- 800 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÖZÜ ANLATMAYAN TANIM OLAMAZ!!!!
“…VAY O ÇİFTE STANDARTÇILARIN(ölçüyü ve tartıyı yanlış yapanların) HALİNE…”
Tanımı yapılamayanlara, bir tanım yapmak için masanın başına geçenler, yine anlaşılmayan bir kavramla başlarsa tanım yapmaya, hiçbir sorunu çözmediği gibi, bizleri tatmin edici bir açıklama da yapamayacaklar. Tanımlanan ile tanımlayan arasında bir bağlantı var mı, hiç akraba olmuşlar mı, yaşamın içinde yan yana gelip birbirine selam vermişler mi, bir düşünmek gerekmez mi? Şimdi içinizden bu da sabah sabah nereden çıktı diyenleriniz olacaktır, ancak varmak istediğim hedefe ulaştığımda umarım bunları hakikaten bilmek zorundaymışız hayatımız boyunca her olaya teğet yaşamışız diyenleriniz olacaktır.
Yaşadığımız toprakların en belirgin özelliği, herkesin, bilsin bilmesin tüm konularda konuşma haklarının olduğuna inandırılmış olmasıdır. Bu inanış bir konunun açıklanması sırasında o kadar çok tanım olmayan tanımlarla sizi karşı karşıya bırakır ki, bunların gerçekten doğruluk payı var mı acaba demekten kendinizi alamazsınız. Yıllardan beri hep tartışırız aydınlarımız, sokakta gezen insanımız, eğitimcilerimiz, bu hukuk sisteminden rahatsızız, bunlar insanların insani yönleri dikkate alınarak hazırlanmadı, sadece o günün şartlarında ihtilal yapan insanların işbaşında nasıl daha fazla kalabileceklerini dikkate alarak, içerisine de biraz toplumsal sorunlar serpilerek yapılan bir hukuktur deriz. Onun için de yeni bir sivil hukukun oluşturulmasının elzem olduğunu anlatırız.Peki bu konularda hakikaten arzuladıklarımızı tanımlamak için,kendisi tanımlanmaya muhtaç olanlarla mı yapacağız, yoksa apaçık herkesin net anlayacağı,başka anlamları içinde barındırmayacağı,kelimeler yaratılırken onun doğası nasıl tanımlandı ise öyle mi tanımlayacağız,doğrusu çok merak ediyorum.
Dünyada huzurlu yaşamak ve tüm insanlığın mutlu olması için zoraki kendinizi bir şeyler söylemek zorunda hissetmeyin lütfen,doğru olanları birileri net olarak çıkarsız açıklıyorsa,bunları onaylamak olmalı görevimiz,ama böyle değilde, benim dediğimde mutla eklensin diye bir yol tutarsak o zaman anlaşılmayan dilde kavramların özü ile alakası olmayan, ilintilerin hepsini ekleyerek net bir açıklama yaptığımızı sanabiliriz.Burada anlatmaya çalıştığım,bir kavramın ilintisyle alakalı ya da tanımlananı açıklayamayacak düzeyde olmayan,kendisi tanımlanmaya muhtaç kavramlarla izah etmeye kalkmayalım.Bu süreci anlamadan masa başına geçip,anayasa komisyon üyesi olarak kendilerine görev verilen arkadaşlar sadece havanda su dövecekler,kömürle çalışan eski lokomotifimizin arkasındaki vagonların sayısını biraz daha arttıracaklar,benim şu ana kadar ki, takip ettiğim süreçte gözüme ilişenlerden bazıları bunlar oldu.
