissettim.
Vallahi büyülendim, bayıldım.
Zerre mübalağa etmiyorum !
Niye bu kadar etkilendin dersen, inan orasını bilmiyorum :)
lüffen ara sıra böyle yazmaya devam et.
Ah vurdun beni tam 12den :)
Aynur Engindeniz
(Korkma bahçe katı)
Teşekkür ederim fikrini söylediğin için küçük hanımefendi...
Ben de seni çok çok öpüyorum canım.
Sevgiler.
O qué
Olay sade bir tebbellikle alakalı belki de:)
Sence pencereden kimi atmalı şimdi? ;D
Aynur Engindeniz
Öperim gözlerinden devim benim.
Aynur Engindeniz
Reşat Nuri ustaya rahmet olsun...Çok severim kendisini...
Ne güzelsin sen...
sevgili aynur..
güzel bir öyküydü..
devamını bekliyorum...
sevgiyle....
Aynur Engindeniz
Teşekkür ediyorum.
Sevgiler güzel yüreğine...
Aynur kardeşim,on dokuzuncu yüzyılın başlarındaki yazarlarımızın bir romanını okuyorum gibi keyif aldım.Tebrikler, bunu yürekten söylüyorum, iltifat için değil, çok beğendim.
Günümün yazısı belli, puanım her zaman olduğu gibi tam.
Selam ve sevgilerim güzel yüreğine.
Aynur Engindeniz
Keşke o kalemlerin tadında olmayı bırak kenarında köşesinde olabilsem:))) Benzetmen bu açıdan beni çok mutlu etti Handan Abla. Çok teşekkür ederim. Gününün yazısı olabilmem de çok güzel. Önemli olan budur işte. Okurun gözünde kıymetlenmek.
Sevgiler selamlar sana...
handan akbaş
Bambaşka bir âleme gitti geldi yine rûhum.
O kadar dikkatli okudum ki dönmedi yerine dönemdi diye bir klavye hatası olduğunu bile gördüm:)
Son bölümde:
(Bir daha hiç dönemdi buralara)
Samîmiyetinize inandığım için belirtmekten de çekinmedim:)
Kutlarım yine kendini merakla okutan bu harika öykünüzü.
Selam ve sevgimle değerli yazarım.
Aynur Engindeniz
Çok teşekkür ederim. Saygılar sunuyorum.
Aynur Engindeniz
Sevgiler selamalar...
Yine çok hoş bir hikayeydi. Bu konuları nereden buluyorsunuz ona hayret ediyorum. Bunlarda bir gerçeklik payı varsa "vay dünya" diyeceğim, tamamen sizin hayal gücünüzden çıkmışlarsa da, sizde nasıl bir hayal gücü var, neler düşünüyorsunuz, özel bir bitki karışımı filan içiyor musunuz mesela?
Tekrar ellerinize sağlık.
Aynur Engindeniz
Hayal gücümün genişliğini çocukluğuma bağlıyorum. O dönemde yaşadığım acı tatlı olaylara ve anneme...Annem hüzün bakışlı bir kadındı ve bu beni en çok düşündüren olgu oldu hayatım boyunca. Bütün çalışmalarımda, hatta bütün hayatımda bir hüzünlü anne motifi veya gölgesi vardır. Sanırım biz toplumun küçültülmüş haliydik...Çok şey iz bıraktı anılarımda....Benimle birlikte büyüdüler.
O yüzden daima imkanları sınırlı fakat kendisine sınırsız bir dünya bağışlanmış bir çocuk olduğum için Rabbime şükrettim...
Bir de çok kola içiyorum:)) Sanırım içindeki o böceğin etkisi :))
Çok teşekkür ederim güzel sözleriniz için. Her zamanki gibi onur verdiniz mutlu ettiniz.
Saygılar selamlar...
Sevgili Aynur öykülerin hep farklı ve güzel. Benim ablalarımdan birinin adı da Menşure bu arada. Tebrikler. Sevgilerimle.
Aynur Engindeniz
Güzel sözlerin için teşekkür ederim canım benim. Sevgiler sana...
Nur_u Ayn' ım ne yaptın sen canım yaa. Resmen ters köşeye yatırdın bizi :)
Doğrusu hiç tahmin edemeyeceğim bir sondu bu da senin farkın olsa gerek. Okuyucunu şaşırtmayı mükemmel bir şekilde başarıyorsun.
Serim, düğüm, sonuç hepsi olağanüstü bir titizlikle düşünülerek yazılmış. Bir kaç günlük sancı çok güzel bir öykü doğurtmuş her zaman ki gibi muhteşem kalemine.
Kutlu/ yorum.
Sonsuz sevgimle...
Aynur Engindeniz
Spontone gelişti herşey Sonucu ben dahi böyle beklemiyordum. Beni de şaşırttı Mahmut Şevket:)
Fakat bir daha bu tarz yazmayı düşünmüyorum. Yine ne varsa benim sadece şiirsel tarzımda var:))) Yormuyor kırmıyor beni:)
Sevgiler o güzel kalbine.
Daha güzel başarılara hep beraber, cümbür cemaat...
