- 669 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
SELMA,NUR,AHMET,ZEYNEP ORTAK ÖYKÜ YAZARI : EMİNE UYSAL(EMİNE 45)16. BÖLÜM
Nurcan hemşire, görevini tam olarak yapmanın verdiği rahatlıkla evine geldiğinde, ev sahibi komşuların hoş geldiğe geleceklerini söyledi.
-Buyursunlar gelsinler, Cemal amca. Başımızın üstünde yerleri var. Konu komşuyla tanışmayı ben de çok istiyorum. Ha sana bir şey soracaktım ben.
-Sor kızım. Ne soracaktın bakalım? Bak çok zor olmasın ha!
-Şey diyecektim, Cemal amca, geçen sabah bakkal Ayhan sana Rüstem amca diye seslendi. Akşam üzeride karşı komşumuz, Turgay öğretmen Cemal dedi. Sahi kuzum, senin gerçek adın nedir? Bileyim de ona göre hitap edeyim yani…
-İlâhi Nurcan kızım; güldürdün beni akşam akşam. İşte annemle babamın inadını hâlâ çekiyorum. Yaşlandım gittim, tam adımı kimse söylemedi.
-Hayırdır Cemal amca; nedir senin isimle olan derdin? Gerçekten merak ettim şimdi ben.
-Ben doğunca, evin ilk erkek çocuğu olduğum için, babam hemen ‘Rüstem olacak oğlumun ismi babamın adı’ demiş. Annem durur mu, ‘hayır efendim, Cemal olacak oğlumun adı ben evin tek çocuğuyum, babamın adını ben vereceğim .’ Demiş. Tam bir hafta kavga etmişler. Sonunda nüfus memurunun karşısına ikisi birden çıkmış. Babam Rüstem, annem Cemal diyormuş.
Nüfus memuru, kimliğimi yazıp ellerine vermiş. ‘Kavga etmeyin, ben çocuğun adını Cemal Rüstem koydum.’ Demiş. Demesine demişte, kavga hiç bitmemiş ki, annem ve annemin sülalesi Cemal demişler. Babam ve babamın sülalesi Rüstem demişler. İşte böyle Nurcan kızım, akşam akşam kafanı iyice şişirdim. Bakma sen bizim gibi yaşlıların çenesi düşük oluyor.
-İlâhi Cemal amca; hiç olur mu öyle… Ne şişirmesi, bilakis sizin sohbetinizi seviyorum. Peki şimdi ben sana ne diyeceğim, Cemal mi, Rüstem mi?
-Amannn kızım, sorduğun soruya bak, ne aklına gelirse onu de. Hadi hadi gir evine, akşama misafirin var.
Nurcan ev sahibesine iyi akşamlar deyip evine girdi. Kocası daha eve gelmemişti. Hemen mutfağa geçip, ocağa kolay tarafından bir yemek koyup, odaya koştu. Sabah erkenden evden çıktığı için, her hangi bir dağınıklık var mı diye bir gözden geçirdi. Neyse ki pek fazla bir dağınıklık yoktu. Olanı da, yemek pişinceye kadar toplayıp bütün gün özlediği oğluyla koyu bir sohbete başladı.
-Mesut oğlum, akşama misafirlerimiz gelecek. Senin yaşında iki kızları var; ne güzel değil mi, birlikte okula gider, birlikte oynarsınız.
-Sahimiii! Çok sevindim anne. Hangi komşularımız?
-Karşı komşumuz. Hani iki tane kızları var ya, işte onlar.
-Oleyyyy! Onlar zaten bizim sınıfta. Bize gelmelerine çok sevindim anne, ama ben eski arkadaşlarımı da çok özledim.
-Biliyorum canım. Bende özledim eski arkadaşlarımızı; ama başka seçeneğimiz yok ki yavrum. Bizler memur insanlarız, tayinimiz nereye çıkarsa, oraya gitmek zorundayız. Eminim buradaki arkadaşlarımızı da çok seveceğiz. Belki devamlı aynı yerde oturan kişilerden daha şanslıyız. Onların hep aynı arkadaşları var, oysa biz öyle miyiz, tayinler sebebiyle bir çok şehir görüyor, bir çok arkadaş ediniyoruz.. Yenileri tanırken, eskileri de unutmayacağız değil mi oğlum?
-Hiç unutur muyum anne, arkadaşlarımın hepsini çok seviyorum. Kapı çalıyor, ben açayım. Babam geldi herhalde.
Mesut koşarak babasına kapıyı açmaya giderken, Nurcan da sofranın eksiklerini tamamladı.
-Hoş geldin hayatım. Günün nasıl geçti?
Kadir uzanıp karısının dudağına bir öpücük kondurarak:
-Nasıl olsun aşkım, yorucu bir gün. Şu yankesicilerle başımız dertte ya. Biz birini yakalıyoruz, ikisi çıkıyor. Nasıl desem hani, şu altı delik kevgir gibi… Dökülüyorlar senin anlayacağın…
-Hayatım, hemen yemeğimizi yiyelim; komşularımız gelecekmiş. Cemal Rüstem amca kapıda beni görünce söyledi. Bana birde hikaye anlattı; gülmekten kırıldım vallahi.
-Tamam canım, ama yemekten önce bir duş almalıyım. Hem çok terledim, hem günün yorgunluğunu atarım. Çok oyalanmam. Çabuk çıkarım.
-Çabuk çık ama, hamam keyfi yapma, bozuşuruz.
Kadir karısına imâlı imâlı bakarken banyoya doğru yürüdü. İçinden de, şimdi yalnız banyo yapmanın tadı mı çıkar diyordu. Nurcan mutfağa girip sofrayı hazırlamaya başladı. Banyodan çarçabuk çıkan kadir bağırıyordu:
-Hayatım hangi gömleğimi giyeyim? Maviyi mi, yeşili mi?
-Aman Kadir! Hangini giyersen giy. Çabucak giy gel. İstersen mavi olanı giy; o sana çok yakışıyor.
Kadir mavi gömleğini giyip, saçlarını itina ile kurutup taradı. Güzel kokulu losyonundan sürdü. Mutfağa gelip sofradaki yerini aldı.
-Sıhhatler olsun aşkım; yine misler gibi kokuyorsun maşallah!
-Anne ben kokmuyor muyum?
-Aman da aman, kıskanırmış benim oğlum babasını da… Kokmaz mısın hiç; sen babandan daha güzel kokuyorsun! Aslan oğlum benim.
Bu kadar övgüyü alan baba oğul, mutlu bir şekilde sofraya oturup, yemeklerini yediler. Kadir sofrayı toplamakta karısına yardım etti. Nurcan bulaşıkları makineye yerleştirirken, Kadir’de ekmeleri, ekmek dolabına koydu. Mutfağı çabucak toplayıp içeri girdiklerinde kapının zili çalmaya başlamıştı. Nurcan kapıyı açtı. Komşuları gelmişti.
Emine UYSAL (EMİNE45) - 23 Mart 2010 Salı
YORUMLAR
Tebrikler Emine'ciğim, Cemal amcanın ismini Ayhan bey Rüstem yazınca, benim kafam karışmıştı.'Ben bu amcaya Cemal ismi vermemiş miydim ' diye, dönüp kendi sayfama, tekrar okumuştum.
Sonra güzel arkadaşım, sen böyle güzel bir bölümle toparlamıştın.Tebrikler canım, beraber büyüttüğümüz öykümüzü tekrar okumak duygulandırıyor.
Nermin'ciğim size de teşekkürler, sayfana ortak öykümüzü konuk ettiğin için.Selam ve sevgiler...