Bir Zamanlar Anadolu'da üzerine kısa bir eleştirel çözümleme
not: yazı tamımı ile filmden bilgiler içerir.
* Nuri Bilge Ceylan bu defa estetik kaygıdan öte anlatım kaygısı taşımaktadır. Anlatım, estetik duruşun üzerinde yol almaktadır.
* “cinayet belli, cinayeti işleyen belli, neden işlendiği belli… eee bu film neden ödül almış? Çok sıkıldım!” gibi yorumlar göze çarpıyor. NBC’nin çözmek istediği cinayet değil, insandır.
*Film, ne Rus sineması özenmesidir, ne de Hollywood kırması; %100 Türk sineması diyebiliriz. Taşraya yolu düşmüş, Anadolu’da vakit geçirmiş ( Anadolu ile de sınırlandırmamak lazım ) babasını, dedesini görmüş her insanın kendinden bir şeyler bulabileceği, her tarafı bizle dolu bir film.
* Filmde pek fazla kadın gözükmese de ana problem kadın üzerinden yürümektedir. Tüm ana karakterlerin temelde ‘kadın yarası’ vardır. Ve bunlar farklı şekillerde boy göstermektedir: polis en orta yollusudur, karısı ve çocukları vardır. Muhtemelen karısını hiç aldatmamıştır, fakat telefon görüşmesinden anlaşılacağı üzere mutlu değillerdir. Savcı ise genç ve güzel karısını bir başka kadınla aldatırken yakalandığı için karısının intiharına neden olmuştur. Fakat savcı intiharın nedenini doktor ile film boyunca süren konuşmalarından anlayacaktır. Doktor ise kadın ruhundan en iyi anlayan adam olmasına rağmen yalnızdır. Peki, kadın üzerine bunca iyi tespitler yapan doktorun sorunu nedir? Polise normal, savcıya da normalin üstü dersek, doktora da normalin altında: iktidarsızdır diyebiliriz.
*İktidarsızlık çözümlemesini filmden birkaç alıntıyla açıklayabiliriz:
1:
Savcının, yol kenarında işemek için durmasından sonra Polis ile doktor arasında prostat konuşması başlayacaktır. Bir Anadolu erkeği olarak polis böyle bir sorun yaşayacağını düşünmemektedir; hele ki ‘bu yaşta’. Doktor, “yine de bir kontrol edelim, belli olmaz!” der. Bunu kabul etmeyen polis, işemesinin normal olduğunu açıklar. Ve araçlar bu muhabbetten sonra durunca, doktoru işemeye giderken görürüz. Evet. Tam da bu muhabbetin üzerine! Kayalıklara yaklaşırken şimşek çakar ve kadraj aydınlanır. Kadrajla birlikte doktorun sorunu da aydınlanıyor olabilir! Ve doktor suratında bir acı ile işemektedir! O sırada tekrar şimşek çakması ile karşısındaki kayalıktaki kabartma aydınlanır, maske! Korkar. Doktorun korkusu budur! Film boyunca da maskesini indirmeyecektir.
2:
Polis, askeri araç far aydınlatması ile olay yerini ararken, onları bekleyen savcı ile doktor arasında kısa bir konuşma geçer:
savcı: kaç çocuğun var ?
NBC burada, “evli misin” diye sordurtmak yerine, “kaç çocuğun var” diye sordurur. Zaten karakter de “çocuğum yok, evli bile değilim ben” diye cevap verecektir!
3:
Doktor, muhtarın genç ve güzel kızını seyretmektedir. Kız içeri girer. Kadraj yavaş yavaş duvardaki gaz lambasına kayar, ve bir süre gaz lambası üzerinde bekler. Film boyunca cinsel temsili olup, sönmeyen sarı ışık, esen bir rüzgar ile söner!
( Benzer bir anlatım olarak: Zeki Demirkubuz’un Kıskanmak adlı filminde karakterin maden ocağından çıktığında kibriti yakamaması gibi… oysa diğer karakter karısıyla flu görüntüde sevişirken net olan gaz lambası harıl harıl yanmaktadır! )
* Asker karakteri, askerin Türk toplumundaki (özellikle siyasetindeki) prototipleştirilmiş halidir. Asker her şeyi bilmektedir, fakat net bir cevabı yoktur. Sürekli konuşur. Rol keser! Savcıya bulundukları köyün ismini sorduğunda lafı dolandırarak bulundukları köyün yerini anlatmaya başlar. Lafı dolandırır. Savcı “yaaani?” der. Asker lafı dolandırır, bölgenin her kilometrekaresini biliyordur. Konuşur. Savcı “yani neredeyiz?” der. Asker konuşmaya devam eder, fakat nerede olduklarının cevabını veremez! Çok konuşup her şeyi bilen askerde net bir cevap - sonuç - yoktur!
* Anadolu’da adalet farklı şekilde yürümektedir mesajı film boyunca verilir. Dışa kapalı taşra hayatında insanlar kendi adaletlerini yaratır. Tıpkı, filmde ağaçtan düşen elmanın ( ilk günah ) akan suya karışıp sonunda diğer 3 çürük elmanın yanında durması gibi! Bu sahnede filmin sonunda cinayetin tam olarak aydınlatılamayacağı bellidir. Su akar yatağını bulur. Evet.
* Bunun bir başka örneği de, işerken kayalıkta gördüğü kabartmayı (maske) söyleyen doktor diğer karakterden “buralarda hep olur bunlardan” cevabını alır. Ve bu kabartmanın film boyunca başka işlevi yoktur. Oralarda hep olan Anadolu toplumunun maskesidir. Dışa yapılan rolün ardında adaleti kendisi uygular. Hakan Günday’ın ‘Az’ romanında anlattığı gibi: Anadolu etten duvarlarla çevrilir. İnsanla! Bu sebeple ses geçirmez! İçeride olan içeride kalır, dışarıya yansımaz…
* karanlık yolların askeri aracın farlarıyla aydınlatılması manidardır. Askeri aracın her seferinde sol tarafta durması da ufak bir ayrıntı olabilir.
* katil zanlısının suç ortağı karakterin cesedi gördüğünde ağlaması onu öldükten sonra ilk defa gördüğünün kanıtıdır. Cinayet kadınla işlenmiştir. Fakat karakter suç ortağı olarak etten duvara katkı sağlamıştır!
* Ahmet Mümtaz Saylan’ın (karakterin adını hatırlamıyorum) doktora “ bir zamanlar anadolu’da dersin, anlatırsın bu hikayeyi buradan gidince” sözüne karşılık kadraj yukarı kalkar, tren ve içindeki insanlar gitmektedir oradan. Doktor gidemeyecektir. Evet. Tren gitti! Doktor orada kilitli kalmıştır bir bağlamda
* Filmin sonunda, okul bahçesinden kaçan topu çocuğun okula fırlatması....
‘Hayat devam ediyor’