- 1345 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
SUDA GÖKYÜZÜ VARDI, AYDA YAŞAM...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Thales felsefede çığır açan -Dört İlke- öğretisinin ilk ayağı olan „Su ilkesini“ I.Ö. VI. yy’da ortaya atmıştır.Bu felsefe ile ilgili olarak Aristo tek bir yargıdan söz eder: "Her şeyin kaynağı sudur, bir başka deyişle her şey ıslak bir maddeden yaratılmıştır.”Yaşadığı dönemlerde Mısır yaşam biçimini inceleme fırsatı bulan Thales, Nil Nehrinin taşkınlarından sonra bitki ve hayvan populasyonunun birdenbire şaşılacak derecede artmasına, doğanın kara bir toprak renginden rengarenk gökkuşağının yeryüzündeki yansımasına dönüşmesine tanıklık etmiştir… Suyun varlığı ile doğanın yeniden doğuşunu ilişkilendiren Thales’in bütün varlıkların temel ilkesi su’dur öğretisinin ilhamı, seher vakti güzel kokulu bir kır çiçeğinin topraktan doğuşunu izlerken gelmiştir.
Evet, su yaşamın kaynağıdır. Soluduğumuz havada, doğar doğmaz içtiğimiz ilk sütte, Mona Lisa tablosunda, gözyaşımızda, çocukluğumuzun renkli oyun hamurlarında, çizdiğimiz doğa resimlerinde rastlarız suya, denize, okyanusa... Ayda yaşamın olup olmadığını araştıranlar bile öncelikle su var mı diye bakıyorlar, su varsa hayat da vardır diyorlar. Neden mi, çünkü vazgeçilmezidir yaşamımızın su! Ne yazık ki artık zorunda olarak vazgeçiyoruz sudan, tüm su kaynaklarımız olağanüstü hızda tükeniyor, suyu gramla satın alacağımız günler kapıda! Doğa ona yaptıklarımızın intikamını mı alıyor yoksa başta biz mi ona çok acımasız davrandık bilinmez ama Orhan Veli`nin "Hava bedava, su bedava... Bedava yaşıyoruz, bedava..." dediği günlerin üstünden çok zaman geçmemesine rağmen artık su bedava değil. Deniz suyunu arıtarak halkına satan zengin ülkelerden biri olan Dubai’de bile dört litre benzine karşılık sadece bir litre su alınabiliyor. Yani artık zenginlik de kar etmiyor, doğanın sınırsız gücü karşısında...
MÖ 3000 yılları civarında gerçekleştiği düşünülen Nuh Tufanı’nın ana teması Mezopotamya’da bulunan büyük bir uygarlığın suların altında kalarak tarihe karışmasıdır. Nuh`un Gemisinin kalıntılarına Ağrı Dağı’nda rastlandığı rivayeti ve Ağrı’nın 5137 metre yüksekliği ile Türkiye’nin en yüksek dağı olduğu göz önüne alınırsa hemen soru işaretleri beliriyor aklımızda... Nereye gitti bu kadar su ya da nereden geldi bu kadar su?
Türkiye’nin Mezopotamya uygarlıklarının yaşadığı alanları da içine aldığını bilmemiz bu rivayete yeni kanıtlar sağlıyor, düşünmeye başlıyoruz... Dünya liderlerini çevre bilincine karşı uyarmak isteyen Greenpeace üyeleri bizden önce düşünmüş olsa gerek ki; şimdiden Ağrı Dağı’nın zirvesine Nuh’un gemisinin benzerini inşa etmeye başlamışlar.Lanetli birer dünya köyü bireyi olmaya devam ediyoruz gün be gün...Her birimiz doğa suçlusu...
Her gün insan kaynaklı 2 milyon ton atık suyu akarsu, göl gibi temiz sularımızın damarlarına bir zehir misali enjekte etmekle başladık işe ve bu şekilde doğal varlıklarımızı yok etmeye tam gaz devam ediyoruz.Yetkililer uyarıyor; petrolsüz milyonlarca yıl yaşadık ama susuz birkaç gün bile dayanamayız diyerek... Sadece 40 yıl sonra vücudumuzun yiyeceklerden aldığı zehri vücuttan atmak için alması gereken su miktarı %50 artacak, ama o zaman da gereken suyu bulamayacağız... Musluklarınızdaki sızıntıları engelleyin, bulaşıklarınızı tasarruflu makinelerde yıkayın, arabanızı yıkamayın silin, az akıtan duş başlıkları kullanın, meyve ve sebzelerinizi çeşmeden akan su yerine uygun bir kapta yıkayın, çiçeklerinizi buharlaşmanın en az olduğu sabah vakitlerinizde sulayın diyerek uyarıyor halkı su işleri müdürleri... Fakat kaçımız bu uyarıları dikkate alıyoruz? Bir zamanların BM Genel Sekreteri Boutros GALİ, “ Geleceğin savaşları politik nedenlerden değil, su için çıkacaktır” demişti, savaşı göreceğimiz günler yakındır...
İlk su tanrısı Phorcys hüzünle bakıyor geçmişe, su perileri artık adlarının bir anlam taşımadığını düşünüyor, güzelliklerini gördükleri su akmıyor... Apollon’un çaldığı üç telli lirin sesi eşliğinde gürül gürül akan nehirlerin sesi yok artık, nehir yatakları kurumuş, akıntıya karşı yüzen sazanlar yüzemiyor bile... Göller kurudu, gözyaşları kurudu...
