Big Bang ve Kainatın Oluşumu...?
Evrenin ve insanın nereden geldiğini, nasıl oluştuğunu ve nereye gitmekte olduğunu kim merak etmez ki!
Fiziğin, Kozmolojinin, Biyolojinin, Kimyanın, Jeofiziğin, Tıbbın, yani bilimin bugün geldiği düzeye göre bu en temel sorun nasıl bir cevap buluyor, hatta belki bulamıyor…! Bizde bir fizikçi olarak naçizane, okuyucunun merakına cevap gibi olabilecek nitelikte bir şeyler yazmayı görev bildik. Dünyada hiç kimsenin henüz mutlak olarak açıklayamadığı bu meseleler üzerine bizim yazdıklarımız da şahsi görüşlerimizden çok, bilimin bize sunduklarıdır. Böyle değerlendirilmelidir.
Önceki yazımızda Higgs bozonundan bahsetmiştim, bunu yaparken formülasyonlara girmeden herkesin anlamasını hedeflemiştim. Gelen tepkiler endişemin yersiz olduğunu ortaya koydu, bu açıdan okuyuculara müteşekkir olduğumu ifade etmeliyim. Okuyuculardan negatif tepki almamış olmam beni yüreklendirdi . Malum, konu hassas. Zaman zaman kendi inançlarına ters düşebilecek ama kesinlikle bilimsel olan değerlendirmelerimi anlayışla karşılamaları da sanırım bana yönelik bir toleransdır.
Önceki yazımda belirttiğim gibi bilimsel olarak her şeyi açıklayabilsek dahi, bunun Allahın inkarı anlamına gelmediğini bir kez daha söylemeliyim. Nitekim Dünya’da bilimin doruğuna erişmiş bilimcilerden yarısı Tanrıya inanmıyorsa yarısı da inanıyor. O halde inançla bilim at başı yürümek durumunda değil. Peter Higgs açık bir ateistken, Hawking ateist olduğunu söylemek yerine
‘Eğer bir Tanrı varsa bile işleyiş yasalarıyla birlikte yarattığı evrende artık hiçbir şeye karışmıyor’
gibi bir yaklaşım ortaya koyuyor. Yani Tanrı evreni mesela kütle çekim kanunuyla yaratmış ve artık bu kanuna müdahale etmemiştir diyor. Ya da evrim kanunlarını kendi işleyişiyle baş başa bırakmıştır. Yani evrimin de mimarı Allah’tır ve evrimin kendi akışına müdahale etmiyor diyor. Haa kuşkusuz ki mutlak Allah’a inanç ‘OL DEDİ OLDU’ inanışına da götürebilir sizi, hiçbir beis yok.
Bu girizgahtan sonra gelelim Big-banga…
Kozmolojide Big-bang bugün çok büyük bir ekseriyetle kabul görmüş bir teoridir. Evrenin oluşumuna, açıklık getirmeye iddiasındadır.
Şimdi bu teoriye göre evrenin kısa bir tarihini yazalım…
Büyük patlama (Big-bang) bundan 13.7 milyar yıl evvel olmuştur. Buna hem teorik hesaplamalarla hem de uzaydan gelen fotonların analizinden, yani spektroskopik incelemesinden erişilmiştir. Gökadaların yani galaksilerin birbirinden uzaklaşmakta olduğu da spektroskopik analizden ortaya çıkar. Doppler etkisi denilen fiziksel gerçeklik ile uzak yıldızlardan gelen ışığın ‘kırmızıya kayma’ göstermesi bu nesnelerin dünyadan uzaklaşmakta olduğu fikrine götürür bizi. O halde başlangıçta her şey aynı noktadaydı, işte bu nokta büyük patlamanın olduğu yerdi.
Patlamadan 10 mikrosaniye sonra, sıcaklık fiziğin sınırları olan Planck sıcaklığı yani 1032 derece Santigrattı. Tekillik noktası denilen tüm evren foton, kuark, nötrino, glüon, graviton belki elektronlardan ibaretti.
