- 2918 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Suskunlar (Düşüngülü Eleştiri)
S U S K U N L A R
(DÜŞÜNGÜLÜ ELEŞTİRİ)
Taşı toprağı altın olan memleketimin,
‘Urum Eli’ dediği oylumun gazete sahiplerine…
Eleştirisiz hayat, eksiktir..!?
İşlek bir kalemi olmayan İhsan Oktay Anar, Sultan İkinci Ahmet’in halkına yaşattığı cahiliye iklimini aynasına düşürmüş.
Okurun fantastik romanı sevdiğini düşünüyor olacak ki, aynı izlekle kurgulamaya devam ediyor. Yazar, bu kez de topraktan yaratıldıktan sonra burnuna yaşam nefesi üflenen insanın ölümsüzlük sırrının ney sesinde olduğunu, ‘hayat nağmesi’ni dinleyince ölümsüz olacağını söylüyor. Tabi bu ölümsüzlük bu yeryuvarda bu bedenle değil. Sanım, ‘Amat’ romanında olduğu gibi ahireti kastediyor.
Okurunu sürekli bir çatışma ortamında tutabilen Anar, romanlarında hayaletlerin ve ölümsüzlüğün sırrını çözecekmiş gibi bir izlenim veren kurgu yaratıyor. Okurun içindeki boşluğu doldurmak için sürekli merakı devindiriyor. Şimdiki kavalcılar gibi dini kullanıyor. Dini motiflerle bezeme yapıyor. ‘Amat’ romanında olduğu gibi yazdıkları, semavi dinlerin söylemleriyle örtüşmüyor. Yeryuvarda güzel şeyler yapmaya çalışan ve aklın ışığını bir adım ileri taşıyan kişi ölümsüzlüğü yakalar, diğerleri ise ahiret yurduna (cennet – cehennem) bile gidemez demek istiyor.
Olay örgüsünün dışında yer alan anlatıcı, masal gibi düzayak, zaman zaman da geleceği görmüş gibi anlatım yapıyor. ‘Anlatılanlar doğruysa bacasından zaman zaman, zırnık ve kükürt kokan bir duman tütmekteydi’ (s.127) ‘Torunları Dâvut ile Eflâtun’un dünyaya gelmesinden çok önce, yani Muhteşem Neyzen Bâtın Efendimiz’in mahdumu Zâhir’in Kostantiniye’ye geleceğinin Yedikule Kâhini’ne malûm olmadığı senelerde’ (s.22)
Simge anlatımdan da bir kez yararlanan Anar, kâinatın yedi günde yaratılışını yedi makamla özdeşleştirmiş: yegâh (1 gün), dügâh (2 gün), segâh (3 gün), çârgâh (4 gün – Hz. Muhammet’in Kuranı Kerim okuduğu makam), pençgâh (5 gün), şeşgâh (6 gün), heftgâh (7 gün)
Anar, romanın yüz otuz yedinci sayfasında ‘Kalın Musa’nın torunu, Veysel Bey’in mahdumu ve Davut’un ikiz kardeşi, sağır ve dilsiz Eflâtun Bey’dir’ (s.137) diyor, ama Eflâtun’u yüz kırk ikinci sayfada bakın nasıl konuşturuyor. ‘Bana ney üflemeyi öğreteceğinize söz verirseniz tabiî söylerim!’ (s.142) Oysa Eflâtun yüz kırk altıncı sayfada sağır ve dilsiz oluyor. ‘Zavallı sağır olmuş! Yazık! Ney üflemeye çok hevesi de vardı. Şimdi hem sağır hem de dilsiz!’ (s.146) Hiç olmaması gerek bu hataları zaman zaman hepimiz yapıyoruz.