Biz toplum olarak hem bilinç kırılması hem de akıl tutulması yaşamaktayız. Biliçlerimizin fay hatlarında meydana gelen kırılmalar, aydınlık dünya ile irtibatımızı kopardığı içinde akıl tutulması yaşamaktayız. Tutulmuş bir akıl,neleri nasıl tanımlanabilir,önce bunu anlamak lazım,bekleyeceğiz ve çalışacağız akılla ilgili kendi sorunlarımızı çözdüğümüzde ancak başka sorunları net tanımlayacak bir mantıksal çıkarım yapabilecek akla kavuşuruz.Bunun yolu nasıl olursa olsun mutlaka benim dediğim olsun,çünkü en doğru tanımı ben yaparım anlayışından uzaklaşacağız.Bu anlayış içinde çelişki barındırır.Bir akıl hem aynı anda net tanımı ortaya koyuyor,hem de yaptığı tanım kesinlikle doğruluktan uzaktır,bunları tekrar gözden geçirelim ve yeni ulamalarla konuya daha anlaşılır kılalım diye düşünenler,mantık kurallarından çelişmezlik ilkesini çiğneyerek kendi içlerinde bir paradoksu yaşarlar. Peki o halde olan insanların bir kavramı tanımlarken ne kadar doğru tanımladıklarını sorgulamak bizim işimiz olmaz mı, işte sana kaos oluşturmanın en dramatik yolu.
Toplumsal hayata intikal eden her şeyi en güzel ve net anlaşılır bir şekilde tanımlamak zorundasınız.Anayasanın bazı maddeleri değişmezmiş,neden diye sorduğunuzda,anayasa da bu maddelerin değiştirilemeyeceğine dair hatta teklifinin dahi olmayacağını anlatan anayasa maddesi var cevabını alırsınız.Ben onun neden değiştirilemediğini anlamak istiyorum,yanınızda bunları net açıklayacak kavramlarınız varsa beni anlaşılır bir dille ikna edin,ortaya koyduğunuz sonuç herkesi bağlayıcı nitelikte olsun,yoksa anayasa da böyle bir madde var ondan dolayı bu yapılamaz diyerek,anlaşılmasını istediğimiz bir konuyu daha fazla anlaşılmaya muhtaç başka konulara atıfta bulunarak açıkladığınızı sanmayın.Bu durumda onun tanımı yapılmamış olur,tanımı net yapılamayan hiçbir kanun bağlayıcı durumda olamaz.Anlaşılmayan dilde bir konferans veren birinin konuşmalarının özetini yapmasını, dinleyicilere sorduğunuzda onu hiç anlamadığını söylediği ve kesinlikle bundan sorumlu tutulamayacağını ifade etiğinde,zoraki buna yaptırım uygulama hakkınız var mı? Elbette ki olamaz.İşte toplumsal yaşamı düzenleyecek kuralların net ve tam tanımı yapılmalı,bununla şu da kastedilmiş,diyerek insanları bilmedikleri konularda sorumlu tutmak hakkına sahip olamazsınız.Burada şunu kastetmiştik,çırpınışlarınızın bir anlamı olmayacaktır,sizin kastettikleriniz toplum için önemli değil,yapıp açıkladıklarınız önemlidir.
Allah’u Zülcelâl:”…Tağuta kulluk etmekten kaçınıp ve Allah’a yönelen kullarımı müjdele ki onlar sözü dinlerler ve onun en güzeline uyarlar…”derken insanların uyacağı sözün net ve en güzel olması gerekir ki, neden uymadıklarında,onlara uygulayacak yaptırımlarınızın bir geçerliliği olsun diyerek bizleri uyarmaktadır.Ancak bizler ağzımızı ve dilimizi yamultarak,başı ve sonu arasında ne anlattığımızı bilmediğimiz açıklamalar yaparız, sonunda da neden kimsenin bu konulara dikkat etmediğinden yakınır dururuz.Böyle yakınmaktan kurtulmak ve rahat bir hayat yaşamak istiyorsak,Kavram ve terimlerin yaratılırken hangi tanımlarla tanımlandığına iyi dikkat etmek ve kavramların, terimlerin epistemolojik kökenine inmek zorundayız.
