- 690 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DEPREM VE DEPREM
İnsana verilen akılla, yeni, yeni bilim ve tekniklere her gün bir yenilerini ekliyoruz, ama ne yazık ki inançlarda, maneviyatta hep geriliyoruz. Astronomi, jeoloji, biyoloji fizik v.s.ilimlerdeki bulgularımız halen sınırsızlığını koruyor, her şeyin özüne inmeye başladık, sanki insanlar hiç ölmeyecekler ve baki kalacaklar gibi, hep kalıcılığı aramaya başladık. Hani kime yar olduysa.
Bugünkü ilimler sayesinde depremlerin fay hatlarını, mesafelerini, derinliklerini hatta kısa bir müddet öncesinden tespitini yapabiliyoruz. Bütün dinler öğrenmeyi ve bulmayı emreder, ama bu arayışları yaparken inançlarımız asla kaybolmamalıdır. Müslüman’ız ama bizi yaratan Cenabı Hakkın bildirdiği dört büyük meleklerin güçlerini, azametlerini, üstlendikleri görevlerini unuttuk. Sadece kendi bildiklerimize ve kendi buluşlarımıza inandık, sadece benim bildiklerim diyerek yanılgıya düştük. Yaratanın yarattıklarına bakmadık. Kendi iç dünyamızın dalgalarında dalgalanmaya başladık. Mikail Aleyhisselam’ın (meleğin) bütün evrendeki olayların, güneşin, gezegenlerin, depremlerin, rüzgârın, yağmurların kısacası insanın iradesi, gücü dışında kalan doğaüstü diye tabir ettiğimiz hadiselerin amiri, idare merkezi yani kendine verilen yetkiyle her şey onun takdir ve emriyle yapıldığını unuttuk.
Siz hiçbir depremi durdurabilir, mevsimleri değiştirebilir, bir fırtınayı, bir yanardağ patlamasını durdurabilirimsiniz? Güneşin mesafesini ve sıcaklığını asla değiştiremezsiniz. Yerin binlerce derinliğinden çeşitli vesilelerle, verilen bir emirle gelen bir deprem ve ardından gelen artçı sarsıntılar, dakika ve saniyeler içerisinde çok geniş bölgeleri yerle bir ediyor, yok ediyor. Kuranı Kerimde bildirilen, İsrafil Aleyhisselam’ın (meleğin) kıyametin başladığını bildirmek için sûra üflediğinde yerin göğün yıldızların, o sesin azametinden, korku ve gücünden nasıl parçalanacağını, denizlerin nasıl ateş haline geleceğini dağların ters yüz olacağını okumuşsunuzdur. Bunların hepsi ne demek oluyor, yani bu kadar ihtişamlar, saltanatlar ve azametler, azgınlıklar bir hamlede bir gün bu âlem yok olacaktır. Hani öldüğümüzde her şeyimiz yok olduğu gibi. Zira arayışları yaparken dinimizi maneviyatımızı unutursak ahlaki çöküntüler başlar meyve veren dallarımız kurur veya bizi kurutanlar ortaya çıkar.
Gelelim deprem ve sonrasında yaşanan rezilliklerimize. Organizelerde ki bozukluklara. Gökyüzünde gözetim ve denetim yapan uydularımız var, her biri kendi bölgelerinde askeri ve sivil topraklarımızı koruyup muhafaza eden güvenlik sistemlerimiz var. Valilikler, belediyeler, muhtarlıklar var. Her biri birer gözetim merkezleridir. Öyleyse neden bu bilim ve teknik asrında neden fay hatlarından uzak zemin seçimlerinin tasnifleri yapılmıyor. Binalar yıkıldıktan, insanlar öldükten sonra yeni tedbirler ve ilgililere cezalar veriliyor. Kaçak binalar gece kondular dikiliyor, kontrol dışında kalıyor, daha sonra siyaset ve oy uğruna yolları yapılıyor, elektriği ve suyu verilen, sonrada ümit bağlayan bu insanlarla yıkım rezillikleri. Zemin tespiti yapılmadan kurulan bu yerleşim yerleri ile kurallara uymayan binalarda, bir deprem sonrası binalar yıkılıyor, acılar başlıyor.