Doğanın kurumasına ağlayan Kızılderililer yok artık, onlar da kurudu, kurutuldu beyaz adamlar tarafından! Yağmur duaları da büyüselliğini yitirdi... Modern bilimin de dediği gibi yaşam suda başlamıştı, ne yazık ki susuz devam edeceğiz bundan sonra... Nuh Tufanı tersine döndü, uygarlıklar sular altında kalıp yok olmuştu, biz ise susuzluktan yok olacağız ve bize yaşlı gözlerle bakan doğa ben sizi uyarmıştım diyecek toprak altındaki bedenlerimize hitaben...
Düşünceleriniz mürekkep iziniz olsun, Hoşça Kalın!
YORUMLAR
" yaşam suda başlamıştı, ne yazık ki..." düşüncesizlikte boğuldu...:(
sorun:
doğallıktan uzak bencil çıkarcı yaşam biçimi
çözüm:
evrende varolan herşeyi kendimizmiş gibi düşünmeye hissetmeye başladığımızda dünyadaki tüm sorunlar sona erecek..:))
tebriklerim günün yazısına hayata kattığınız sevgi yürekli erdemli düşün dolu eşsiz cümle güzelliklere iyi ki varsınız şanssınız Didem dost..:)
sevgim saygım selamlarımla..
Didem Deştioğlu
Mutlu oldum sizi tanıdığıma teşekkür ederim....
Sabiha KÜÇÜKTÜFEKÇİ
varlığıyla hayatı güzelleştiren bir yüreği tanımak büyük mutluluk ve iyi ki varsın her dem varolasın Didem sevgilerimle..:)
Bilgilendirici ve özenle yazılmış bir Mekale, ki böyle bilimsel yazılar görmek beni umutlandırdı doğrusu; aramızda nesli tükenmemiş duyarlı insanların olması gayet sevindiriciydi.
Nuh tufanında insanlar suda boğulurken, yakın gelecekte evren susuzluktan boğulacak! öyle bir zaman gelecek ki tüm petrol savaşları bitecek artık SU kavgaları başalayıp dünyayı kaosa sürükleyecek.
Özelikle Ülkemizde su kulanılırlığını gözlemlediğm yerler Camiler, parklar ve oto yıkama yerleridir. Camilerde su ücretsiz olduğu için herkes suyu bitmeyecekmiş gibi bolca kulanmakta ve ayrıca Helalarda Şifonlar( daha küçük olmalı) olmadığı için onlarca kova su dükülmekte. Sahi Cami helalarında neden, özelikle şifon takılmıyor? gerçi ben de anlamış değilim.
Parklarda ise akşamdan sabaha kadar hortumlar veya sulama araçları açık bırakılmakta. Oto yıkama yerleri ise hala ilkel yıkamalarla binlerce ton suyu tüketmektedir aslında buna benzer o kadar şey var ki...
"Bir gün bakacaksınız gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş, yabani atlar ehlileştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusuyla dolmuş. İşte o gün insanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını devam ettirebilme mücadelesinin başlangıcı olacak.
Ve kızılderililer gibi Tanrı da toprağa değer verir. Bu toprağa saygısızlık, Tanrının kendisine saygısızlıktır. Beyaz adamı bu topraklara getiren ve kızılderiliyi boyunduruk altına alma gücünü veren Tanrının adaletini anlayamıyoruz. Tıpkı buffaloların öldürülüşü, ormanların yakılışı, toprağın kirletilişini anlamadığımız gibi."
Şef Seatle'ın mektubundan alıntı
Evet, beyazların Vahşi tabir ettiği Kızılderiler aslında doğaya duyarlı insanlardır. Amerika tarihte en büyük kızılderili katliamı yapmakla doğaya yapmış kadardır.
Teşekkürler ve yürekten kutluyorum
Günün ve hakettiği yerde...
Selametle kalın
Didem Deştioğlu
Suyu bilinçsizce kullananlara ben de çok kızıyorum. Bir ara Ankara'da tam sekiz gün su gelmedi. Korkunçtu. Musluğun başında bekliyorduk bir tıs sesi gelsin diye. O dönem zabıta dolaşıyordu sokak aralarında. Araba, halı ve yün yıkayanlara ceza veriliyordu. Şimdi yine görüyorum bu manzaraları ve çok üzülüyorum. Eline hortumu alan bilinçsizce bahçe suluyor, halı yıkıyor vs. vs. Toplumumuz maalesef bazı konularda ya iyi eğitilmiyor ya da ağaç yaş iken eğilirmiş ya bazıları artık eğilmiyor. Güzel ve anlamlı yazınızı tebrik ediyor, hassasiyetiniz için de teşekkür ediyorum. Sevgilerimle.
Tebrik ediyorum. Duyarlılığınızı, ve akıllı yazınızı. Kızımda siz gibi hassas bu konularda ve ben ona söz verdiğim için hiç bir zaman lavoboya yağ atığı dökmüyorum. Hep geri dönüşüme katkı sağlayacak atıkları ayrı ayrı biriktirip , bırakılması gereken yerlere bırakıyorum.. Duyarlı yüreklere selamlar olsun.