- 699 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Dereprem, İnsan Ve İnanç!..
Deprem! ..
Evet,
İnsan yaşamını tehdit eden en etkin tabii (olay) afetlerden birisi.
Allah hiç bir milleti o bela ile imtihan ve terbiye etmesin.
Ettiklerine de sabır ve aklıselim ihsan buyursun.
Ben depreme sadece dini boyuttan bakıp,
Depreme muhatap olan bölge insanlarının, Allah’ın emirlerine itaatsizlikleri ve azgınlıkları sebebi ile cezalandırıldıkları kolaycı bir yaklaşım için de değilim.
Günümüz bilim ve teknoloji asrı.
Yapılan sismik araştırmalar ışığında, bütün dünyanın deprem haritaları çıkarılmış. Fayların yerleri tespit edilmiş. Boy, genişlik, derinlik ve etki alanları uzak ve yakınlıklarına göre belirlenmiş.
Maalesef bilim adamlarının gururunu okşayan, materyalist bir mantıkla kolaycılığa kaçılarak depremlerin faturası mühendislere ve ruhsat mercilerine kesilmiş.
Siyaset adamları,
Özellikle muhalefet cephelerinde mal bulmuş mağribi ahlaksızlığı ile hemen iktidarlara yüklenme fırsatı, hatta İSTİFA çağrılarına varan insafsız saldırganlık. Ve daha nice akıl almaz sebep ve sonuçtan uzak söylemler.
Evet,
Hepsinin bu olayda uzak veya yakından hissesi elbette vardır.
Hiçbir olay bir tek sebepten sudur etmez. (çıkmaz, vuku bulmaz.)
Kim ne der,
Neye yorar ise yorsun.
Depremin;
Fayların kırılması, Yer altı mağaralarının çökmesi,
Bölgede meteorolojik ve jeolojik yapının değişmesine sebep olan dev tesislerin kurulması,
Doğadan bilinçsiz istifade, kasdi veya kaza-i tahripler olsa da.
(ormanların kontrolsüz kullanımı ve yakılması, yeryüzü şekillerini değiştirecek, atmosfer hareketlerini etkileyecek dev tesisler, plansız yapılanma ve yapılaşmalar, barajlar ve santraller, nükleer denemeler Vs. gibi.)
Kimsenin doğanın yaratıcısını koyduğu kanunları hayata geçirdiğinden dolayı suçlayamaz.
Buna ne hakları vardır.
Nede güçleri yeter.
Depremin maddi ve manevi zararlarından dolayı,
Büyük ölçüde sebebi olmasa da faturasının muhatabı olan insan ele alınmalı ve hesaba çekilmeli.
Öyle de oluyor.
İşte jeologlar biz dinlenilmedik, dikkate alınmadık.
Yapılaşmada bize sorulmadı, danışılmadı diyerek kendilerini tezkiye ve teberri ediyor. (temize çıkarıp suçsuz olduklarını ilan ve iddia ediyor.)
Mühendisler, mimarlar biz mimari projelerimizi statik hesaplarımızı yaparak iş sahibine verdik, uygulanmadıysa, biz ne yapalım deyip bir kenara çekiliyor.
Siyasi alanda yerel ve merkezi idareciler, ruhsatlar bizden önce verilmiş, koca şehir ve yıkılan binalar bizim dönemimizdemi yapıldı deyip topu taca atıyor.
Peki suçlu K İ M? ...
Genel manada suçu kabullenen kimse bulunmasa da SUÇU İŞLEYEN DE SUÇLU ARAYANDA ORTADA! ..
Ahlaki değerleri, vicdan sorumlulukları, manevi telkin ve tavsiyeleri dikkate almayan, MAKYEVALİST EGOSUNUN ESİRİ OLMUŞ OLAN,
İNSAN VE İNSANLIK! ..
Demek ki.
Bu faturanın muhatabı bu cezaya muhatap olacak kadar cahil ve imkânsız değil.
Sadece bu cezayı hak edecek kadar HARİS ve AHLAKSIZ, ZALİM VE VİCDANSIZ.
Faturanın tahakkukunda ve tediyesinde zincirleme olarak,
Büyüğünden küçüğüne,
Resmisinden siviline,
Teknokratından bürokratına kadar herkese düşen bir ihmal bir istismar veya ihanet HİSSESİ VARDIR.
Suçlu! ..
Tek başına hiç kimse değil.
İnsandır, insanlıktır.
İnsanlığının farkına varmayan,
Vardığı halde,
Hakkını vermeyen insan adını hak etmeyen,
MAHLÛKLARDIR.
