- 717 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Edebi Sonbaharlar...
Edebiyat kelimelerden yapılmak da olan bir piramit gibi yükselirken düşünce çöllerimiz arasında, hayallerimiz ve de kâbuslarımız bizi sarıyor; bize bir şeyler anlatma peşinde içimizi gıdıklayan ilham perileri ardınca. Sonbahar, yapraklarını gurbete yollayan anneler için teselli şarkısı ve rüzgâr bir şeyler anlatma peşinde eli kalem tutanlara.
Öncelikle kalem, sonbaharla ahenk içinde dans etmeye baygın bir güzel! Gözlerine bakarken insanı mest ediyor. Kıvranıyor insanın bütün kılcal damarları; kalemin dokunduğu oksijen damlalı rengârenk sayfalar sonrası. İnsana kendini anlatan bir ayna olmak için, kalem çırpınıyor, didiniyor. Çoğu zaman yüreğimizde ki sancısını bize tarif eden bir yardımcı oluyor, kimi zaman da hiç beklemediğimiz sevinçleri kapımıza kadar getiriyor. Kapıyı açtığımız zaman; karşımıza çıkan ruhun teselli edici ‘bizliğini’ bizim için dünyanın her bir köşesinden toplayabiliyor. Seviyor çünkü yaşamı; seviyor yaşatmayı yalnız kalışlarda. İnsanın bir merhaba diyeni kalmadığı zaman yanı başında, kalem susuyor ezberlere ve katıyor yağmuruyla tropikal güneşleri zihnimize. Çünkü kalemin istediği şey ve de amacı; bizim kendimizi ilk başta tanımamızdır. Bunun içinde, kelimelerin sihriyle adım adım iyeliklerimizi ihya eyleyen edebiyat mecrasının sıfatlarına korkmadan girişimizi sağlayan anahtarı elimizde bulundurmaktan geçer. Nasıl ki; silah bulundurmak da kesin bir suç yoksa öyle de kalemi elimizde tutmakla da hemen hükümlü olmayız; olmamalıyız da! Kalem, üstünlüğün simgesi olduğundan dolayı, her harfi altın işler gibi ince dokumayı bilecek kabiliyetlerimiz ve çabalarımız, kendimizi tanımamız gerektiğini unutturmadan bizimle beraber yol almalıdır ölüme kadar.
Kalem dengeli olmayı bilmeli; sürçtüğü zamanlarda yanılgıyı ilkin kendi çözebilmeli. En önemlisi de konunun derinliğine inişlerde koyun gibi uysallığa düşmeden; bir kurt kadar hırçında olmadan kalemi denge içinde tutabilmelidir. Özellikle küfür, aşağılama, mübalağa ve de incitici hiciv cümleleri insanın kalbini kırıp ve de geri dönüşü olmayan tespitler sonrası kendini aşağılamalara düşmemelidir. Çünkü insan düşünen bir varlıktır. Ne kadar farklı âlemlerde olsak insanlar olarak, hepimiz Bir’in sanatı olarak aslında biriz. Kendimizi tanımamız ve de bu konularda aşamalardan geçerken imtihanlara tutulmamızda sabit olarak dünyanın her yönünde uygulanmak da olan genel bir edebi tariftir.
Peki, kalemin tek sebebi kendimizi bize göstermek mi? Yani kalem ile bu kadar zaman geçiren insanların övgüye ait düşünceleri yok mu Elbette kime sorarsanız sorun, cevap olara her zaman ‘ Ben aslında övgü meraklısı filan değilim, öylesine yazıyorum’ der. Ama öyle bir yanılgı içinde kalır ki; bunu filozoflar çok güzel bir şekilde açıklarlar. Hem sesli olarak insanlara faydam olsun, dokunsun diye kalemi eline alıyorsun; hem de kalkıp benim övgü bakımından amacım yok diyorsun. Bu çelişki değil mi? Tabi ki çelişki; ayrıca insanların ne yapmaları gerektiğini de kısıtlayan bir engeldir bu. Fakat kalem ehli bir insan, öncelikle belirlediği edebi manzaranın resmini evvelde yüreğine nakış işler gibi hazmettirmelidir. Yoksa o kalemin yazdığının ne manası olur, ne de bir başkasına faydası! Kalem dürüst, kalem sabırlı oldukça; manaya eriş artacak ve de buutlar dehlizlerinde anaforlara düşme tehlikesi de azalacaktır. Bu asırlardır aynı çizgide ilerlemiş ve de süregelmiş kavram metodudur. İnsanların düşünmeye iten ve de gerçekler ile daha fazla yüzleşmesini sağlayan kalemi, her zaman dikkatli kullanmak ve de sıfatının esrarengiz derinliklerinde onunla yoğrulmak, büyümek önemlidir.