Merhaba Aynur Hanım,
Dönemine uygun anlatımlı güzel ve doyurucu bir öykü okudum. Kaleminize sağlık.
Bu uzun öyküde gözüme çarpan tek uyumsuzluk onuncu paragraftaki şu cümle oldu.
"Günlerden birgün, komşusu Mehpare Ablayı “Çık gel bir nefes alırsın” diyerek, ısrarla çaya davet etmiş."
Anlatılan bir başkasıymış gibi bir ifade oluşmuş.
Başarılarınızın artarak devam etmesi dileğiyle saygılar.
Aynur Engindeniz
Bahsettiğiniz kısımda herhangi bir arıza göremedim. Ama mutlaka tekrar bakacağım. Belki ahenkle ilgili bir tıkanıklık olabilir. Bakmam lazım.
Eleştirileriniz için teşekkür ederim. Hala öykümü dostlarınıza okutup fikir aldığınız o günü unutmuş değilim. Bu çok büyük bir sevinçti benim için.
Ben de size başarılar diliyorum.
Saygılar.
Veysel Başer
Şikayetim olmadığına göre hiç dikkatimi çekmemiş. Öyküyü okumam yağ gibi aktı.
Buluştuğumuzda, o arkadaşlarım sizin o öyküden sürekli söz ederler. Şiir kitabı çıkaran arkadaş üçüncü kez okumuş. İzninizle bu yazınızı da onlara ulaştıracağım. Sonucu daha sonra size bildiririm.
Dile getirdiğim cümlede işaretleme şöyle olursa demek istediğiniz anlamda olur.
"Günlerden birgün komşusu; Mehpare Ablayı, “Çık gel bir nefes alırsın” diyerek, ısrarla çaya davet etmiş."
Esenlikle kalınız.
Aynur Engindeniz
Eksik olmayın.
Dikkat çektiğiniz kısımda noktalama eksikliğinden kaynaklı bir ahenk bozukluğu var. O konuda hem fikirim sizinle:)
Tekrar teşekkür ediyorum. Saygılar.
Hikaye güzelmiş,dikkatlice okudum...
Bunun ayrı bir "özen" istediğini düşünmüşümdür hep...
Konunun benzer gerçeğini de yıllar önce İstanbulda "yaşamıştım".Sevgilisine telefon edecek tâkadı kalmayan "amca" benden rica etmiş,sokaktaki telefon kulübesinden de durumunu "sevgilisine" iletivermiştim!
Kısaca zamanda yolculuk yaptırdınız bana,yeni yazmalarınızda kaleminiz,dünyanız açık olsun derim.
Aynur Engindeniz
Ayrıca olaya canlı canlı şahit olmanıza nasıl şaşırdım bilemezsiniz. Oysa ben bu kurgu üzerinde saatlerce düşündüm. Zaten öyküler yaşanmış ya da yaşanması mümkün olaylar değil midir? Hep derim, her öykü ne kadar özgün olursa olsun mutlaka bir ademoğlunun başından geçmiştir.
Teşekkür ediyorum ve saygılar sunuyorum.
ama yaaaa
pis Mahmut efendi(!) ,yapılır mı bu Mehpare hanıma
Aslında ben öykünün sonunda Mahmut efendinin eşini çok sevdiği ve onu düşündüğü için yalan söylediğini düşünüyordum (düşünmek istiyordum) ama nerdeee ,neyse
yine çok güzel bir çalışmaydı,tebrikler ve çokça sevgiler..
Aynur Engindeniz
Evlerden ırak:))
Beğenmenize sevindim. Sevgiler selamlar güzel yüreğinize.
f.liz
genelleme yapmıyım kızmasınlar bana da çoğunun içinde bir Mahmut efendi mevcut tabi,bizden ırak olsun inşallah:)) sevgiler..
Aynur Engindeniz
Sevgiler.
Biran alıp götürdü,baktım yine buradayım.Tebrik ederim saygılarımla.
Aynur Engindeniz
Etkilenerek okudum. Kalemini seviyorum , yazmaya devam.
Kutluyorum, sevgiyle kal...
Aynur Engindeniz
Sevgiler güzel hanımefendiciğim.
Aynur Engindeniz
Sevgiler.
uyanınca neti açtım...hikayen beni ekrana çiviledi....konu müthiş....kalem muhteşem...her yazın gibi dost....saygılarımla
Aynur Engindeniz
Saygılar, selamlar.
okumaktan keyif aldım.
lakin defter sakinleri, düz yazıları ve hikayeleri okumaya pek rağbet etmiyorlar sanırım.
tebrikler selamlar.
Aynur Engindeniz
Nesir bölümünün okuyucuları şiire nazaran azdır. Çünkü uzun yazıları okumak pek zahmetli bulunuyor galiba. Fakat okuyanlarımız bize yetiyor. Hiç kimse okumasa bile ben yazılarımı yazmaya devam edeceğime göre defter sakinlerine söyleyecek sözüm yok. Tercih meselesidir :)
Okumaktan keyif almanıza sevindim. Çok teşekkür ederim. Var olun.
Saygılar, selamlar değerli şairim.
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz
Selamlar sana...