Demek ki,
Her olayda olduğu gibi,
Bu problemin çözümü de yine insanın doymak bilmeyen nefsinin ıslahı ile sonsuz arzu ve istekler ile donanımlı bulunan RUHUNUN terbiyesinde aranmalı ve ÇÖZÜME KAVUŞTURULMALIDIR.
Bütün tedbirlere rağmen başa gelen elim olay karşısında karamsarlık ağıtları yerine,
Teselli ve teskin edici, bir yol tutulmalı yaraların sarılma yolu bulunmalıdır.
İşte bütün bu sebepler zincirinin son ALTIN HALKASI olan dini telkinler devreye girmeli.
Bağnaz, sadece suçlayıcı yaklaşımlardan uzak, müjdeler ile yaralar sarılmalı ihmali olanlar da vicdanına mahkûm edilerek pişmanlıkları sağlanmalıdır. (hukuki yollarda ihmal ve terke uğratılmadan.)
İşte bu konuda DİN ne diyor.
“KULLU NEFSİN ZAİKATUL MEVT SUMME İLEYNA TURCEUN.” 29/57
Bütün nefisler ölümü tadıcıdır. Sonra bize döndürüleceksiniz.
Madem herkes eninde sonunda bir gün ölecekse! .
Geldiği yere dönecekse!
Bu gün deprem dâhil her hangi bir sebepten dolayı ölenler için ölümüne üzülmenin, isyan içinde ağıtlar yakmanın bir anlamı yok.
Ölüm mukadder ise! ..
Ha birkaç yıl önce,
Ha bir kaç yıl sonra ne fark eder.
Önemli olan İNSANIN NEREDE VE NE ŞEKİLDE ÖLDÜĞÜ DEĞİL.
Nasıl yaşadığı, geldiği yere NASIL DÖNDÜĞÜ OLMALIDIR! ..
İşte bu bağlamda DİN,
Depremde ölen müminler şehit olup savaş meydanlarında dinin, ahlakın, adaletin, vatanın, milletin korunması yolunda maldan, candan, canandan geçen fedakârlar sınıfına geçme ve cennete girme müjdesi verdiğinden iradi olmasa da, kısa bir zamanda, az bir masrafla ÇOK ŞEY KAZANDIKLARINI MÜJDELER.
Yakınlarını yastan kurtarıp, elemlerini teskin edip yerine sürur verir.
Mallarını kaybeden musibet zedelere;
Der, üzülmeyiniz emanet mallarınız sadaka hükmünde sizin için ebedi cennet sermayesi oldu.
Siz burada, hırs ve haset ile onları sahiplenip, sorumluluğunuz altında iken iradeniz dışında zarara uğradığınızdan dolayı, sabrederseniz sizin için dünyadaki menfaati ile mukayese edilemeyecek bir cennet servet ve sermayesine dönüştü.
Emanet mal,
Sahibine döndü.
Siz yeniden çalışıp çabalayın.
Onları size deprem öncesi veren Allah,
Yine belki daha fazlasını ve daha faydalısını verir.
Yaralılara da;
Sabredin, şükredin,
Enkaz altında kalıp ölebilirdiniz,
Allah size yaşama imkânı ihsan etti.
Hayatı da veren O,
Ölümü de yaratan yine O.
Yaralı halinizden dolayı, isyan etmemek kaydı ile! .
Elem ve ızdırap içinde geçirdiğiniz her saniye ve dakika! .
YA GEÇMİŞ GÜNAHLARINIZIN AFFINA
VEYA AHİRETTE MAKAMINIZIN YÜKSELMESİNE vesile bir muamele-i ticariye hükmündedir.
Musibet mahallinden uzak güvenli bölgelerde yaşayanlara;
Bugün bu kardeşlerine gelen musibet yarın senin de kapını çalmayacağını kimse TEAHHÜT EDEMEZ.
Hem insani hem İslami vazifeni yerine getir.
Allahın yardım MELEĞİ GİBİ musibetzede kardeşlerinin yardımına KOŞ.
MAL VE CANLARIN CENNETE SEVKİYATININ YAPILDIĞI mahalde (yere) bulun.
Hem insanlık vazifeni yerine getir.
Hem müminlik vasıflarını göster, sende biletini al der.
İşte bütün bilim ve ilim dalının deprem olayında üzerine düşen birçok vazife ve sorumluluklar olmasına rağmen;
Tüm kaza, bela, hastalık ve musibetlere karşı AHLAKSIZLIKTAN KAYNAKLANAN SEBEP, BENCİLLİK, İSTİSMAR VE DUYARSIZLIK SONUÇLARINDA HİÇ BİR SUÇ VE SORUMLULUKLARI BULUNMAMASINA RAĞMEN! ..