Fantastik bir kurguya abartılı anlatım gerekliymiş gibi betimlemeleri de abartılı yapmış. ‘Bakanın sadece eşkâlini değil, aynı zamanda hâlet – i ruhîyesini de gösteren Venedik aynaları!’ (s.67) ‘Dolunaydan süzülen mavi ışığın yıkadığı’ (s.41) ‘midesine bir kese içinde yerleştirdiği binotuz altundu.’ (s.223) ‘Amat’ romanında sayıları rakamlarla yazan yazar, bu kez bitişik yazmış. “bu hayvan sağa sola bakarken ara da bir duruyor ve ‘Toprağa göz! Toprağa göm!’ diye çığlık atıyordu.” (s.225)
Öykünün oylumunda yazının izini sürerken ‘Amat’da olduğu gibi birkaç yerde anlatımın gerçeğe uygun düşmediğini görüyoruz. ‘etraf artık zifiri karanlıktı. …öncü koşup koşup bir köşeye siniyor, sağa sola bir göz atıp tehlike olmadığına kanaat getirdikten sonra, el edip diğerlerini’ (s.204) Göz izleği kurguda hayat bulmamış...! Yedikule kâhinine İzmir’den müjde istenecek kadar kıymetli hediye geliyor. ‘Gel gör ki kâhinin daracık evinde, büyücek bir eşyayı koyacak yer yoktu. Bu yüzden kâhin, zaten bahşiş bekleyen arabacının da yardımıyla bu havaleli eşyayı tavan arasına kaldırdı.’ (s.265) Kâhine o gece rüyasında ayan olacak ya, merak edip hediyeye bakmıyor!..
Romanlarında masalımsı kurgulara yaslanan Anar, sekiz satıra oturttuğu uzun cümlelerle, öyküleri hayatta yaşandığı gibi anlatırken okuru tökezleten eski dili kullanmış. Genç okurlarını hiç düşünmemiş. Kapalı imgelerle yazan şairlerin şiirlerine benzemiş. Uzun anlatı cümleleri ve yabancı sözcükler dilde sorun yaratıyor. Uzun cümleler arasında, kurgu için yapılmış iki kısa cümle, okura yama yapılmış izlenimi veriyor. Romanın yüzde 11.4’ü (16)* iç gözlemleri canlı tutan diyaloglarla geçiyor, sayfada ortalama 3 (2.7) paragraf yapmış.
Burak Eldem ve Reşat Nuri gibi rastlantılara yer veren Anar, sözcüklerin süslü büyüsüne kapılan okurunun gözünü boyadığı söylenemez. ‘Kötü ve ölü bir düşmanım olacağına, iyi ve diri bir dostum olsun istedim.’ (s.137) ‘Kusur, benim imzamdır.’ (s.141) Hoş olmayan sözler: “İşte bunlar, ‘musiki ve sema’ı bir ibadet olarak gören Mevlevîlerdir. Gidin bu zındıkların dergâhlarına! Ve onları seyredin. Onlar ellerini açmış dönüp dururlarken suratlarını bir bakın! Sarhoşlardan farkları var mı?’ (s.177) Halk diliyle ilim yapılmaz ama edebiyat yapılır, romandaki farklı ağızlar: ‘Atarsınız ep böyle kırmızı fenerli bitirimhanelerde koptiden keriz! Ayatınız bu! Düşmeyiz biz todiler öyle yerlere!’ (s.36) Absürt ve argolu sözler: ‘Abe angut! Te nasıl olur da verirsin ite uğursuza rızkımızı!’ (s.37) ‘Behey deyyûs!’ (s.169) Geçmişe ait hayatı olduğu gibi yansıtmakta en iyi olan Anar, öyküleri konuşulduğu gibi anlatmak isterken sayfada ortalama 69 (21.4) kez yabancı sözcük kullanmış. ‘üzüntü guddelerinin aşırı ifrâzâtı nedeniyle ölmüştü.’ (s.56) ‘aralarındaki ilişki mütenâzır olacak’ (s.248) ‘Suskunlar’ romanı ortalama (%) 31 yabancı sözcükle yazılmış. (sözcükler tek tek incelenmedi) Erciyes Üniversitesi Fen – Edebiyat Fakültesi Bölüm Başkanı Prof. Mustafa Argunşah ‘Dil Yarası’ kitabında 2000 Yılında yapılan bir anketi vermiş. Ankete göre gazetelerin yabancı sözcük oranı (%) : Cumhuriyet 16.2, Hürriyet 18.7, Sabah 20.6, Türkiye 27’dir.
