- 3371 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TÜRKÜLER TÜRKÜLER BİZİM TÜRKÜLER
Bizim kültürümüz bir ummandır.Hem öyle geniş bir umman,öyle derin bir deryadır ki,hassas bir terazi olsa,bir kefesine kültürümüzü koysanız,diğer kefesine okyanusları koysanız,emin olun ki kültürümüz yine de ağır basacaktır.Peki kültürümüzü bu derece değerli yapan şey nedir?Onu böylesine kıymetlendirmemiz ve paha biçilemez elmaslar nisbetinde görmemiz neyle açıklanır?Burada bu soruları sormak kaçınılmaz oluyor.Sormuşken de peşinen cevap verelim.Kültür değerlerimiz asırlarca bin bir zahmetle oluşmuştur.Birike birike,halkın muhayyilesinden geçip,çeşitli tecrübelerle son şeklini almıştır.İçerisinde bulunan yabancı unsurlar,içtimai elekten geçip ayıklanmıştır.Bütün bunlar bir anda olmamış,bütün nesillerin seferberliğiyle emek verile verile bugünlere ulaşmıştır.İşte önemi buradan geliyor.
Aslına bakılırsa ben bu yazımda kültürümüzün bütününden değil de,onun bir parçası olan türkülerimizden bahsetmek istiyorum.Sözü birazcık uzattık,sıra yeni geldi.Evet türküler,bizi bize anlatan o mükemmel türküler…Son günlerde şiir mi,cümle mi ne olduğunu bilemediğim bir şey dolaşıyor dilimde.
“Türküler türküler,bizim türküler”
Nereden geldi dilime, nasıl gelip yerleşti bilmiyorum.Bunu tekrarladıkça türkülere vurgunluğum bir kat daha artıyor.Nasıl artmasın ki?Onlar bizim her şeyimiz.Yüzyıllardır duygularımızı,düşüncelerimizi hep türkülerle dile getirmişiz,dertlerimizi türkülerle anlatmışız birbirimize.İnsana huzur veren o güzelim nağmeleri dinlerken,mis gibi,temiz,mübarek bir türkçe eşlik eder bize.Buram buram türkçe kokmaktadır,buram buram Anadolu.Bazen bir aşığın sevdasına şahit olursunuz,bazen bir dervişin yakarışına.Bazen de hiç bilmediğiniz çok uzak diyarlarda çalınan hoş bir kaval sesi duyar gibi olursunuz.Türkülerin tadı anlatılmaz aslında,yaşanır.Öyle bir tat,öyle bir lezzet bırakır ki damakta,nasıl desem neye benzetsem bilmiyorum.Durun durun,tamam buldum!Hani şöyle dalından yeni koparılmış,üzerinde yağmur damlacıkları olan kırmızı bir elmayı,sabah güneşin mahmurluğu altında ısırırsınız da damağınızda tarif edilemez bir tat kalır ya,işte türkülerin tadını da ona benzetebilirsiniz.Yahut bir yağmur yağar da göğü yur arıtır,ardından bir güneş açıp ortalık pırıl pırıl olur ya.Ve siz çok hoş,çok nefis bir mutluluk duyarsınız.Buna da benzetebilirsiniz türküleri.Velhasıl onlar dünyanın en büyük huzur kaynaklarındandır.
Türkülerin iki çeşit dinleyicisi vardır.Birincisi hiç önem vermeden sadece vakit geçirmek için,vurdumduymaz bir lakaytlıkla gelişigüzel dinler.Böyle dinleyiciler türküden bir şey anlamazlar kanaatimce.Dinleyip geçerler.Pek te fazla önemi yoktur onlar için.Ama bir de işitilen sözlerin anlamlarını gönlünde duya duya,nağmeleri ruhuna sindire sindire,hatta kendi de ağır ağır eşlik edip türkü dinlemenin hakkını verenler vardır.İşte onlar gerçek türküseverlerdir ve gerçek huzuru da onlar duyarlar.
Türkülerle ilgili bir çok şairimiz de şiir yazmış ve nesir türünde eserler hazırlamışlardır.Mesela Aşık Veysel şu mısralarla türkünün sosyal hayatımızdaki yerini ne güzel anlatmış:
Bayramlarda düğünlerde
Toplantıda yığınlarda
Sıkılınca dar günlerde
Türküz türkü çağırırız
Yine bir başka Sivaslı şair Yavuz Bülent Bakiler “anamın türküleri” adlı şiirinin bir bölümünde şöyle diyor:
Anam türkü söylerdi bana masal yerine
Boynu bükük hep Azeri türküler
Yüzüme bakamazdı acısını anlardım
Rüzgarlarla savrulur,yağmurlarla yağardım
Ya yer yatağımda ya serin sofalarda
Anamı dinlerken ağlardım
Ben süt gibi mübarek türkülerle büyüdüm
Bir yanım aydınlık,bir yanım gurbet
Anamın “ay balam”lı türkülerinde
Bir yakarış gibiydi baştan başa memleket
Bu satırlarda rahat canlı ve zengin bir Türkçenin yükseldiği aşikar.Çocukluğunu ve türkülerimizi ne güzel anlatmış şair.Okuyup ta hislenmemek elde mi?
Sözün özü türküler düpedüz birer hazinedir.Altınlarla,mücevherlerle,yakutlarla ve elmaslarla dolu bir vadi dolusu hazine.Hem öyle bir hazine ki gizli saklı da değil.Her dileyene açık,yağmalanmaya hazır bir hazine!Ve bir başka özelliği de yağmalandıkça bitmeyen,aksine çoğalan ve güzelleşen,değeri yükselen bir hazine.Öyleyse daha ne bekliyoruz?
Ben şimdi bu yazıyı yazıp bitirdiğimde, oturup bir türkü söyleyeceğim.Artık bir “bozlak havası” mı olur yoksa şöyle bir “Yozgat sürmelisi” mi bilemiyorum.Ne dersiniz?Sizde eşlik eder misiniz bana?Cevabınızı duyar gibi oluyorum.Evet diyorsunuz.Benim duyduğum bu.
Öyleyse bakın ne diyorum.Önce el ele verip şöyle dağlara yukarı koşalım ve oradan bir demet kır çiçeği derleyelim.Sonra da çiçeklerin başına oturup bir türkü tutturalım.
Haydin öyleyse,hep bir ağızdan söylemeliyiz ki sesimiz gür çıksın!