- 751 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ANAYASA VE İDEOLOJİ
Anayasa ve İdeoloji
(YAPI ve YOL)
(I)
İdeoloji (düşünce/görüş bilimi)
-“Varlık nedir? ”.
-“Ahlâklı bir hayat neye dayanır? ”.
-“İnsan bilgisinin kaynağı ve değeri nedir? ”.
-“Tabiat hangi güçlerin etkisindedir ve nasıl oluşmuştur? ”.
-“Devlet ve toplum nedir? ”.
-“Güzellik ve sevgi ne demektir? ”.
Benzeri sorulara kapsayıcı yanıtlar bulmak için Platon, İDEA tanımını yapar ve savunur.
“Platon, duyularımızın bize tanıttığı değişik, farklı ve çok sayıda varlığı görüp kabul ediyor ama bunların temelinde değişmeyen ve kendi kendisiyle aynı kalan bir varlığın da bulunması gerektiğini düşünüyordu.
Çünkü bu çeşitliliği ve çokluğu kavramamız için bu çeşitliliğin ve çokluğun içinde bir birlik olması gerekiyordu. Yoksa evren hakkında bilgi edinmemiz mümkün değildi.
Çünkü sonsuz sayıda olan tek tek varlıkların her biri hakkında ayrıca bilgi edinmemiz gerekecekti.”
Demek ki ismini koymamakla beraber, şimdiki göksel tanrı anlayışına daha ilk çağda Platon adım atmıştı.
Felsefenin (düşün’ün) amacı baştan belirlenmiştir. “Ahlaka ve iyiye ulaşmak”. Tıpkı dinde olduğu gibi.
Batı felsefesinin kurucuları olan Sokrates, Platon ve Aristo, aralarında belli farklılıklar ve yaşam sürelerince gelişme ve değişmeler olsa da; “idea”yı: iyi biçim görüşü, var olan şeylerin biçimsel olarak düşüncede görünmesi, anımsanması şeklinde açıklamışlardır.
İdea; bilgi ile varlık arasındaki kavram, “şey”in tanımlanışıdır.
İDEA tartışmasının son hedefi toplumun mutluluğudur. Bunu sağlayacak araç ise DEVLETTİR der Platon.
İyi idea zamanla “İDEAL”e dönüşür. Öyle ki, hep daha üstünü, daha yücesi, daha ulaşılmazı aramak, İDA dağındaki tanrılara varmak gibi.
(II)
İDEOLOJİ: Düşüncede şekillendirilenin (tasavvur edilen) söyleme dökülmesidir (zikredilmesi) .
Başka bir deyişler; varlığı oluşturan düşüncenin veya var olan şeyin düşünülmüş halinin sistematik bir şekilde dile getirilmesi /bilimi.
Başka bir tanımla; kendi ide/alinin, senin için en iyinin sistematiği/bilimi, yolu yordamı.
İdeoloji, Tracy ve Bacon tarafından Fransa’da 19.uncu yüzyılda (1800) şekillendirilir, teorisi geliştirilir.
Klasik yönetici imparator Napolyon bunu hazmedemez ve alaya alır.
Demek oluyor ki, daha başlangıçta bilgi/düşünce bilimi, kuram ile pratik çatışmaya başlamıştır. Kendi buyruğundaki yönetici (diktatör) ile düşünce üretimi çatışmaya başlamıştır. İşte bu, ideolojilerin yaygınlaştırılmasına, ideolojilerin, ideoloji’nin yerine kullanılmasına ve herkesin kendine has ideoloji oluşturmasına yol açar.
Demek o ki; evrensel bilim “ideoloji” ile, farklı siyasal sistem ve yöntemleri işleyen ”ideolojiler”i birbirinden ayırmak zorundayız.