Öncesinde bütün belalara davetiye çıkaran,
İnsanın azgın, mütecaviz his ve duygularının ıslahı ile alınması gereken tedbirler,
Sonrasında yardımlaşma ve teselli ile yaraların sarılması adına en büyük ve temel sorumluluk yine dine ve DİN BİLGİNİNE DÜŞTÜĞÜ İNKÂR EDİLEMEZ.
Bazı hocalarımızın tevil ve tefsire muhtaç,
Maksadı aşan sözlerinden dolayı dine ve dindara öfke duyan,
Materyalist mantığın malul ve mağduru olan dostların dikkatine! ..
İnsanı ve insanlığı,
Yaşamı süresince tehdit eden,
Bela ve musibetlere karşı,
Ruhu okşayan,
Yaşamı tüm zorluklarına rağmen,
Anlamlı ve yaşanmaya değer kılan
BİR TEK SÖZ VE SÖYLEMLERİ VARMI?
Allah’a ve Ahirete İNANMADAN! ..
İNANDIĞI DEĞERLERİ YAŞAMINA YANSITMADAN! ..
Necdet EREM.
Yazımı paylaşmış olduğum Başka bir sosyal paylaşım sitesinde bir okurumun aşağıdaki itirazı ve Kardeşimize yazılmış cevap aşağıdadır.
<< binalarımızı sağlam yapmazsak depremlerden hep korkarız ama Japonya’da falan öyle değil adamlar etkilenmiyor bile.>>
Evet,
Değerli dostum.
Herkes sağlam teknik şartnamelere uygun,
Depreme karşı dayanıklı ev veya iş yerlerinde oturmak ve çalışmak ister.
Amma bunlara sahip olmak sadece istemekle olmuyor.
Japonya!
Dünyanın en gelişmiş ekonomisi ile
Dünya teknolojisinin lokomotifliğini yapan bir ülke.
Konumu itibariyle kurulduğu tarihten beri depremle yaşamayı ve onun ile mücadeleyi milli kültür haline getirmiş bir millet.
İnşallah biz de öncelikle EKONOMİK problemlerimizi çözer.
Yaşamımıza her alamda kalite kazandırır, deprem korkumuzdan da bir nebze kurtuluruz.
Biz Gölcük depremi için gönderilen uluslar arası yardımları bile MEMURUMUZUN MAAŞINI ÖDEMEK İÇİN BİR ŞANS VE FIRSAT BİLEREK DEĞERLENDİRMİŞ ÜLKEYİZ.
İnşallah ders alırız.
Zararlarımızı asgariye indiririz.
Her olayın olduğu gibi,
Depreminde ÖNCESİ, ANI VE SONRASI gibi üç etabı var.
Öncesi imkânlar zorlanarak tedbir almak.
Binalarından tutunda deprem çantasına varıncaya kadar,
Depremden korunmayı, zararlarını azaltmayı bir kültür haline getirmek.
Deprem anı;
Yardım ve kurtarma işlerinde,
Devlet ve millet dayanışmasını sağlayarak organize ve pratik olmak.
Anında olay yerine en etkili bir şekilde müdahale etmek.
Sonrası ise bir daha aynı afeti aynı şiddette yaşamamak için yaşananlardan ders alıp yeni ilave tedbirler ve teknikler geliştirmek.
Amma yine de Allah korusun.
Japonya’nın son yaşadığı deprem ve TUSİNAMİ gösterdi ki Allah ile oyun olmaz.
Bütün tedbir ve tekniğimiz en basit bir depreme BEŞ dakika dayanamaz.
Hele şiddeti yüksek,
süresi uzun olur ise! ..
ONUN ADINA ARTIK DEPREM DEĞİL ANCAK KIYAMET DENİR.
Allah korusun.
Tedbir alalım amma duayı da ihmal etmeyelim.
Ülkemizde,
Dünden bugüne gözle görülür gelişme istikametinde değişimler yaşansa da henüz Türkiye vatandaşlarının (bence) yüzde altmışı yediğinin sağlıklı olup olmadığını bile sorgulayacak ekonomik imkâna sahip değilken!
Dışarıda kalmamak soğuktan korunmak için başını soktuğu damın depreme dayanıklılığını nasıl sorgulasın?
Değerli Dostum! .
Başta dediğimiz gibi,
İstisnasız herkes sağlam ve kaliteli binalarda yaşamak,
Sağlığa uygun dengeli beslenmek ister ama istemek elde etmek için yeterli değil.
İnşallah bir gün onlarda olur.
Yinede eskiye nazaran iyi sayılırız.
Selam ve dua ile.