Haydi Bize Gidelim El Azize
hayrettin taylan
Aşkın yalan limanlarında doğrunun bağlandığı demir olup bekledim.
“Yalan dünyayı dolanıp gelmiş, doğru daha yerinden kalkamamış.
Kalksam mı, kalkmasam mı? diye, kıvranırken... “ Sen hangi yalanın yalancı dünyasıydın peki?
-Aşk doğrudur, aşk doğruca sever. Yalan mıydın yoksa sen? Ben bir yalanın koynundaki yılan mıydım? Seni tam can kırıklarından ısırdım bu doğru?
-Ben doğrunun güneşiyim, güneşten önce doğarım gerçeklere.
Bir başka doğru daha var seni hala seviyorum olmam.
Sensizliğe eş, umudu gelecek yanım var. Seni doğrularıma çağıracak iç ağrılarım var.
Seni sevmiyorum ‘artık ’ derken ne kadar da haklıydın. Çünkü, Bende seni sevdikten sonra kendime hiç sevemedim demek. Sevsem beni sevmeyeni sever miydim ki?
-Yoksa her şey oyun mu? Dünya bir oyuncak değil mi ki bize. Sürekli bizi farklı yaşam oyuncaklarıyla avutuyor. Bazen aşk, bazen kariyer, bazen kadın-erkek, bazen para,bazen hüzün…oyuncaklar uzar gider.
-Duygusal oyuncaklarımız kırılınca çok üzülürüz büyümüş çocukları oynarız. Ayrılık yaşayan her aşık büyümüş çocuğu oynar. Ağlar, kırılır, sızlar, yüreği parçalanır, umudunu yitirmez.Bir türlü büyüyemez.
-Mecnun bu yüzden hep çocuk yürek kaldı. Hep aşk Leyla’dır dedi.
-Şimdi gidişinden sonra hiçbir şey yetmiyor seni unutmaya.
Sevgiliye sığmıyor hüzünler, umutlar,sızılar, aşklar, sensizlik ve gelişler.
Bu hayal mengenesinin can ağzı benim. Azizlikten el azizliğe terfi etmek de aşktır el azizem.
Tutkunun hikmet bahçelerinden hikemlerimi sunacağım.
İnanç sistemleri edebi ürünler, sanat yapıtları, efsaneler, masallar, atasözleri, türküler, şarkılar; giyim kuşam, yemek pişirme, dostluk, komşuluk, aşıklık gibi kültürel bilgelikle bir de içsel bilgeliğim akar,bilgeliği, hikmetliği tümler.
En aşılmaz badirelerin Bekri’siyim. Bakir özlemlerim var. Bekaretini kaybetmiş acıların dipsiz huyunda saklanma.
-Her dram bir sınavın kıyısıdır. Kıyıdan sonra başlar hayat.Temizlenmek için önümüzde deniz var. İyi yüzmek için pişmanlık ve sabır var.
Özümüzdeki su kadar temiz olmaya yakın dünyamız var. Aşk kendi mecrasında dalgalarını eğitir. Gitmek de aşkın yan komşusu.
-Sen gitmene bak, sen bensiz yaşamana bak. Yaşıyor olman da aşktandır.
-Lekesiz kalsın bende kalakalışın. Silinmezlerini silmek için nefret atomlarını atıp durma.
-Nefreti hak edecek bir gram tavrım yok. Tavlarıma mayınlar döşeyen hazların kurbanıyım.
-Kendimi bulmanın bulmacasıydı. İç çocuğumdaki aç yılanların yalancı dünyasıydı yaşadıklarım.
-Bir sınava sınavdı yaşadıkalarım, sana yaşadıklarım.
Hikmet orda .Hatırlar mısın? Gittiğin son gün bir haftalık yemek yapmıştın. Şair yemek bilmiyor, aç kalmasın diye.
-Sonra mutfakta sandalyeye oturup ağlamıştın. O, yemekleri yaparken de gözyaşların akmış, bu kadar lezzeti onlar katmıştı.
-Değdi mi yaptıkların?
-Şimdi mutlu musun bak ben gidiyorum?
