- 589 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
CANCAN’LA CİNCİN
Gökyüzü ülkesinde bulutlar; kanat açmaktan, kuşlar gibi uçmaktan çok mutluymuş. Mutluluklarını artıran sebeplerden biri de, yüzlerce yağmur çocuklarının olmasıymış. Hele onların çatlayan toprakları, sararan yaprakları, rengârenk çiçekleri ‘şıp’ diye öpmeleri yok mu? Bunu seyretmeye doyum olmazmış.
Yağmur çocuklar, yeryüzünde gezmeyi çok severmiş ama gökyüzünde yaşamaktan da vazgeçemezmiş. Yere inip bütün canlıları sevindirdikten sonra, buharlaşıp gökyüzüne çıkarmış. Çünkü bulut annenin pamuk gibi yumuşacık kucağını çabucak özlermiş.
Annelerin en büyük korkuları; yağmur çocukların yeryüzünde kaybolmasıymış. Beş parmağın beşinin de bir olmadığı gibi onlar da çeşit çeşitmiş. Kimisi akıllı uslu, kimisi çok yaramaz, kimisi de hiç yerinde duramazmış.
Bir gün yaramaz Cincin, kardeşi Cancan’a ballandıra ballandıra anlatmış yeryüzünün güzelliklerini. Sonunda Cancan’ı kandırmayı başarmış. Hemen Pembe Bulut’un yanına gitmişler. Gül yanaklarından öpüp pamuk saçlarını okşadıktan sonra yaramaz Cincin:
- Ey Pembe Bulut annem, korkuyu unut annem! Biz yeryüzüne inmek, oradaki güzellikleri görmek istiyoruz. Ne olursun bize izin ver, demiş.
Pembe Bulut, ne kadar yalvardıysa da Cincin’i kararından döndürememiş. Bunun üzerine:
- Gönlümün sevinci, gözümün içi Cincin’im! Canımın varı, ömrümün baharı Cancan’ım! Görüyorum ki çok kararlısınız. Bari ineceğiniz yeri dikkatli seçin. Unutmayın; denize düşerseniz deniz, çiçek bahçesine düşerseniz çiçek olursunuz. Çünkü sizin ne olduğunuz kadar ne ile beraber olduğunuz da önemlidir, demiş.
Cancan’la Cincin annelerinin pamuk ellerinden öperek ayrılmışlar. Pembe Bulut, yavrularına yardımcı olması için rüzgârı uyarmış. İki kardeş, neşeyle rüzgârın kanatlarına binip heyecanlı bir yolculuğa çıkmışlar.
Az gitmişler, uz gitmişler; dere tepe düz gitmişler. Balıklı Göl’ün üzerinden geçerken annesinin söylediklerini hatırlayan Cancan:
- Hem Şanlıurfa’yı gezeriz hem de balıklarla yüzeriz; buraya inelim mi kardeşim, demiş.
Cincin, kardeşinin sözlerini duymamış bile. Yoluna devam etmiş uçarcasına.
Al gitmişler, bal gitmişler; çok uzun bir yol gitmişler. Yemyeşil bir ormanın üzerinden geçerken Cancan yine seslenmiş kardeşine:
- Bu ormana konalım, çiçeklerle dost olalım!
Cincin yine cevap vermemiş.
Boş gitmişler, hoş gitmişler; bir bahar, bir kış gitmişler. Sonunda sıcak mı sıcak, kurak mı kurak bir çöle ulaşmışlar. Cancan, işin kötüye gittiğini anlamış ama Cincin hâlâ şen şarkılar söylüyormuş:
Dağları aşmak güzel,
Çölde dolaşmak güzel.
Kumların arasında
Sel olup taşmak güzel.
Cancan, ne yapalım diye düşünürken az ilerde ağaçlık bir vaha görünce oraya doğru süzülmüş. Bir yandan uçuyor, bir yandan da Cincin’i çağırıyormuş. Her zamanki gibi kardeşi onu duymamış.
Cancan, vahadaki su birikintisine iner inmez güler yüzlü bir çöl menekşesi karşılamış onu. Yüzerek kendisine yaklaşan Cancan’ı dallarında misafir etmiş. Üç gün boyunca orada kalan Cancan, diğer çiçekleri de ziyaret etmiş. Her tarafı mis gibi kokmaya başlamış. Ayrılık zamanı gelince arkadaşlarına el sallayarak buharlaşıp uçmuş.
Yaramaz Cincin’e ne mi olmuş? Çölde dolaşmaktan yorulan Cincin, bir kertenkelenin ağzına düşmüş. Bu durumdan çok mutlu olan kertenkele, yuvasına girip derin bir uykuya dalmış. Gökyüzü ülkesinin kurallarına göre, üç gün içinde geri dönemeyen damlacıklar ancak bir yıl sonra gökyüzüne çıkabilirmiş...
Bestami YAZGAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.