- 1066 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MİLLETİMİN NAMUSUDUR SANCAĞIM
Değerli Dostlar okuyacağınız bu hikaye Çanakkale Savaşında Yaşanmış, Biri Alevi, Diğeri Sünni iki kahramanın Milleti uğruna mücadelesini anlatmaktadır. Tüm Ecdadımızı Rahmetle Dualarla yad edeceğinizden hiç şüphem yok.
Dünyada esir alınmış tek bir Türk sancağı bile bulunmamaktadır.
Çünkü Tür Milleti Sancağını Canından Aziz bilmiştir, İşte bu hikaye onun kanıtıdır.
Çanakkale geçilmez olmuş düşmana geçit vermemişti Her hayat bir destan, her Asker birer kahramandı.
Asım Çavuş namı diğer Hasan oğlu Asım Karabulut. Yozgat’ın İnceçayır Köyü’nde doğmuş. 18 yaşında silâha altına alınmış. Gelibolu zaferinin isimsiz kahramanlarındandır.
Bütün askerlerimiz gibi oda kısa bir silah taliminden sonra cephede düşmanla sıcak savaşa katılmış. Gösterdiği üstün başarılardan sonra Sancak çavuşu olmuş ve sancağı namusu bilip canı pahasına korumaya and içmişti.Bir gün bulunduğu birlik İngiliz askerleri tarafından pusuya düşürülmüş , yoğun çatışma neticesinde bölüğün yarısına yakını Şehit düşmüş; Hayatta kalanların ise cephanesi bitmiş teslim olmak zorunda kalmışlardı.
2
Asım Çavuş; Son çare olarak sancağı sıyırarak beline doladı. Sıradan bir askermiş gibi üzerinde taşıdığı sorumluluğun bilinci ve ağırlığıyla hareket ediyor Soğukkanlı bir şekilde düşman askerleri nezaretinde üçlü kol düzeninde yürüyorlardı.
Asım Çavuş taşıdığı sorumluluğunun bilincinde fakat çaresizdi. Hem silah arkadaşlarıyla yürüyor, bir yandan da sancağı kurtarmanın planlarını yapıyordu..
Aynı birlikte Yozgatlı iki hemşerisi vardı.
İkisi de komşu köyü Kababel’den
Sadık ile Haydar Çavuş idi. Bir ara dar bir yerden geçerlerken kargaşadan yararlanıp askerlik öncesinden de tanıdığı Haydar Çavuş’ un arkasında yürümeye başladı. Kısık bir sesle:
Haydar, emanet belimde, benim kaçmam lazım.;dedi.
Haydar Çavuş; acele etmemesini söyleyerek ---Uygun bir yere geldiğimizde üçe kadar say ben saparım, sen kaçarsın.” dedi.
O kadar yol yürümüşlerdi ki ayaklarındaki çarıklar yürümekten yırtılmış düşman askerleri yerde sürünen çarık bağına basıp askerlerimiz tökezledikçe kahkahalar atıyor askerimizin çektiği acı onlara zevk veriyordu.
3
Bu hareket Asım Çavuşu derin düşünceye sevketti “Allah korusun, sancağımız bunların eline geçerse o zaman bu gâvurlar kim bilir nasıl bayram ederler.” diye düşündü. Kafasını kaldırdı sağa sola bakarken gözüne az ilerde yeşil ağaçlı bir dere ilişti. İçinden Allaha yalvarıyor dualar ediyor inşallah bu dereden geçeriz diyordu. Asım çavuş tüm planlarını önlerindeki dereye göre yaptı. Dereye yaklaştıklarında düşman askerleri bölüğü durdurup kendi aralarında konuşmaya başlarlar. Birini derenin kenarına arazi keşfi için gönderirler. Keşfe giden asker dönene kadar sigaralarını yakıp keyif yaptılar. Askerlerimizden sıgara tiryakisi olanlar hasretle bu manzarayı seyrediyorlardı
Keşfe giden asker döndü, tüfeğin kayışı koluna dolalı bir vaziyette, namlusuyla geçebilecekleri yerleri tarif ediyordu. Asım çavuş söylediklerini anlamıyor fakat yaptıkları el kol işaretlerinden birliğin dereden geçeceği kesindi.
Sanki aynı şeyleri planlamış gibi Haydar çavuş ile bir an göz göze geldiler. Birliğin bir ucu dereye inmiş Haydar çavuş ile Asım çavuş sekiz on adım yakınlıktaydı.
Dereye giren asker bir yandan aç, bir yandan susuz onca yol yürümüş. suya girince kimi
4
avuçlarıyla, kimi düşer gibi yapıp susuzluğunu gidermeye çalışıyorlardı.
İngiliz askerleri kargaşaya müdahale etmek için bir kaç el havaya ateş açtı.
Asım Çavuş;Bu kargaşa arasında Haydar Çavuş’a işareti verdi bir, iki, üç deyince Haydar Çavuş Derenin ter istikametine doğru koşarak Asım Çavuş’a siper oldu,
Asim Çavuş bir hışımla suyun içine daldı.
