- 833 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
"Nefsime Yenildim" Sözü İman Zafiyetidir
Bilerek işlenen günahlar nedeniyle ileri sürülen, "Nefsime yenildim", " Nefsime söz dinletemedim", "Şeytana aldandım" gibi bahaneler insanların kendilerini ve diğer insanları kandırma yöntemleridir yalnızca. Nefse söz geçirememek diye bir şey söz konusu değildir. Bu bahaneyle bile bile harama girmek iman zafiyetidir. İşlenen günah sonrası, ”nefsime yenildim” demek, aslında “Allah’ın sınırlarını ihlal ettim” anlamındadır.
Nefis hiç sınır tanımaz. Kendisine sunulan şeylerin kaybolup gideceğini bildiği için hiç tatmin olmaz. İnsan sürekli nefsini doyurmaya çalışırsa, insanlıktan çıkar. Kötülüklerinden etkilenmemek için insanın nefsinden yana olmaması ve onu sahiplenmemesi gerekir. İnsan, karşısındaki bir düşmanmış gibi davranır ve acımasız olursa nefsi kölesi haline gelir. İnsanı kötülüğe yönlendiremez, çirkin davranışlara sürükleyemez. Kişi ne derse onu yapar. Bu da inanan insan için zor değildir.
İnsan bedeni emir kulu gibidir. İnsan ne emrederse onu yapar. Beden isyan etmez. Nefis var gücüyle kötülüğü emreder ama zorlayıcı bir güce sahip değildir. Nefsi abartmamak gerekir; gerçekte zavallıdır. Yalnızca insanın emrine bağlıdır; "dur" denildiğinde durur. “Nefsim devreye girdi, nefsim yaptı” ifadeleri iman zafiyeti ve ona bağlı akıl zafiyetidir. Kaldı ki iman sahibi kendisini en zor koşullarda dahi kontrol altına alabilir.
İnsanın nefsini dizginlemesi, nefsini ilah edinmemesi ve bencil tutkularının esiri olmaması gibi konulara eserlerinde sıkça yer veren Bediüzzaman, insanın kendi dışındakilere çevirdiği mücadele enerjisini, nefsinin kötü eğilimlerine yöneltmesi gerektiğine vurgu yapar.
Bediüzzaman, Risale-i Nur’da meşru dairede yaşamanın gerekliliğini, "Helal dairesi geniştir, keyfe kafi gelir; harama girmeye lüzum yoktur." (Sözler, s. 33, 133) sözleriyle ifade eder.
Nefsin telkinleri bazen insana çok inandırıcı görünebilir. Ancak unutulmamalıdır ki nefis asla insanın iyiliğini istemez. Çözüm Allah’a sığınmaktır. Nefis, Allah’ın tarafında olan insana karşı koyamaz, gücünü yitirir. Böylece imanı ve vicdanıyla kişi nefsini emri altına alır.
Ancak bu kararlılık insanın yaşamı boyunca sürmelidir. Çünkü ne denli iyi eğitirse etsin, nefis ilk fırsatta yeni bir atak başlatır, onu kötülüğe çekmeye çalışır. Allah nefse karşı kulunu uyarır:
"(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbim’in kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir."(Yusuf Suresi, 53)
Yaptığı hataya suçlu arayan birçok kişi de şeytanı işaret eder. Bu da imanın zayıflığındandır. Oysa şeytan da yalnızca fısıldar. Samimi kullar üzerinde etkisi yoktur. İmanı güçlü olan insan bu fısıltıları dinlemez. İmanı sağlam insan harama güç yetiremez. Günahlar insana acısıyla, azabıyla gelir ve asla mutluluk vermez. İnsan harama girdiğinde huzurlu olmaz.
Gayrimeşru olan herşeyde inanan insanın adeta ruhu kilitlenir, vücudu kasılır. Vicdanı çok rahatsızlık duyar. Zaten bile bile günah işlediğinde insan nasıl rahat olabilir? İnsanın beyni, bir konuya karşı net tavır görürse vücudu kilitler. Ancak imanı zayıf, imanı gelip giden kişi nefsin etkisinde kalır. Gerçekten iman eden insanın bu konuda yaratılıştan sistemi güçlüdür.
Mümin de günaha düştüğünde durumdan olumsuz etkilenebilir. Ancak büyük pişmanlık hissederek manen çökmez. Morali bozulup, kendine olan güvenini yitirecek ya da kendisini kontrol edemeyecek duruma gelmez. Aklını ve iradesini kullanır, Allah’tan bağışlanma diler, samimi ve kesin bir tevbeyle tevbe eder.
Dinden uzak cahiliye insanı gibi yaptığı hatayı duygusal bir bakış açısıyla değerlendirmez; sıkıntı, karamsarlık ya da bunalım yaşamaz. Hissettiği yalnızca derin bir pişmanlık duygusudur. Ancak bu duygu, ‘rahmani bir pişmanlık’tır. Mümin, aczini görüp Allah’ın kudretini gereği gibi takdir eder; O’na yönelir, O’na sığınır.
Fuat Türker