Yaklaşık 20 mikro saniye sonra sıcaklık 1012 derecenin altına düşünce, nükleer yani çekirdeksel güç devreye giriyor ve quarklar üçer üçer birleşip ilk proton ve nötronları oluşturuyorlar. Niye üçer üçer. Aslında rastgele birleşiyorlar fakat ikişer ikişer birleştiklerinde oluşan çift kararsız, hemen sönüyor, sadece üçlü bileşim dayanıklı çıkıyor. “Yukarı” tip iki quark ile “aşağı” tip bir quark bileşip Protonu, “aşağı” tip iki quark ile “yukarı” tip bir quark bileşip Nötronu oluşturuyor. Böylece maddenin özü meydana geliyor.
Evrenin sıcaklığı sonraki 10 dakika içinde, 10 milyar dereceye düşüyor. Bu sürede çekirdeksel kuvvetlerin etkisiyle iki Nötron ile iki Proton birleşip ilk atom çekirdeği olan Helyum çekirdeğini oluşturuyor.
Bu ilk dakikalardan sonra evren artık bayağı soğumuştur. Bunun sonucu çekirdeksel kuvvetlerin etkinliği bitiyor. Evrenin o sıradaki bileşimi %75 Hidrojen, %25 Helyum çekirdeğinden oluşuyor. Artık 300.000 yıl boyunca hiçbir şey olmayacaktır.
Bu süre sonunda sıcaklık 3.000 derecenin altına düşünce, elektromanyetik kuvvet sahneye çıkıyor. Elektronları mevcut çekirdeklerin çevresinde yörüngeye sokarak ilk Hidrojen ve Helyum atomlarını yaratıyor.
Bu süre sonunda kütlelerin çekim kuvvetleri etkisi devreye giriyor. O zamana kadar homojen olan maddede pıhtılar oluşmaya başlıyor yani galaksiler, yıldızlar, gök cisimleri.
Bizim Güneş sistemimiz, Samanyolu diye bildiğimiz bir galakside yer alır. Galaksimiz, Andromeda ve Magellan bulutu dahil, yirmi kadar galaksiden oluşan küçük bir yerel kümenin üyesidir.
Böylece Büyük Patlamadan 100 milyon yıl sonra evren bugün bildiğimiz yüzünü gösteriyor. Galaksilerin içinde, madde, çekim kuvvetinin etkisiyle yoğunlaşarak yıldızları oluşturuyor. Bu yoğunlaşma ve sıkışma süreci sıcaklığı yükseltiyor. Böylece yıldızlar, yani güneşler, çevrelerinde sürüp gitmekte olan soğumadan yakayı kurtarmış oluyorlar. Isınıyor ve enerji yaymaya başlıyorlar. Başka deyişle yıldızlar parlamaya başlıyor.
Evren genleşmeye, galaksiler toplu olarak harekete devam ediyorlar. Bunların birbirlerinden uzaklaşmakta olduklarını gözlüyoruz. Bu hareketi oluşturan başlangıç kuvvetinin nedeni ise henüz bilinmiyor. Bu hareketin ne kadar süreceğinin kesin bir yanıtı yok. Ama ne olursa olsun, genleşmenin en az kırk milyar yıl daha süreceğini biliyoruz. Sonra büzülme ve tekrar doğum anındaki sonsuz enerji odağı.
Dünyamızın oluşumuna geçmeden önce buraya kadar söylenen Büyük Patlama ve sonrası gelişmelerin nasıl olup ta bu kesinlikte ifade edilebildiğini merak edebiliriz. Büyük Patlama, her bilimsel kuram gibi bir dizi gözleme ve bunların sayısal değerlerini hesap yoluyla aynen verebilen Einstein’nın genel rölativite matematiksel kuramına dayanıyor.
Aslında biz uzayın sıcaklığını ölçüyoruz. Özellikle uzay sondaları sayesinde bunu büyük bir hassasiyetle yapabiliyoruz. Mutlak ölçekte bu sıcaklık 2,7160 K , yani eksi 270,20 C çıkıyor. Mutlak sıfır ise bilindiği gibi eksi 2730 C . Sıcaklıkla foton sayısı arasında basit bir matematiksel ilişki var. Hesap bize, yukarda belirtilen, 403 ad/cm3 sonucunu veriyor.
Hubble teleskopu 12 milyar ışık yılı uzaklıktaki bir galaksinin, içinde yüzdüğü ışınımın sıcaklığını ölçebildi ve 7,60 K bulundu. Bu sayı Büyük Patlama Kuramının öngördüğü değerle tam uyum içinde. Bu galaksinin ışığının bize gelinceye kadar yaptığı yolculukta sıcaklık yaklaşık 2,70 K‘ ne düşmüş oluyor.