Şov uğruna aykırı söylemlerde bulunarak halkıyla ters düşen yazarlar gibi medyatik bir tavır içine girmeyen Anar, yazıya inanılmaz zenginlik katan ayrıntıları kullanmakta ustalık göstermiş. ‘sabah namazını kılmadan önce, dosdoğru Sarıca Hamam’a giderek boy abdesti aldılar. Çünkü adam öldürmüşlerdi.’ (s.227)
Masal gibi bir anlatım tekniği seçtiği için katmanları, kurgu ile aynı düzleme düşürmekte güçlük çeken Anar, bellekte çarpıcı çağrışımlar uyandıran ve kullanıldığı yere de derinlik katan imgeyi sayfada ortalama 2 (0.8) kez kullanmış. ‘başları üzerinde çalgı âletleri çalınacağını, şarkıcı kadınların şarkı söyleyeceklerini, Allah’ın da onları yerin dibine batıracağını…’ (s.179) ‘o sıtma görmemiş davudî sesi’ (s.22)
Okurun dikkatini çekmeyen soru, ıskalanmış bir sorudur. Okur, soru işaretinde bırakılmamalı, bir gıdım da olsa ileri taşmalıdır. “Beni affedin efendim. Bir yanlış anlama da olabilir ama, beni siz mi çağırdınız? Bana siz mi ‘Gel’ dediniz?” (s.122) Sayfada ortalama 0.5 (0.4) kez soru yöneltmiş. Doktora eğitimini felsefe bölümünde yapan bir yazar için oldukça düşük bir oran.
Anlatımını bir suskuna yaptırtan Anar, romana inandırıcılık sağladığı gibi kurguya da hayat veren betimlemeleri sayfada ortalama 18 (3.8) satır yapmış. ‘Tağut’un gözleri önden arkaya ve arkadan öne dönüyordu. Ayrıca her bir gözünde, biri insanınkine benzeyen diğeri ise yılanınkine andıran iki gözbebeği vardı’ (s.188) ‘Edremit şarabı, bir demir asâlı ve demir pabuçlu bir dervişin bile içini gıcıklayacak kadar lezzetli, sakîlik yapan oğlanlar da bir evliyâyı baştan çıkaracak kadar cilveliydi.’ (s.31)
Bir mizah cenneti olan ülkemizde, ne yazık ki çarpıcılığı yakalayamıyoruz. Sanırım günlük tutmakla bu sorunumuzu çözebiliriz. Öğretim üyeliği yapmakta olan Anar, sayfada ortalama 0.1 ( - ) kez mizah yapmış. ‘Helâya girer ve çıkarken, sipâriş edip Hicâz’dan onca paraya getirttiğim Zemzem suyunu içerken ve hattâ karım yahut odalığımla cimâ ederken bile, dinimizce en makbul duâlar ağzımdan dilimden hiç eksik olmaz.’ (s.87)
Kurgulamada boşluklar yaratıp okurunu göçüklere düşüren Anar, halk ağzıyla söylenip bellekte özgün imgeler oluşturan benzetmeleri sayfada ortalama 1.9 (1.4) kez kullanmış. ‘enseleri kilise direği gibi kalın birer çam yarmasından farksız kalyonculardan’ (s.113) ‘imânına kadar cimri olan Musa’ (s.23) Eğretilemeye de sayfada ortalama 1.5 (0.7) kez yer vermiş. ‘Hazreti Muhammed Mustafa Aleyhi Ekmelit’tehiya şefâatlerine mazhar eylesin!’ (s.180) ‘Kalın Musa kalabalığı yararak evine ulaştı’ (s.20)
Okuruna İkinci Ahmet’in padişahlık dönemine yolculuk yaptırtan Anar, kendi gerçek anlamının dışında yan anlamı da olan mecazı sayfada ortalama 1.8 (0.4) kez kullanmış. ‘belli ki kıskançlıktan çatır çatır çatlıyordu.’ (s.87) ‘dikkat et de karpuzu çizdirme!’ (s.110)
Okurunu gizem peşinde koşturmasını bilen Anar, manevi kültürümüzü yansıtan, çağrışım gücü yüksek deyimleri sayfada ortalama 1.6 (1.4) kez kullanmış. ‘şifâ bulup kefeni yırtıyorlardı.’ (s.173) ‘göğüs geçirdiler ciğerleri dağlandı ve yüreklerinin yağı eridi.’ (s.173)
Hayal ürünü masalımsı hikâyelere yaslanarak korkuyu doruklara taşıyan Anar, her biri bir öyküyü anlatan sözvarlığımız atasözlerini romanlarında hiç kullanmıyor. Laf ebesi eski insanlar, atasözleri ile edebiyat yaparlardı..!
