- 680 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Hep Sonbahar Yüzünden
Umutsuz bir bekleyişti. Her iki ucu boklu bir değnek vardı elinde ve boka bulaşmasa bile teni, yinede koku bile yeteri kadar iğrençti. Bulanan midesi, kasılmalarla beraber giderek artan bir heyecanı gösteriyordu. Bir balık sürüsü geldi gözlerinin önüne. Akıntıya rağmen yüzüp giden bir balık sürüsü. Tüm sürüyü görebiliyordu. Tüm sürüyü görebildiğine göre sürüden ayrılmış, geride kalmış olmalıydı. Gözlerinin önünden geçip gidiyordu dahil olduğu ama geride kaldığı sürü. Bunun ardından sıra film gösterisinde olurdu, geride kalıp sürüsünün gözlerinin önünden geçip gidişini seyreden balık için. Kendisi için. Metafor yapmayı severdi, ama metafor yapmayı beceremezdi.
Seviyordu sonbaharı. Kendi içinde yaşadığı hüzne benzetirdi. Kararan dünyası gibi grileşen gökyüzü hoşuna giderdi. Yalnız olmadığını hissederdi. Hatta içindeki karamsarlığın suçunu sonbahara atabilirdi böylece. Havalar yüzünden böyle hissediyordu aslında. Yoksa içi hayat dolu bir insandı kendisi. Sıcacık, sevgi dolu, hayatla barışık... Peh, kafama sıçim. İnsan bir tek kendini kandıramıyor. İnsanları kandırdıkça kendisi de yarattığı gerçeğe inanabileceğini sanıyor. Eee o kadar insan yalanda olsa inandığına göre, belkide aslında yalan dediğim şeyler doğru. Yoksa o kadar insan aptal mı. Aslında kendisi iyi bir yalancı ya her neyse. Yada insanlar iyi yalancı aslında. Acımaları yüzlerinden okunamayacak kadar iyi yalancılar. Acınmak. Birde gururluyuz ki sorma gitsin. Acınmayı kendimize yediremiyoruz. Biz yediremedikçe burnumuzu kapatıp ağzımıza tıkıştırıyorlar. Düğümlenen boğazımızda anca hıçkırıkları tutsun. Eskiden de böyle idi. Ağladığında avaz avaz, annesi sus ağlama diye kızardı ya işte o zamanlarda bile hıçkırığını yutmaya çalışırdı sarsıla sarsıla. Ağlamak hiç bir yaşta yakışmadı ona zaten.
Saat geç oldu. Düşünmek neden bu kadar çalıyor zamandan acaba. Zaman tam bir paradoks. Mutlu olduğun anlarda zaman hızla uçar gider. Sıkıntılı anlarında ise her saat bir gün gibi gelir insana. Ama bir şey daha var. Mutlu olduğunda yıllar asırlar gibi uzun geliyor da işsiz güçsüz, boş ve sıkılan için yıllar bir nefes gibi geçip gidiyor. Bir bakıyorsun yemişsin güzelim ömrün en kılçıksız anlarını boşu boşuna. Galiba olayın özü dolu dolu yaşamak. Dolu dolu yaşayan insan için saatler geçiveriyor ama yıllar demir atmış gemi gibi kazık çakıyor adeta. Boş bir hayat ise bir bakıyorsun bitivermiş. İşte bu hayatta öyle bitivermiş. Bomboş.
Bugünde geçti işte. Bugünde boş geçti işte. On yıl nasıl geçti ise bugünde öyle geçti. On yıl. Bir keşkenin bedeli şimdiden on yıl olmuş. hayatım değer kaybetmiş olmalı ki on yıl bir keşkenin yerini dolduramıyor. Neyse ki sonbahar geldi. Hiç gelmeyecekmiş gibiydi oysa. Ama işte sonbahar. Artık düşüncelerinin arkasında gri gökyüzü var. Zaten insanın içini karartıyor bu hava. Kasvetli bu hava tüm yaşam enerjimi çalıveriyor valla. Karamsar oluyorum hep. Havalar yüzünden böyle hissediyorum aslında. Yoksa içi hayat dolu bir insanım ben. Sıcacık, sevgi dolu, hayatla barışık... Barışıkmış! Peh, kafama sıçim...
YORUMLAR
hayatım değer kaybetmiş olmalı ki on yıl bir keşkenin yerini dolduramıyor. :((
o keşkeler çok arsız be arkadaşım...
mıknatıslı gibi gitmiyor hayatımızdan...
ama biz o keşkelere yaşadığımız anlarla,yıllarla değer katıyoruz bunu unutma...
o keşkeler kendine düşünsün...
o sadece dilimizde...
koyver gitsin...
dediğin gibi sıçim keşkenin damarına...
sevgiler....