Ayrıca geceleri gökyüzünün siyah olması da evrenin sürekli evrim halinde olduğuna dolaylı bir kanıt. Bu siyahlık, yıldızların sonsuz geçmişten beri var olmayışından ileri geliyor. 15 milyar yıllık süre, gittikçe açılan evreni ışıkla doldurmaya yeterli değil.
Büyük Patlama senaryosunun da bazı zayıflıkları ve karanlık noktaları var. İleride herhalde bazı değişikliklere uğrayacak, fakat özünün korunacağı sanılıyor. Bu öz şöyle ifade edilebilir: Evren durgun ve durağan değil, gittikçe soğuyor ve seyrelip inceliyor. Madde aşamalı olarak yapılaşıyor ve gelişiyor. Kaostan düzene, yalından karmaşığa, az etkiliden çok etkiliye doğru yavaş yavaş bir gelişme, geçiş var. Evrenin tarihi, tedrici tekamüle uğrayan maddenin tarihidir dersek yanlış olmaz.
Bilim sadece görülebilen ve algılanabilen olgularla ilgilenir. Gerisi insan aklının sezgisine, inancına kalmıştır. Onu kendi aklında, gönlünde istediği yere oturtacaktır. Şimdiye kadar ki açıklamalardan ve bundan sonraki bilgilerden de göreceğimiz gibi Evrende her şeyin özü tektir ve aynıdır. Bütün güneş sistemleri, gezegenler ve üzerinde bizim yaşadığımız dünya, bütün canlılar ve bizler aynı bütünün birer parçacıklarıyız. Sadece her canlıda değişik kombinasyonlar var, fakat özümüzde hiç bir önemli farklılık yok. Bundan binlerce yıl önce dahi, bir kısım bilge insanlar bunu bilim yoluyla değil fakat sezgisel akıl yardımıyla fark etmiştir. O günlerde bunu açıkça herkese anlatmak yanlış ve hatta tehlikeli olduğundan, ezoterik bir eğitim sistemi içinde aşama aşama, seçilmiş bazı insanların bu gerçeğin bilincine varmasını amaçlamışlar. Bence bugün de değişen fazla bir şey yok. Bazı düşünceler artık daha rahat açıklanabilir olmasına rağmen, algılama, doğru değerlendirme ve kavrayıp özümseme için benzer aşamalardan geçilmesine hala gerek var. Erken verilen bazı bilgilerin doğru anlaşılamama ihtimali ve belki de ters bir tepki yaratma riski var.
Şimdi bir saptama yapmak isterim. Bazılarının düşündüğünün aksine bilim Tanrıyı ve dinleri dışlamıyor. Bilim dogmatik değildir. Büyük patlamadan önce ne vardı, niye patlama oldu. Bunların yanıtı henüz yok. Ya da belki Allah yaptı. Bilim, gerçeklerin her zaman bilinenden daha karmaşık olduğunun farkındadır. Verdiğimiz çok güzel ve çok uygun adıyla Yaradan gönlümüzdeki yerini koruyabilir. Fakat bilim ne onun varlığını, ne de yokluğunu kanıtlayabilir.
Gelecek yazımızda Dünya gezegeninin ve bu gezegen üzerinde hayat bulan canlılığın oluşumuna dair açılım sunulacaktır.
Sağlıcakla kalınız.
İbrahim Erol
gazete54.com
9 Ekim 2011
YORUMLAR
Merhaba İbrahim bey,
Verdiğiniz değerli bilgiler için teşekkür ederim. Bazı sorularım olacaktı, bunu öbür yazınızın sonuna bıraktım.
Belki farkındasınızdır. Türkçe ve yazım kuralları konusunda titizlik gösterip eleştirilerde bulunuyorum. Bazen,
"Yazının sahibi öğretmen olduğu için mi hataları göremezden geldiniz?" şeklinde ben de eleştiri alıyorum.
Eleştiri almamak için sizi eleştiriyorum. Güzünüzden kaçmış hatalar var. Bir de, noktalama işaretlerinde
...! şeklinde bir işaret göremedim. Bu yazdıklarımı kabalık görürseniz lütfen beni bağışlayın.
Başarı dileklerimle saygılar.