Karl Marks, kendi sosyal diyalektiğini oluştururken, ideoloji ile barışık olmadan, farklı bir ideoloji peşindeydi aslında. Her ne kadar kendisi uzak dursa da ardılları Engels ve Lenin etkin bir ideolojiler yumağı geliştirdiler. Komün-izm, Sosyal-izm, Marks-izm, Lenin-izm…
Eski Yunan felsefesinin iyiye ulaşmaya yönelik düşünce fırtınaları, sonradan din sistemlerinin içinde daha kapsamlı olarak insanlığa sunuldu. Ancak dinler düşünerek geliştirmeyi yasakladılar. “Ben buldum, sona ulaştım, daha ötesi yok, bunu böyle bileceksiniz, tartışma- itiraz istemem” diyerek, dogmaya saplanmış, dinamizmi ve düşünceyi dışlamışlardır.
Böylece dinler düşün’ün ve bilgibilim’in yani ideolojinin dışında kalmışlardır. Buradan denebilir ki “dinde ideoloji olmaz, yani burada konu ettiğimiz anlamda İslam ideolojisi olmaması gerekir.
Bir yüzyıla damgasını vuran ideoloji sonunda ne hale geldi:
“İdea” yerine “ideo” diyelim. “Görüş, düşünce, bakış, amaç, hedef, benim canlandırmam, benim en iyim….” gibi anlamlar verelim.
“Logos, logie, ” yerine “ loji” diyelim. “ En iyi, en etkili, en kapsamlı tanımlayıcı, yol, bildiğimin özeti bilimi…” gibi anlamlar verelim.
Bu iki sözcüğü birleştirelim: “İdeo-loji”= İdeoloji =”Benim için en iyi yolun haritası” çıkar ortaya.
Kavram genelden ve bilimsellikten özele kayar. İdeoloji yerine İDEOLOJİLER türer. Farklı grupların ideolojileri farklı oluverir.
(III)
Anayasa (Devletin Yapısı)
“Anayasa, bir devletin temel kurumlarının nasıl işleyeceğini belirleyen, bazı ülkelerde yazılı, bazılarında ise yazısız genel kabul görmüş kurallar bütünüdür. Anayasa ile ayrıca kişilerin temel hak ve özgürlükleri güvence altına almıştır.
Anayasa, bir devletin yönetim biçimini belirtir. Devletin temel kanunudur. Vatandaşların temel hak ve görevlerini bildirir.” gibi tanımlıyorlar anayasayı
Anayasa, bir insan topluluğunun(-ki devlet seviyesindekini kastediyoruz): kuruluş, çatı, işleyiş, var olma şeklini, konumunu ve hedefini belirleyen toplumsal bir anlaşmadır.
O toplumdaki bireylerin birbirleriyle ilişkilerinin ana kurallarını dile getirir.
Anayasa devletin ANA YAPISIDIR. Nasıl bir devlet olduğunu, düzenini, insanlarını anlatır. Eğer bireyler yeterince gelişmiş ise; var olan veya genelde arzuladıkları yaşam şeklini burada dile getirir yani anayasalarını kendileri yaparlar.
Eğer bireylerin yeterli gelişmişlik seviyesinde olmadığına kanaat getiren önderleri varsa veya söz hakkını tekeline alanlar var ise; bireyler adına bir mutabakat / antlaşma / anayasa hazırlayarak dayatır / kabul ettirirler.
Böylece geri kalmış, zayıf bir toplum, anayasa dayatması ile daha ileri seviyelere götürüleceği düşünülür. Bazen de bu söz hakkını elinde tutanlar, kendi bakış açılarını veya çıkar hesaplarını dayatarak, topluma pek de uygun olmayan anayasalar dayatırlar. Elbette böylesi, demokratik yönetime geçtiğini söyleyen, ama geçememiş toplumlar için geçerlidir. Bu toplumlarda gizli istibdat (keyfi idare) devam eder, halk kolay yönlendirilir. Oy kullanılır ama oylar özgür irade ürünü değildir.