-Gözlerim nemli, içimde acının bin çeşidi, Everest kadar büyüyen nefretimle.Bakir düşlerimle geldim, bütün dünyamı yükledim senli hayata.
-Bütün ilklerimi iliklerine yaşamak için geldim. Beyazlarım kalsın belki siyahlarını paklar.
-Gözyaşlarımı sen silerdin hep.En acıklı günlerimde hep yanımdaydın.
Sana sarılarak tek dayanağımı yaşadım. Oluk oluk gözyaşlarımın akıttığı o acıklı günlerimde yanımdaydın.
-Bu senin için döktüğüm gözyaşlarıma sakın dokunma. Onlar yüzümde kendiliğinden kuruyacak.
Bir kütüphane dolusu hüzün cümleleri kurup gitmiştin. Sen sandın ki ben de ağlayacağım o sırada.
-Ben gözyaşlarımı asırlara sakladım. Şimdi o gün söylediğin her cümleye binlerce damla ekleyip seni acıların en yenisiyle yaşıyorum.
Sonra senli yemekler in bir kısmını yemiştim. Aşk acısından bir kısmı öylece kalmıştı.
-Tavuk sotenin bozulacağını akıl edemedim .Zaten akıl edecek bir dünyam yoktu.
*Sana acıkmıştım.Başka tok gibiydim. O tavuk soteyi yediğimde zehirlenmiştim.
-Elim direk cep numarana gitmişti. Acılar içinde kıvranırken sesimi duyup o nefret ettiğin, o içinde binlerce can kırığı oluşturan ihanet keşine koşup gelmiştin.
-Kapıdan içeri girip yanıma gelmiştin. Bu yemeklere zehri ben kattım.
Hepsinde sevgim vardı. Sen sevgimden mi zehirlendin ?
Benim sevgim seni hep zehirlesin deyip kolum tutup hastaneye götürmüştüm.
-Sana olan hastalığım sen hastayken , ben sana hastayken başladı.
-Şimdi hangi yüreğim bu yaşanmışlık serenadını unutur ki?
Mağrur bir aşk vedası mı?
-Akan gözyaşları mı?
-Kendini mecbur ettiğin gitmeler mi?
-Söyle sevgilim dünyanın hangi duygusu bu senli demlerimi unutturacak .
-Haydi şimdi git. Ben gitmeyi yıllardır öğrenemedim.
Açıldı yaralarımın kapıları sonsuzlukla onsuzluğun ıslak halindeyim. Ağlamak bu kadar ucuz değildi. Bir paklanışa dermandır belki.
-Üşüyor um cemalinin gölgesinde. Azizeliğin yansıyor yorgum düşlerimin aynasına.
Taranıyor can kırıklarımız. Ben’den sana ıslak özlemler birikiyor.
Yarın deniz olmaya çok yakın bir yar gibi bize süsleniyor.
Uzun menzilli mahcuplar diyarına çağırma beni.Müstesna bir bekleyişin imkansızlık komşusu olmaktan çıkmalısın.
Güzelliğin düşünü iyiliklere ekmek yaparak güzelliğini en güzel dünyamıza sunmalısın el azize.
Hüzün yoruldu yolunda. Aşk zayıfladı.Bir deri-kemik kaldı. Acılarını, yalnızlığını, bir türlü gidemeyişini yiye kilo alan benim azizem.
-Haydi bu gönlün diyetisyeni olarak gel zayıflat göbek bağlarımı.
-Haydi,aziz olan el olmaz. Azize olan “el “ de kalmaz.
Haydi “bize “ gidelim.
YORUMLAR
Şairler ve yazarlar küflü heybelerinden Aşka dair çay demlerken
Ben sevgisiz yığınların sağanağına infaz ediyorum son zerremi
artık ne desek boş.
boş beleş diyoruz ya Gakko...
ben mi beynimden büyüktüm,beynim mi dar geliyordu?
bilemem.
bilemem kaç asırlık ağaçtır derinliğim.
ve küskünlüğüm kaç arşın?
Sizi okumak keyif Eyvallah şair!