Jurnalist Erini Dinlemelisin El Azize
hayrettin taylan
Saflığım saf tutmuş tutku seccadende. Mistik güzelliğine, aşkı büyüten derin menkıbelerin var diye belki beni hep Şems tutarsın diye sevdim işte.
Aşktan gitmenin ârâfında gönlünün rafındaki kitapları okudum.
-Okunmamış sözlerin var,dokunuyor bağrımda. Hiç kimseye söyleyemediğin sözlerin var, tozlu cümleler arasında kaybolmuş.
Vav halinde bekleşiyoruz “elif “ güncene. La deme bana sakın.
-Ben var;ama benden kalan sen yok.
-Lütfünü ilmi akışlara çeviren pınar gözlerin yok. Derinlere akmak isteyen filmi sözlerim. Ya da felsefi hayıflarım var kimsenin anlatamadıkları üstüne su olmak.Suyun üstüne su yazmak.
Tâ senden akan pınarların narı olmak , yakmak ya da dağılmak ateşinde. Ya da küllere gül olmak. Ya da gülüne diken olup sinene batmak.
-İmzasız damlaların var yaramın üstünde. Günü güne dolduramadığın hasretin fişleri var.
Yokluğunun yoklamasını yaptım .
• Sen var;ama beni seven “sen” yok. Bu aşk okulunu yakasım geldi.Nerde kaldın derttaşım Hülagü.Haydi yakalım bu benden gidenin bütün dünyasını.
• Dur dedin, Azizen konuşuyor:
-Hülagü sensin.Bütün dünyamı yaktın .Çaresizce gitmek zorunda kalan azize benim. Günah tahtından indirmek istedim ,başaramadım. İmzalı bir yürekle gidiyorum.
-Edebim aşkımdan öncedir, bilesin.Edep aşkın imzası , ben edebimle geldim.
Vakitsizlik değildi benim gidişim. Kırılmış fanusun nisyanıyım.
İsyanım kendime . Senden gitmedim ;asıl kendimden gittim.
Dur şairim, dur aşk künyem, dur nefret küpüm, dur ilk kez geldiğim, ilk kez gittiğim belalarımın şiir sözlüsü.
Dinle gidenin hayıflarını:
-Damla damla akışımı hangi vicdanın kaldırır.Islak dünyam seni aziz yapar mı ey el’azizli.!
Yalnız Allâh, ekmeldir, kusursuzdur.
- Kusurlarını örtecek ruhum yoktu. Dahası son kusurunun kurşunlarına dayanamadım öldüm ve bittim senden.
-Aşkla yeşerttiğin ve meyve olmaya yakın bu sevda azizesi artık kurumuş hüzün lalesidir.
Şimdi yapayalnızlığın bu izbe kentinde kendime kent olacak mecraların dişi güverciniyim. Beyazlarım ayazlarıma karıştı. Kanadı kırık bir mazimle huzuru arıyorum. Onca adam arasında adam arama faslında yoruldum.İnci aramıyorum;ama adem olup adam olan birileri kalmamış.
-Aşkımı dipsiz Yusuf kuyularında sakladım. Ne senin ne de başkasının tasını dolduracak sevgi suyum yok.
-Bu var içinde yokluğun dramasında oynayan ben, oynaşan sen.
Kımıl bir isimle seni şifrelemiştim.Tırtılım demiştim sana.
Sonra tırtılıktan çıkıp ilk aşkımın kelebeği olup beni taşıdın tutkunun güneşine. Orada, işte orada yıllarca ısındım, ruhum, ufkum, kadınlığın aydınlandı.
-Pervanesi nefsinde olan dünyanın hazımsızlığında bitirdin her şeyi.
-Bu melalin mucidi sensin. Ya da kaderin defterini yakan nefsimizin sınavıydı.
-Gün kendine gelecek elbet. Elbet acılarımın faturasını ödediğimden mutlu günlerimin aydınlığını yaşayacağım.
Ezelime yakın ecellerim var;ama yeniden seni çekme biletim yok. Piyango şansım yok. Seni aşk olarak çektim, aşk olarak kazandım.
Talihimin tarihini senle yazdım, yaşadım.Sevdim, sevildim.
-En çok da kanadım bilesin. Uğruna ağladığım adama bir daha gözyaşı dökecek mecalim yok. Çık melalin gölgesinde kalan sevgi kırıntılarından. Ben artık sen’den fırtınalar estirecek güce sahip değilim.
-El azizeyim ,el aziz duy beni.
El Aziz’den dinle haykırış sonelerini.
-Uçurum çiçeğin kalmış ve ben arı. Bal lazım senin eserin olan bu yara için.
-Gözlerinle fethettiğin bu yaralı aziz seni unutma uçurtmaları yaptı. Uçtu ta sen den ta seninle buluştuğu ilk demden.
Yare çakıldım .
Mağrur bir aslan gibi yürüdüm yalnızlığının ormanlarında. Sana benzeyen ceylanların yürek sofrasında doyurdum anlıklarımı.
-Anılarımı sordular.Senle başladı senle bitti. Bin bir gece masallarından daha uzun, daha şifreli, daha acıklıydı.
-Acıyan gözlerle baktı kaderin kıyıcıları.
Körlük gözün .
-Ya iç gözün görüyorsa seni.Ben hangi görüşün, hangi seni göremeyişin bakış açısında görmezliğin sonu olayım bilemedim.
Sağırlık kulakta, aşk yürekte .
-Ya içimdeki sesi duyamayan sen sağır sultanın kızı nerdesin?
Dermansızlık dizin, amansızlık nefesin .
-Ya sensizliğin meramına ilaç olacak maveraların nerde?
Sukûnet dudakta, heves içte, alışmak beyinde.
-Ya bangır bangır bağıran kendini kaybeden yalnızlığın suskularına çözüm sakinliğin nerde?
-Nerde yüreğin muğlak güncesinin yazdığı mutlak gerçeğin düşleri.
-Nerde kaldın ?
Hangi sözsüz romanınla sayfa sayfa okuyacaksın ben pişmanlığın manifestosu olup
Jurnalist bir hükümcü kalırken.
-El azizem bu jurnalistini aziz denizlerine alıver. İlim ilim, aşk aşk, düş düş kalayım hep sol yanında.
YORUMLAR
Sol omuzumu yokluyorum seneler ertesi,
seneler ertesi seni yokluyorum cansız sükutumda
felç vurmuş kumrularım cesed cesed yeis tükürürken yüzüme
ağlıyamıyorum kelimesiz esvabların uçuk mevsiminde
suskulara salıyorum falçata kederimi ve ölüyorum
El'aziz durağan evrenin çöküntüleri arasında....
Yazıya ve yazarına saygım ile.....
hep yazın...
ilmek ilmek örülen kelime ahenginiz alıp götürüyor..
sizi tanımak onur...