Genelde anayasa; yurttaşların devletlerinin çatısı (ana yapısı) üzerinde anlaştıkları, antlaştıkları kuralları içerir.
Anayasa, devletin nasıl olduğunu mu tanımlamalı, nasıl olması gerektiğini mi?
Anayasa, var olan sosyal yapıyı mı tanımlamalı, olması isteneni mi?
Eğer anayasa ana yapıyı tanımlıyor ve hedefleri de koyuyorsa bir İDEOLOJİSİ var demektir.
EĞER VAR OLAN TÜM İDEOLOJİLERDEN ARINDIRILMIŞ BİR ANAYASA YAPARSANIZ; YENİ BİR İDEOLOJİ ÜRETMİŞ OLURSUNUZ.
(IV)
Anayasanın ideolojisi olmaz diyenler veya anayasadaki ideolojik unsurları temizleyelim diyenler, neyi kastettiklerini net olarak ortaya koymalıdırlar.
Çok gelişmiş, uygun coğrafyalarda yerleşmiş toplumlara özenerek anayasa düşleri kurmak yerine, kendi coğrafyamıza ve insan yapımıza uygun anayasa hedeflemek daha sağlıklı olur.
Var olan, benimsenmiş veya o topluma yararlı olan ideolojik yapıları kaldırıp kendi eğilimlerine uyan ideolojiler sokuşturma düşüncesi sakattır ve toplumu kaosa sürükler.
Karnından konuşan birçok kimse T.C. anayasasındaki Kemalist unsurları ve devrim ilkelerini (yani T.C.’nin kuruluş aşamasındaki savaşım ve becerilerle, sonradan yerleştirilen 6 ilkeyi) kastediyor olabilir. 90 yıllık cumhuriyet deneyimi birçok kazanım sağlamıştır elbette. (Birçok yıpranma da söz konusu olabilir.)
Çok şey değişmiştir, devletin/toplumun yapısında gelişmeler olmuştur, anayasa eski kalmıştır. Başka bir bakış olarak, çağ değişmiş, biz gerisinde kalmışızdır.
Anayasa tazelenmelidir denebilir.
Bu tazeleme, güncelleme mi olmalıdır, yoksa yeniden şekillendirme mi. Toplumun geldiği seviyeye mi getirilmelidir, yoksa arzulanan uygarlık seviyesine veya arzulanan yöne toplumu itelemek için mi yapılmalıdır.
Baskılara boyun eğerek, Türkiye’mizin ve insanımızın koşul ve karakterine uymayan, küresel sermayenin rahatça sızabilmesini sağlayan, dirençsiz bir devlet veya federasyon veya devletler oluşumuna yol açacak, kanatılmış bir anayasa gayreti var ise, bu bilerek veya bazı baskılara boyun eğerek istenir ise YANLIŞ YAPILIR.
Sosyal yapıdaki yıpranma, gerileme veya saptırılma anayasaya sokulmamalıdır. Aksine, onarım yapılmalı, sosyal yaralar tedavi edilmelidir.
Hassas nokta budur.
Uzun zamana yayılarak ve ciddi emekler verilerek, ehil kişiler tarafından konu incelenmelidir. İyi niyetler, kötü niyetler, ilerici görüşler, bağnaz saplantılar ortaya konarak, bilimsel çalışma sonuçları halka anlatılarak halk onayı alınmalıdır.
Ama halk asla yönlendirilmemeli/şartlandırılmamalı, yanıltılmamalıdır.
Bağımsız, dış baskılara dirençli, kendi kaderini kendi belirleyen bir toplum, güçlü bir toplum; önümüzdeki kaçınılmaz küreselleşmede (birilerine yamanmış değil de) ana aktörlerden biri olacak toplum ve o değer kazanmış insanların güçlendireceği, öğüneceği devletini tanımlayan, pekiştiren bir anayasa düzenlemesi yapmaktır aklın öngördüğü.
büyükharman