Romanlarında yarattığı iklimle okurunu etkilemesini bilen Anar, bilinç çakımı tekniğini ve iç söylemleri dile getirmesini sevmiyor. İçmonoloğu sayfada ortalama 0.1 (-) kez kullanmış. ‘Eflâtun’a bir baktıktan sonra kendi kendine, ‘Anlaşılan devlet hazinesinde akçe kalmadı! Bu güzelim şehri dilenciler istilâ etti! İki lokma yemek yerken bile insana rahat yok!’ dedi.” (s.98) Bellekçakımını ise sayfada ortalama 0.1 (-) kez yer vermiş. “böylece, ‘Allah’ın bir kulu kadar mutlu ve huzurluysa, dünyada korkulacak bir şey de olmamalı,’ diye içlerinde geçirirlerdi” (s.140)
Eskiden kanun çalan biri olmasına karşın, İslam dinine sığındıktan sonra kraldan çok kralcı olan cami imamının, cuma vaazında müzik aletleri çalmasının günah olduğunu söylemsinin ardından müzisyenlerin teker teker öldürülmesini dile getiren Anar, yazın diline estetiklik katıp ahenk veren ikilemeleri sayfada ortalama 0.4 (1.5) kez kullanmış. ‘vecde gelip sarsıla sarsıla ağladığı’ (s.49) ‘günbegün dirhem dirhem eriyen bîçâreyi’ (s.51)
Romanlarında kurguya hükmeden güçlü karakterler yaratan Anar, bir tür ikileme de olan pekiştirmeleri seviyor. ‘Pabuçları gıcır gıcır ve kıpkırmızıydı.’ (s.36) ‘onun yanı sıra yürüyüp efendisini pohpohlayıp pehpehleyen’ (s.102) Sayfada ortalama 0.7 (0.7) kez pekiştirme kullanmış.
Kurgusunu musikiye yaslayan Anar, hâlâ yabancı sözcüklerin etkisi altında olan terimleri ustalıkla kullanmasını bilmiş. ‘Dergâhtaki Suskunlar Hazîresi.’ (s.268) ‘Galata Mevlevîhânesi’ne’ (s.124) Sayfada ortalama 5.5 (1.7) terim kullanmış.
Biri hariç, romanlarını 235 – 269 sayfaları arasında yazan Anar, ayrıntıların olmazsa olmazı, nesneleri niteleyen sıfatları sayfada ortalama 7.5 (8.3) kez kullanmış. ‘bir okka çeken horasanî ve yeşil çuhadan, kafesi andıran bir destâr sarılı’ (s.100)
Mevlevi dervişlerinin yaşamlarından kesitler sunan Anar, yazının içinde albenili bir çiçek gibi duran şiir alıntısını her doksan sayfada bir kez (14 dize) yapmış. Her yirmi iki sayfada bir kez de montaj tekniğinden yararlanmış.
Roman formatlarının dışında yazmayı sürdüren İhsan Oktay Anar, ‘cahiliye devri’ni yaşayan, ilim ve irfandan uzak, cinci, üfürükçü, hurafeye inanan, bukalemundan daha marifetli insanlara kitabında rol vermiş. Elindeki felsefe gibi insana iyi gelen ilacı sorularda kullanmamış, kurgunun arka yüzü ve temeline atmış..?! * * Suskunlar / İhsan Oktay Anar / İletişim Yayınları / 269 s. / / / Eleştirel bakış, bakmakla görmek gibidir. Gördüğünü yazmama gibi bir şansı yoktur. Eleştirmenler alıcı gözüyle bakabiliyor mu?.. Yazar gibi her eleştirmenin de kendine has bir tekniği olmalı mı?..
* - Parantez içindeki bilgiler, yazarın ‘Amat’ romanına ait değerler.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.