Aslında kalemin özünde de paylaşım vardır. Bu da has bir erbabın diyarında yetişmiş organik fikirlere ait elzem bir tecrübeden kaynaklanır. Mesela erbabının dizinde onu dinleyen ve ondan ders alan bir talebe, kendi fikirlerini oluşturamıyorsa ve de kendi doğrularını uygulayamıyorsa hayatında; işte o noktada sorun var demektir. Burada ki esas sorun teşkil edici mertebe ise; erbabın talebe ile bağlantısında lakayt kalması ve de kendi özgüven merhalesini yanlış kullanmaktan geçer. Doğrular esasında hayatta bir olmasına rağmen, insanlar karakter olarak farklı doğrular benimser hayatında ve bunları uygulamaktan haz duyar. Özellikle de bunun için aileler kurulur, sosyal hayat biçemine ait olarak da ebeveynler çocuklarına kendi idelerini yerleştirir ve de onları kendileri gibi hayat arenasında izlemek isterler. Yanlış bir tutum olmakla beraber, insanın nefsine hoş geldiği için bu tutum doğruların farklı ve de zevke dayalı olmasına bile sebep olur. Bunun için talebe, her ne olursa olsun nefsine yenik düşen erbabına saygı çerçevesinde gereği gerektiği gibi fikrini belli etmeli ve de susmamalıdır. Çünkü bir insan ne kadar çok biliyorsa, aslında o kadar çok da tevazu sahibi olmalıdır. Başı eğilmeden, ufkunda hercai çiçeklerin açışını hep kendinde bilen ve de yumuşatıcı olmayan tavrıyla talebesini eğitmeye çalışan öğretici makamındaki insanlar, zamanla yozlaşmanın farkına vardıklarında: ‘Biz söylemiştik, zaten belliydi…’ gibilerinden safsata sözlerle ortalığın havasını dağıtmaya çalışırlar. Ama hiçbir zaman dinleyemedikleri için ve de fayda sağladıklarını zannettikleri yerde, çoğunlukla daha harap edici eğitime yöneldikleri için; hem kalemin öz manasını yitirmesine sebep olurlar; hem de yeni kalem ehli insanların önüne taş atmış olurlar. Elbette o taşları yerden kaldırıp, önünü açacak nesiller olacaktır; ama neden bu zorluğu yaşamalarına izin veriyoruz ki?
İşte kalem ve de önünde olacak engellerin en tehlikelisi! Düşünmeyi engellemek için insanlar zamanında çok engel koydular ve de başarılı olduklarını zannettiler. Ama engelledikleri insanlar zamanla daha farklı işler yaparak; o zorbaların gözünü korkutmuşlardır. Özelliklede edebiyat muayenehanesinde bu konu çok özeldir ve de incitilmeden kaleme hürmet konusunda çizgiler çok dikkatli çizilmelidir. Bir insan hata elbet yapabilir; çoğu karakter ve de huy gibi, hata faktörü de insanlara aittir. Bu hatalar kalp kırıcıda olabilir, ama kalem hürmetine ve de doğruları göstermek rızasına son sözler daima dikkatle seçilmelidir. Her ne kadar insanlar farklı farklı yaratılsa da; yaratılan her canlının bir değeri vardır Bu bilinç ile okuyan, yazan, takip eden, irdeleyen insanlar daha farklı düşünceler içerisinde olgunlaştıklarının farkına varacaklardır. Bu konuda yaş da önemli değildir. 15 yaşındaki bir çocuk; 60 yaşındaki bir insandan daha geniş düşünebilir. Kalemin evrensel ve de şatafatlı yanı da, aslında bu zikrin tekrarıyla sağlanmaktadır.
Sonbahar daha yeşil sanki ve her şey yeşil olmak için derisiyle el açmışçasına göğe yükselmiş. Kalem dokunduğu her yerde hüznün kalıcı yarası ve öğrenmeyi, öğretilmeyi bekleyen daha çok şey var! Bunun için biraz müsaade yağmuru dinlemek için…
YORUMLAR
Siz bu sitenin (bence) en önemli KALEMİSİNİZ. Ve, o kadar ince ruhlusunuz ki, sataşmalar, tahrikler oluyor , ama o kalem mütevaziliği terk etmiyor. Bence siz, günlük gazetelerdeki köşe yazarlarınınb pek çoğundan da iyisiniz ve ben saygıyla önü
nüzde eğiliyorum. Sizin dostluğunuz beni mutlu ediyor. Sayguıyla...