- 459 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Kurtar Beni
Durduk. Aracından camından bakıyorum; görünürde hiç bir yapı yok. Saleh’e dönüyorum:
“Burası mı?”
Başını sallıyor.
“Emin misin?”
Gülüyor.
“Evimin yolunu sorsaydın belki tereddüt ederdim...”
Araçtan çıkıyoruz. Güneş gözümü alıyor. Yarbay benim gibi tecrübesiz değil, arabadan güneş gözlükleriyle iniyor. İkimizle de ilgilenmiyor, bakışları bataklıkta geziniyor. Saleh bizi:
“Yanımdan uzaklaşmayın’” diye uyarıyor. “Mayınların hepsi temizlenmedi.”
İrkiliyorum. Saleh’e aklında güvenli yolları nasıl tuttuğunu sormak istiyorum ama sessiz kalıyorum. Daha yeni şüpheci bir soru sormuşum, bir taneye daha gerek yok. Yürümeye başlıyoruz. İlerlerken Saleh de anlatmaya başlıyor.
“Her şeyin başladığı yerdeyiz. Abadan’a ilk hücumlar buradan yapıldı. Arvand’ı geçtikleri noktalardan ikisi burada.”
Yarbaya bakıyorum, kafasıyla nehri işaret ediyor. Devam ediyoruz.
Rehberimiz Saleh Lisani Azeri kökenli. Anlattığına bakılırsa savaşa üçüncü yılında dahil olmuş. Bittiğinde hala askerdeymiş.
“Seni terhis etmediler mi?”
“Farisi olsaydım ederlerdi, ama Azerilerin tarifesi başka”
Omzuna dokunuyorum:
“Şanslıymışsın, hayatta kalmışsın” diyorum.
“İlk yıldan sonrası kolay. Zamanla insan ön saflarda olmamayı öğreniyor. Kayıpların çoğu üç ayını dolduramayanlar.”
Kime sorsanız İran’ın kayıplarını beş yüz binden başlatıyor; bir milyona çıkaran da var. Beş yüz bin! Vietnamdaki kayıpların sekiz katından fazla. Başımı sallıyorum. Yarbay ise ifadesiz yüzünü koruyor.
Az ilerde, kıyıya yakın bir yerde bir tank kalıntısı dikkatimi çekiyor. Sovyet yapımı tankı gösterip:
“Iraklıların değil mi bu?” diye soruyorum.
Saleh onaylıyor.
“Niye yönü Irak’a dönük?”
“82 de çekilirken vurulmuş. Kaçışlarını hatırlatmak için bıraktık.”
Tanka bakarken Saleh’in yüzü gülüyor. Savaş hayatından beş yılı ve bir kardeşini almış ama hala zaferlerin onun için anlamı var.
“Az ileride şehitlik var. İlgi çekici bir şey yok orada; sadece mezarlar ve bir de kitabe.”
“Irak askerleri için de bir şehitlik yaptınız mı?”
“Onlar şehit olmadı ki.”
Saleh’e bakıyorum. Biraz önceki neşesinden eser kalmamış. Üstelemiyorum. Yürüyüp nehrin kolu boyunca süregiden eski mevzileri geziyoruz.
“Bu da bizim Kerbela’mız” diyor Saleh.
“Tarihteki Kerbela’da kaç kişi ölmüştü?” diye soracak oluyorum; yarbay ilk defa söze giriyor:
“İsterseniz dönelim. Daha halletmediğimiz çok konu var.”
İster istemez boyun eğiyorum. Araca yürürken dönüp arkama bakıyorum: Batı alabildiğine uzakta.
YORUMLAR
Zavallı Irak (Iraklılar değil ama)...Belaların biri gidiyor biri geliyor...
Kutluyorum değerli yazar.
Saygılar.
İlhan Kemal
Saygılarımla.
Aynur Engindeniz
Saygılar benden.
Sudan sebeplerle diyecektim ama aklıma sonradan petrol, toprak, çıkar vs. pek çok sebep geldi ve sustum. Kavgalar, savaşlar sahi neden çıkar? Harika bir öyküydü yine. Çok güzeldi anlatımınız. Saygılar.
İlhan Kemal
Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Saygılarımla.
Aysel AKSÜMER
Savaş yıllarındanın hafızalarda bıraktığı izler...
Hep yarım kalmış, sonuçlanmamış işler ve bitmeyen sorular...
Yine keyifle okudum, tebrikler
Sevgilerimle...
İlhan Kemal
Teşekkür ederim güzel yorumunuza. Sevgilerimle.