- 589 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
EVLİYA ÇELEBİ ARAMIZDA
“UNESCO kelimesi, İngilizce United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization kelimelerinin baş harfleri alınarak oluşturulmuştur. Dilimizde "Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu" biçiminde karşılanmıştır.
UNESCO Birleşmiş Milletler’in bir özel kurumu olarak, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, 1946 yılında kurulmuştur. Bu Kurumun Yasası 1945 yılı Kasım ayında Londra’da 44 ülkenin temsilcilerinin katıldıkları bir toplantıda kabul edilmişti. Türkiye, bu Yasayı imzalayan ilk yirmi devlet arasında onuncudur. UNESCO Sözleşmesi, ülkemizde 20 Mayıs 1946 tarihli ve 4895 sayılı kanunla onanmıştır.
UNESCO eğitim, bilim ve kültür alanlarındaki amaçlarını, kendisine üye olan her devlette kurulan Milli Komisyonlarla gerçekleştirmeye çalışır.
UNESCO’ya üye devletlerin sayısı 191’dir.”
Bu ansiklopedik bilgi girişinden sonra yazımıza esas teşkil eden konuya geçebiliriz sanırım. Görüldüğü gibi UNESCO; Toplumların kültürel mirasını korumak amacıyla kurulan BM’in özel bir kurumudur. Bu kurum 2011 yılını Evliya Çelebi yılı ilan etmiştir.
Bundan tam 400 yıl evvel doğan Evliya Çelebi kimdir diye soranlar olacaktır elbette. Sormakta da haklılık payları yok değildir hani. Öyle zamanlar yaşandı ki; bırakın Evliya Çelebi’nin kim olduğunu bilip bilmemeyi, kendisinin kim olduğunu bilemeyen nesiller yetiştirildi.
Kendi değerlerinden bihaber; amma velâkin diğer milletlerin değerlerini ezbere sayabilen nesillerin de Evliya Çelebi’yi bilmemesi kadar doğal bir şey olamaz elbette.
Aslında bu yıl; Mehmet Âkif Yılı olarak da ilan edildi. Bakalım bu nesil, Âkif’in kendilerinden beklediklerini bu millete anlatmak için bu imkânı nasıl değerlendirecek; yeterince verimli kullanabilecek mi? Yıl bitmek üzere…
Biz gelelim Evliya Çelebi’ye.
Asıl adı Derviş Mehmed Zillî’dir. 1611 yılında İstanbul Unkapanı’nda doğmuştur. Babası Derviş Mehmed Zillî, sarayda kuyumcu başıdır. Evliya Çelebi’nin ailesi Kütahya’dan gelip İstanbul’a yerleşmiştir.
Evliya Çelebi Seyahatname’nin girişinde seyahate duyduğu ilgiyi anlatırken “bir gece rüyasında Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed’i gördüğünü, ondan ‘şefaat ya Resulallah’ diyerek şefaat isteyecek yerde, şaşırıp ‘seyahat ya Resulallah’ dediğini, bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz’in ona gönlünün uyarınca gezme, uzak ülkeleri görme imkânı verdiğini” yazar.
Evliya Çelebi bu rüya üzerine dünyayı dolaşmaya, gördüklerini, duyduklarını yazmaya başlar. Neler yazmaz ki Seyahatnamesine. Yazdıklarını okumanızı tavsiye edebilirim ancak.
Bu doğrultuda Çorum’da da bir dizi etkinlik yapıldı. İlk olarak “Evliya Çelebi’nin Dünyası” konulu harita sergisi açıldı Devlet Tiyatro Salonuna ve Kültür Sitesine.
İkinci olarak “Evliya Çelebi’nin hayatı, kişiliği, seyahatleri ve seyahatnamesi” konulu panel düzenlendi. Panel Çorum Hitit Üniversitesi ve Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Öğretim üyelerinin birlikte sunumu ile gerçekleşti.
İsterseniz UNESCO’ya bize bizim değerlerimizi hatırlattığı, 2011 yılını Evliya Çelebi yılı olarak ilan ettiği için teşekkür ederek Evliya Çelebi için gönlümden geçenlere bakalım mı ne dersiniz?
EVLİYA ÇELEBİ
Dünyanın dört bir yanını
Gezdi Evliya Çelebi
Hem bu yerlerin planını
Çizdi Evliya Çelebi
Hazırdı her an sefere
Demezdi “orası nere? ”
Her gördüğünü deftere
Yazdı Evliya Çelebi
Belki ilktir böyle çıkan
Ne prens kaldı ne Hakan
Sanki dış dünyaya bakan
Gözdü Evliya Çelebi
Seyahat olunca nasip
Ülke, şehir, köyler gezip
Gizli kapaklı demeyip
Çözdü Evliya Çelebi
Artık tüm dünya bilecek
Öyle ki; gelmiş, gelecek…
Her an takip edilecek
İzdi Evliya Çelebi
HALİL MANUŞ-2011