İşte asıl rezillikler de o zaman başlıyor. Devletimiz diğer insanlarımız ve dış ülkeler sağduyu ile yardıma koşuyor, her türlü giyecek, yiyecek, nakdi yardım, yiyecek, çadır vs. yardımlar yağıyor. Fakat hiçbir şeyde yerini bulamıyor. Bir yardım dağıtıldığında halkımıza açgözlü dediler rezil ettiler, görgüsüz dediler. Ama kendi idarecilerinin hatalarını görmediler. Acelecilik var, şokumuz var, paniğimiz var. Hiçbir şeyi düzenli yapamıyoruz. Kamyonlarla yardımlar geliyor, insanlar koşuyor, daha büyük paylar alabilmek için, her şey bir anda talanlar yağmalar oluyor. Gözü doymaz stokçular ortaya çıkıyor. Bakarsın biri bir teneke peyniri, biri çuval unu şekeri, diğeri bir balya battaniyeyi, bir sürü çadırı kapmış gidiyor, stok yapıp satanlar, hatta başka şehirlerde çadırları satmak için götürenler ortaya çıkıyor. Bir diğeri ise hiçbir şey alamadan sopa yiyerek gidiyor. Yani kaba kuvveti, adamı olanı ve göz açıkları malı götürüyor. Diğer taraftan evi yıkılmış can acıları yemiş feryat eden, insanlar bir köşeye çekilmiş aç ve perişan kaderine ağlıyor. Sanki dramatik bir film çekimi yapılıyor. Hiç böyle rezalet olur mu? Muhtarların görevi ikametgâhları tespit etmek, mahallenin noksanlarını tespit etmek, bağlı bulunduğu belediyeye bilgi vermek, muhtaçları tespit etmek çadır bölgeleri seçmek, ayrıca bir felaket anında yerel yönetimle el ele bölgesindeki bilgileri vererek, adaleti ve düzeni sağlamaktır. Öyle ise bu rezilliklerin sebebi de hedef olarak yerel yönetimler ve muhtar olmamalıdır.
Bir deprem mahallinde asla yiyecek ve çadır dağıtılmamalıdır. En büyük israf bu olacaktır. Kimi stoklayacak kimi de aç kalacaktır. Yardım ekipleri bölge, bölge çadırlar kurup ihtiyaca göre insanlar yerleştirilmelidir. Ayrıca diğer ekipler mağdurları, yer veya masa sofraları düzenleyerek, seri şekilde yiyecekleri verilmeli sonrada işbirliği ile yardıma koşmalıdır. İnsanlar her an yiyecek çadır peşinde koşmamalıdır. İnsanlar yardım kapmak için değil, yardım ekibi olmalıdır.
Dünyamızda büyük bir tusunami depremi ve felaketi yaşandı. Binlerce insan öldü, yıkımlar oldu. Gördük ki hiç böyle maskaralıklar yaşanmadı. Devlet millet el ele cenazesini, yaralısını kaldırdı, bölgelerinde büyük, büyük masalar kuruldu, yemeğini yiyen çalışmasına devam etti. Bizde ise hasar görmeyen bölgelere dahi kapı, kapı yemekler, giyecekler ve ihtiyaç maddeleri dağıtıldı çoğu çöplere döküldü. Keza hiç hasar görmeyen insanlar diğerlerinden misli ile yararlandı. Çünkü onun bir sıkıntısı yok boş dolaşıyor, Hangi mahallede yardım dağılıyorsa oraya koştu ve birikimini yaptı. Kimseye de bir hayır etmedi ya.
Demek istediğim şu ki; Talan malı gibi dağıtım yapılmamalı, kamyonlar üzeriden insanların üzerlerine çadırlar, ihtiyaçları atılmamalıdır. 24 saat hizmet veren kurulmuş toplu çadır ve toplu yemek bölgeleri olmalıdır. Hasar görmeyen yerleşim bölgelerine keyfi yardımlar gönderilmemelidir. Hiç hasar görmeyen köylerimiz bayram ettiler. Daha sonra stokların bitmesi için keyfi olarak muhtarlıklara dağıtımlar yapıldı. Bunu yapacaklarına fazlalıkların stokları yapılmalıydı doğacak yeni felaketler için tasarruflar, stoklar yapmalıydık. Fedakârlık yaparak insanların gönderdikleri elbiseleri çöplere gitmeyecekti. Yapılan giyecek, bilhassa yiyecek yardımlarının stoklanmaların da bozulmalar ve muhafazası söz konusu olacaksa, zamanında satılmalı ve bedeli Kızılay fonuna aktarılmalı veya daha sonra yine bir afet halinde ihtiyaç sahiplerine düzenli bir şekilde verilmelidir. Ama ne yazık ki o insanların sağduyu ile gönderdikleri elbiselerini çöp yığınlarında gördük.
Son olarak felaketler gelmeden önce canımızı ve malımızı korumak için normlara uygun binalar ve yer seçimleri yapılmalı, tedbirleri, düzenlemeleri organize etmeliyiz. Felaket anında belediye, muhtarlık ve yardım ekipleriyle yapacakları işleri önceden bir yönetmenlik haline getirilmelidir. Yoksa hep böyle deprem korkusuyla yaşar başka şehirlere dağılırız, ailelerimiz dağılır, ülkemiz her zaman zarar görür. 2007
Mustafa CEYHUN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.