Düşman askerlerinin namluları Haydar çavuşu hedef seçmiş Haydar Çavuş orada sancağımıza renk vermiş en yüce mertebeye ulaşmış, Şehit olmuştu. Asım çavuş kendini bulanık sulara atmış su yüzüne çıkmadan nefesinin yettiği yere kadar ilerlemişti. Haydar çavuş dan sonra tüm namlular dereye çevrilmiş bulanık suyu tarıyordu. Bir süre su yüzüne çıkan ceset yada kan varmı diye beklediler.
Asim Çavuş kaybolup gitti. Suya değen mermilerin coz, coz deyişini duydum diyordu.
Sazlıklar arasından su yüzüne çıkarak epey bir yol almıştı., havanın kararmasıyla birlikte biraz daha rahatlamış geldikleri yolu takip ederek birlik karargahına ulaşmayı başarmıştı. Karargaha yaklaştığını fark eden nöbetçi asker Silahının
5
namlusuna bir mermi sürüyor ve dur çekiyord parolayı soruyordu.
Asim Çavuş: “Benim sancak çavuşu Hasan oğluAsım, parolayı bilmiyorum, komutanı görmem lazım.” Diye cevap verdi.
Nöbetçi asker parolayı bilmediği içinYat! emrini verdi. Asım Çavuş “Ben sancak çavuşuyum hasan oğlu Asım. Diyorduki nöbetçi asker silahını bir el ateşledi. İçeride bulunan komutanı silah sesini duyar duymaz dışarıya fırladı. Nöbetçi askere ne olduğunu sordu. Asım çavuş komutanının sesini duyar duymaz
“Benim komutanım sancak çavuşu, Hasan oğlu Asım.” Diye haykırdı.
Komutan nöbetçi askere silahını indirmesi emrini vererek,Emin olmak için Asım oğlum senmisin? diye sordu. Evet komutanım, Sancak çavuşnuz Hasan oğlu Asım cevabını verdi. Komutan asım çavuşa koşarak “Asim oğlum, sancağı ne yaptın?” diye sordu
Asım Çavuş ıslak, ve çamura belenmiş elbisesinin altından sancağı çıkarıp, öperek komutanına teslim etti.
Komutan askerinin üzerindeki çamura aldırmaksızın sıkı sıkıya sarıldı defalarca alnından öperek şöyle diyordu “Oğul sen bir yiğitsin, sen kahramansın sen benim hayatımı kurtarmakla kalmadın, Türk Milleti’nin namussunu da
6
kurtarmışsın.” Diyor bir kez daha alnından öpüyordu.
Asım Çavuş ise: Şöyle cevap veriyor; Hayır komutanım asıl yiğit ve kahraman Haydar Çavuş’ dur. Ben sadece kaçtım. Haydar Çavuş ise sancak uğruna canını feda etti .” diyordu. Diğer Yozgatlı asker esir olarak Yunanistan’a götürülmüş orada esir kampında tutuluyordu. Bir gün yanına yaklaşan bir yunan askeri
-Sen Kababel’limisin? diye sordu
Sadık;evet dedi
Kendisinin Türk asıllı rum olduğunu Sorgun’un
Garipler köyünden olduğunu söyledi Sivilden de şahsen tanıdığını belirtti. Eğer kabul edersen seni nalban olarak yanıma alayım teklifine Sadık olumlu yanıt verdi ve esareti boyunca Gariplerli rum’un yanında nalbantlık yaptı. Varılan anlaşma üzerine esir değişiminden sonra köyüne döndü. Cephe arkadaşının esaretten kurtulup köyüne döndüğünü duyan Asım çavuş Kababel köyüne giderek Köy odasında hasret giderip Haydar çavuşun bu kahramanlığını anlattılar. Unutamadığı bir başka cephe anısını şöyle dile getiriyordu Muharebe alanından toplanma bölgesine gidiyorduk herkes aç perişandı. Çok uzaktan bir hayvanın üzerimize doğru geldiğini
7
fark ettik. İnsana alışık olduğundan askerin içine daldı. Gelen hayvan oldukça iri bir katır idi. Asker halkaya aldı hep birlikte hayvanın üzerine saldırdılar. Onca asker arasında o koskoca katır görünmez oldu daha sonra ellerindeki kasaturalarla bir parça et koparan kendini şanslı görüyor çiğ, çiğ yiyorlardı, bende aç idim ama onca asker arasından bana bir şey kalmayacağının farkındaydım onun içinde fazla şansımı zorlamadım. Asker dağıldı ortada katırdan pek bir şey kalmamıştı. Öyle iştahlı yiyorlardı ki benimde canım çekti bende katırdan kalan iskeletin yanına vardım geride kalan kemiklerdeki etleri sıyırarak üç beş askerle paylaştık diyordu.
O da gazi olmak isterdi, Fakat Şehit olmayı göze almayan Gazi olamaz.
Derleyen Osman Karaca
Ordunun namusunu muhafazaydı tek istekleri
Öylesine perçinlemişti ki bu yürek niyetleri.
Hak vaki oldu, lütfetti Hazret-i Yezdan
Birine Şehtlik,birine gazilik mertebeleri.
Şiir;Arif Nihat Asya.
Kaynak: Abdullah Şimşek, kababel köyü Emrullah KANDEMİR Hacı KARADUMAN, İbrahim ŞEREFLİ İnceçayır köyü Yozgat