- 651 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KKTC’yi demokrat sanırdık
Bu satırları neden yazıyoruz? Bu sayfaları neden dolduruyoruz? Tabi ki olaylar karşısında toplumun tepkisini dile getirmek için. Amacımız sırf birilerini eleştirmek değil. Ama ortada yanlıştan başka bir şey yok. Hiçbir siyasetin, hiçbir görüşün, düşüncenin toplumdan daha fazla önemi olmadığına inananlardanım. Kıbrıs’ta doğdum ve tek isteğim bedenimin de bu güzelim ülkenin toprağına düşmesi. Ülkemi sevdiğim gibi, ülkemin daha iyiye gitmesi için katkı koyan her insanı, her bireyi ayrıca sever ve saygı duyarım. Bu ülkede ekmek kazanan, bu ülkenin nimetlerinden faydalanıp da bunu inkâr eden ve hep bana diyenlere de hoşgörüm sınırlıdır.
Yaklaşık olarak dört yıldır günlük yazı yazıyorum. Konularımı mümkün olduğunca çok insanla konuşup, fikir edinmeye ve farklı görüş açıları ile farklı yaklaşımlar elde etmeye çalışıyorum. Aslında hayatımda her şeye rağmen karamsarlık ve umutsuzluğa pek yer yok. Bu düşünceyle güzel şeyler yazmak istiyorum. Ama her zaman söylediğim gibi bu köşe toplumun, okuyucuların sesi, gözü, kulağı. Ve gündeme bakıyorum, insanların konuştuğu, konuşmak istediği yada konuşmak istemediği o kadar çok konu var ki. Nerden başlasam diye düşünürken kendimi bilgisayarın başında buldum. Saat 23.02 artık yavaş yavaş sessizliğin ve gecenin hakim olmaya başladığı anlar. Gün içerisinde bana ulaşan haberlere ve gazete başlıklarına şöyle bir göz atıyorum. Neler mi var? Neler yok ki. Yakın Doğu Üniversitesinde olay çıkmış. Ülkücü gençlerle karşıt guruplar arasında kavgalar yaşanmış. Tutuklananlar mahkemeye çıkarılmış. Sınır dışı edilenler var. Yine Girne de gösteriler düzenlenmiş ve bugün de Yakın Doğu Üniversitesinde bir başka gösteri düzenlenecekmiş. Evet, bu haberleri okuyan herkes gibi bende ayni şeyi düşündüm. Rum, Türk kavgası yetmedi. Kıbrıslı, Türkiyeli kavgası ile de yetinmedik. Bir Kürt, Türk kavgamız eksikti. Bu satırların yazarı olarak uyarmak görevim. Yangına körükle gidiliyor. Bu işin sonu pek hayırlı değil. Sorumlu konumunda olanlar üzerine düşeni eksiksiz yerine getirmekle mükelleftirler.
Peki, başka neler var haber başlıklarında? Mesela, Tepebaşı’nda cinayet. Geçen hafta iki cinayet haberi ile sarsıldık. Malum küçük bir ülkenin birbirini tanıyan bireyleriyiz. Bu tür haberlerden etkileniyoruz. Şaşırıyoruz. Bu olayların sıradanlaşması ve günlük yaşantımızın bir parçası olması ise en büyük korkumuz. Ve Türkiye’nin en önemli gazetecilerinden Sayın Mehmet Ali Birand da sonunda kabul etti. Sayın Birand “KKTC’yi demokrat sanırdık. Meğer kendimize benzetmişiz” diyor. Olaya farklı açılardan yaklaşsa da nokta ayni. Bu ülkede demokrasi artık yok denecek kadar az. Bu ülkede olmayan şeyler oluyor. Bu ülkede gösteri yapanlar dövülüyor. Bu ülkede suçlar artıyor. Bu ülkede siyasete “Deşifre etme” yöntemi girdi. Bu ülkede her şeyin suçlusu “Basın”. Bu değişim neden acaba? Bu düşünceleri KKTC de seslendirenler eleştirilirken, eleştirenler şimdi neden sessiz?
KADDAFİ’Yİ LİNÇ ETTİLER Libya lideri Kaddafi aylar süren kaçıştan sonra öldürüldü. Linç edildi. Üstelik insanlıkla bağdaşmayan, bu çağa yakışmayan bir şekilde. Cesedi sergilenmeye başlandı. Şimdilerde Libyalılar Kaddafi’nin cesedi başında hatıra fotoğrafı çektiriyor. Şimdi Libyalılar kendilerine sunulacak “Demokrasiyi” bekleye dursun sanırım ellerindeki nimetlerden de olacaklar. Bu çağda ülke yönetimini krallığa, bir kişiye veya bir aileye bağlı bir sisteme bırakmak ve bunu kabullenmek olası değil. Bu durumu dünyanın hiçbir ülkesine ve hiçbir ülke insanına yakıştırmam. Libya olayında batılı güçlerin ve onların ne gibi emellerinin olduğunu bilmeyen yok. Tüm bunlar bir yana ben insanlık adına Kaddafi’nin bu şekilde linç edilmesini kabullenemedim.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.