- 478 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Cennet Algısı 2
2-Şimdiki yaşamı içinde; eski yaşamı içinde olan ve cennette hiç olmayan; önceden hiç de bilmediği; hırsızlıklar, mal için öldürmeler, mal talanları, yağma, mal edinme, kişi olaraktan aç kalma ve kişi olarak başınızın çaresine bakamamanın yalnızlığı vardı. Şimdi birey insan ne kadarda yalnızdı!
Hatta bunlara bağlı olacakla, mülkiyetçi yeni yaşamdaki ilk girişmelerin emeğe sahip çıkılmasıyla, ortaklaşa olandan yararlanmanın sonucu olan ortak beslenme ve ortaklaşa cinsel sağlayış, ortadan kalkınca; bir anda kadınsız ve erkeksiz de kalınmanın sorunları, aklın kavrama alanına yeni girmişti!
Ortaklaşa olan cennet bitmişti. Tabi bunlar bir günde olan, birden olan durumlar değildi. Niceliklerin birikmesi sorunun geniş kitlelerce algılanmasına bağlı, sürekli gel git yapan durumlardı. İşte girilen bu yolun makulü, şimdiki cennetten çıkma, cennet erbabına nasıl aktarılacaktı!
Ortaklaşa ilişkileri tadarak büyümüş; bu baskıyı iliklerine kadar hissetmiş kitleler; şimdi bireysel olanın sahiplenmesini akılca anlaya bilirler miydi? Ya da tersten soralım. Şimdi cennetin koruyuculuğu yoktu. Bireysel emeği oluşturamayanlar ne olacaktı? Ne olmuştu da, bu hale gelinmişti? Ya hep aç, ya hep tok bir dünyadan; birilerinin hep tok, birilerinin de hep aç olduğu bir dünyaya adım atılmıştı. Daldaki bir meyve, tutulan bir kuş, yapılan bir av eti hepsinindi? Şimdi nasıl oluyordu da, bunlar birilerinindi?
Süreç, göz açıp kapayana değin, akıl edene değin; olup bitmişti! Kadının cinsel fetişti çekiciliği, erkeği yenmişti! Böylesi aldatılma sonunda, insan cennetten kovulmuştu! Bu bir grosteski nedendi. Aslında burada insanın (kadın ve erkeğin) ortaklaşa yaşama göre insanın; yeni yaşamla lüks ve rahat yaşama varmanın ayırımını görmekle, gözü açılmıştı. Cennetin bilmezi olan ademlerin gözü, cennetin dışındaki bilme ile açılmıştı. On binlerce yıl süren tek düze sosyal birlikti komün yaşama göre, şimdiki hırs ve tamahın, egoizm çekiciliği vardı.
İnsanlık; sosyal birlikti yaşamıyla, kişi bencilliğini; sosyal yaşamın bencilliği yapmıştı. Sosyal özneyi, kişi öznesi üzerine örtmüştüler. Böylece tekil bencilliğin üzeri, sosyal öznedi bencillikle örtülüydü. Üzeri örtülen tekil bencilliğin girişimleri, ancak dolaylı yol çevrimleriyle, sosyal özneli benciliklerlen ortaklı sağlatılabildi.
Tekil bencilliğin görünmezleşen, gizliden yönlendiren çekimi ile insanlar adeta büyülü sihirli bir gücün eğimi haline geldiğini hisseder olmuştular. Mülkiyetçi ilişkiler içindeki insanlar, unutur gibi oldukları bu tekil kişi bencilliklerini (kişi egoizmini), tekrardan ve yalın olacakla, adeta yeniden keşfetmişlerdi!
Yine de buradaki, mülkiyetli ilişkiler içindeki mal edinme ve mal sahipliği girişmesi içinde kişisel mal edinmedeki yoksunluklar göre; araçlı üretimin büyüsü ve insanların emeğine sahip çıkmalarının, bir göz açılması vardı. İnsanların emeğini bilir olması da bu gelişmenin içinde vardı. Bu hayli önemliydi.
Cennetin kıt bulunan, kimi zamanda bulunmayan; yarı aç, yarı tok yemesi, karın doyurma macerası; şimdi üreten, üretimin artık olanını depolayan insanla; insanın elinin altında, bir zenginlik kaynağıydı. Depolu mal üremi, insanlara; yarınını düşündürtmeyecek kadar; yarınını dert ettirmeyecek kadarla; bir süre yetecek olan, artık ürünler sağlayımı; insanı ve düşüncesini şekilleyen “boş zaman” durumu, insandaki yeni yansımasıydı. İnsan kendisini insan edecek sanat düşünme gibi eylemsellikler içine yönelecekti.
İnsanın av ve yiyecek aramakla geçen tüm zamanı içinde artık ürün üretmesi ile boş zaman yaratması başka şeydi. Bu boş zamanla insan, kültürleşme evresini hızlandıran süreç içine girdi. Kültürleşme süreci içindeki insanın boş zamanı da bambaşka bir şeydi. Bunları birbirinden ayırmak gerekiyordu. İlkti boş zaman insan becerilerini çeşitlendiren buluşların, uygarlaşmanın adımı iken; diğeri insan egoizminin sınıfsal keyfiliğidir.
Artık ürünler insanların yarınlardan endişe etmemelerinin de güvence ve garantisini veriyordu. Artık ürünün biriktirilmesi düşüncesi ve buna ilişkin yeni ilişkindi bağ içine girilmesi, insanın gözünü açmıştı (insanın bilmesi olmuştu). Gözü açılan insan, köle sahibi de olmuştu!
Doğa başlangıçta böylesine veriliydi. Çevre olayları içinde (yiyecek ve içecekleri vs.) bulundurmakla hayatı giriştirmişti. Ama verili bu çevre başlangıçtaki gibi kalmamakla, milyonlarca hayat türü verili çevre şartlarına bağlı uyumsuzluklar nedeniyle, tükenmiştiler. Ama hayat başka tür canlılar üzerinde, başka tür çevreyle, çoğu kez başka organizma girişmeleri çevrimleriyle de yoluna devam etmişti.
İşte insan böylesi verili ve değişecek olan cennetin ehli idiler. Hep cennette kalsalardı yok olacaklardı. Gelip geçici cennetlere olan, varlığın çevreye uyumu, yaşam için hem mükemmel bir işleyiş olacaktı! Hem de yaşamın sonunu getiren bir felaket olacaktı! Eğer çevre şartları değişmeden sürerse, bu süre boyunca sizin cennet uyumunuzda, hiçbir sorun, hiçbir sakınca beklenmeyecektir.
Ama dünyadaki cennet şartları değişiyordu. Çevre şartları değiştikçe bu uyumunuz, bir uyumsuzluk ve bir felaket olmaktadır. Bu felaketlerin başında periyodik iklim değişmeleri geliyordu. Ancak değişen çevreye yeni tepki ve denge uyumlaşması yapan cevaplar da (göz açılması da) verebilirseniz verebilir olursanız yaşayacaktınız. İşte atalarınızla cenneti bunun için terk etmiştiniz. Cenneti terk ettiren yeni uyumlaşmanız da, “araçlı üretim ilişkisi” düzenlemesiydi.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.