Allah’u Teâlâ Âdem (as)ı yarattığı zaman ona eşyanın tüm isimlerini öğretti ve kelimelerin hangi anlamları anlattığını bildirdi. Kelime ve kavramlar doğasında iyi ve kötü olma özelliklerini barındırır, toplumun bir kavrama iyi demesi onun iyi olduğu anlamına gelmez, kelimenin doğal yapısı ve epistemolojik kökenindeki tanımı önemlidir. Bu tanımların yapılması, insanlar arasındaki anlaşılmaz kılınan tanımları ortadan kaldırır. Renkler ve zevkler tartışılmaz diye bilinen toplumsal patolojilerimiz yok değil, ancak davranışlarla alakalı bir yaptırım gerektirecek ahlak ve hukuk sisteminin varlığı ve tanımı sorgulanıyorsa orada dediklerinizin bir anlamı olmayacaktır. Çünkü toplumsal yaşamı düzenlemek, duygularla verilen beğeni duygularına ait bir yargı değildir. Ahlaksal ve hukuksal yargılardır. Bu yargılar akıl ve mantık çerçevesinde, kavramların doğal yapıları, özü dikkate alınarak yapılmalıdır. İnsan düşünen,anlayan,sorgulayan,isyan eden ve linçli seçim yapabilen,akıllı ve duygulu bir Canlıdır.Bu ifade insanın özü ile ilgi doğru ve tam bir tanım örneğidir.Ancak insanı açıklarken insanın özüne yani sadece kendisine ait olmayan başka canlılar tarafından paylaşılan uyuma,dinlenme,yürüme gibi özelliklerine dikkat çekilerek,insanı tanımlamak isterseniz ve bununda insanı net anlattığında ısrar ederseniz, bu durum sadece bir ilintiyi dile getirmek olur ve varmak istediğimiz hedeften bizi uzaklaştırır.
İşte şu son dönemlerde gündemden düşmeyen herkesin kendine ait kırmızıçizgileri olduğunu dile getirerek bir problemi ortadan kaldırma çırpınışlarının anlamsızlıklar üzerine harcanan boşa geçmiş zaman olarak bilinmesinde fayda olacağını ummaktayım. İnsanların genel maslahatını düşünenler hukuk sisteminin yaşamla doğrudan ne kadar ilgili olduğuna bakması ve bu konuda kuralların doğasını yansıtmayan ya da doğasına aykırı tanımları varsa bunları bir an önce düzeltelimde, insanımız mutlu ve huzurlu bir hayat sürsün, ortalığı karıştırmak isteyenlere de açık bir kapı kalmasın diye çalışmaları gerekirken, herkes tuz kavurmanın peşinde. Biz sizler gibi her şeyi bilmiyoruz, ancak bildiğimizi iddia ettiğimiz şeyi en iyi bilmeye çalışıyoruz ki, yaşarken adam gibi yaşayalım diye…
Fazla uzatarak kimsenin benim derdimle uğraşmasını istemediğim için bir iki hatırlatmayla satırlarıma son vereceğim. Hayat değirmenin başında oturup değirmenin kolunu çeviren, o taş değirmenin üsteki deliğinden değirmene bulgur mu yoksa çeltik mi, koyduğuna iyi dikkat etmeli, o kadar değirmenin kolunu çevirir yorulursunuz sonuçta beklentiniz pirinç beklerken bulgurla karşılaşırsanız şaşmayınız. Bir de şunu çok merak ediyorum, Anayasa komisyonu üyelerimiz hakikaten terazinin kefesinin iki tane olduğunun farkındalar mı, belki farkındalar ancak gaflette olabilirler endişesiyle bir sorayım dedim. Tartan ve tartılan arasında uyumluluk yoksa terazi yanlış tartar. Bundan dolayı ben de terazinin başında duran, kendilerine gelen donelerin terazide tartılması gereken bir mamul mü değil mi, iyice kontrol ettikten sonra çizgilerin hepsini beyaza boyayarak yollarına devam etmelerini istiyorum. Kırmızıçizgilerin olduğu bir ortamda tüm tanımlamalarınız ilintiyle alakalı olur, özden uzaklaşır; tanımlanmasını istediğiniz kavramı açıklamaya çalıştığınız kavramın kendisi tanımlanmaya muhtaç olduğu için tüm yorgunluklarınız size acı vermesin diye bir hatırlatayım istedim darısı sizlere…
“…VAY O ÇİFTE STANDARTÇILARIN(ölçüyü ve tartıyı yanlış yapanların) HALİNE…”
Yıl:29.10.2011
Saat:08.30-0925
ÇENGELKÖY/İST.
EĞİTİMCİ SOSYOLOG EROL KEKEÇ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.