- 1627 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Biraz da Bölmek/bölünmek Üzerine...
Bütünleri parçalara ayırmanın her zaman bir mantığı olmuştur. Ama insanoğlu her işte olduğu gibi bunu da eline yüzüne bulaştırmıştır.
O kadar alıştık ki bölmeye, her şeyi böler olduk.
Kolay değil, çocukluğumuzdan bu yana bölüyoruz. Türkçede böldük hece hece fişledik, müzikte böldük nota nota işledik. Elementlere, atomlara böldük, mayoz böldük, mitoz böldük, hücrelere bölündük. Çarpanlara, bölenlere böldük, topladık, çıkardık, çarptık yine böldük. Harfleri böldük sesli-sessiz, sesleri böldük soprano- tenor.
Bölmediğimiz hiçbir şey yok aslında, renkler, çiçekler, böcekler. Bir çocuğun gözünde kuş kuştu işte ama böldük, öyle uçanlar, böyle ötenler diye.
Oyunlar oynadık çocukken, büyüdük işe gittik yine bölündük. Adına takım dedik, ekip dedik, grup dedik. Zevklerimiz oldu, zevklerimizle eşleşen fanlarımız, kulüplerimiz oldu.
Akıl almaz bir büyü gibiydi o dürtü. Bölmek. Sebebine ne derseniz deyin, gereklilik, merak, sahiplenmek, araştırma, ilim, bilim, devrim… Neyse ne işte canım, sonuçta bölmüyor muyuz?
Zamanları böldük, aylar, haftalar, günler oldu. Zamandı işte içinden geçip gittiğimiz hiç anlayamadan, biz o kadar meşguldük ki bölmeyle ve hala bölüyorduk, zamansa geçiyordu. Saniyeler, dakikalar, saatler. Yani ömür geçiyor, hayat avucumuzdan kayıp gidiyordu adeta. Biz sanki bölmeye programlanmış gibi durmaksızın bölüyorduk.
Geçmişimizi bile böldük.Yakın çağ, orta çağ, Osmanlı tarihi, inkılâp tarihi, … gibi, gibi, gibi…
Dünya tekti, kıtalara böldük, hem böldük hem köprüler kurduk birbirine daha kolay ulaşalım diye.
Önce bölgelere ayırdık koca bir coğrafyayı, sonra şehirlere, köylere böldük. Gün geldi, kasabalar köyleri, batılılar doğuluyu beğenmedi.
Bak, gördünüz mü onları da böldük. Sırtımızı döndük doğuya, yüzümüzü döndük batıya ne güzel adam olduk.
Dinimizi, dilimizi, sevgimizi, neşemizi böldük. Sağa bölündük, sola bölündük, sonra yine solda bölündük, sağda bölündük. Politikaya girdik partilere bölündük. Müslümanız dedik bölündük, Hıristiyanız dedik bölündük. türküz, kürdüz, ermeniyiz, yahudiyiz, aleviyiz, bölündük.
Bölündük işte, böl böl bitmedi.
Spor yaptık bölündük, şarkı çaldık bölündük, kitap yazdık bölündük.
Savaştık bölündük, barıştık, yine bölündük.
O kadar çok bölündük ki toplamak için toplum bilimleri, sosyal bilimler devreye girdi ama psikolojimiz birleştirmeden yana olsa da mantığımız hep bir bölünme buldu içinde. Sürekli böl diye uyardı bizi, böl, böl.
Tüme varmak için çabamız olmadı hiç. Oysa tümdük zaten bölmeyi keşfetmeden önce. Hep bir tümden gelim, hep büyükten küçüğe, çoktan aza, binden bire oldu yolculuklar. Yolculukları bile böldük biz, birinci sınıf, ikinci sınıf diye.
Bu kadar bölünme içinde neyi nasıl ve neden bölüşemedik ben hala anlamadım.
Ve işin en garip yanı da ne biliyor musunuz, bölücülükle suçluyorlar sizi. Ne tuhaf değil mi. Bölmenin, bölünmenin bu kadar yoğun yaşandığı dünya üzerinde bölücülük neden suç olsun ki?
Sonrası mı? O kadar böldük ve bölündük ki, kalanlara sığmadı hiç kimse. Ne dinine, diline, ne toprağına, suyuna.
Ve yeniden başladı böldüklerimize işgal. Ne dersiniz toparlayabilir miyiz bu kadar bölünmüşlüğü yine aynı kefede...
Size de komik gelmiyor mu, bu kadar çok bölerken
“tek yumruk, birleşen eller, bu vatan bizim, bu bizim dilimiz, kim olursan ol yine gel” gibi sloganlar.
Bizi kandıran sloganlar mı yoksa yine biz miyiz? Hepimiz koca bir bütünün var olanları değil miyiz? Bu koşuşturmaca niye, dünya sanıldığı kadar küçük değil ki.
Onun hiçbir yere gittiği yok, geçip giden ve bir daha geri dönmeyen tek şey zaman… Ha! Bir de ölülerimiz.
Sevgi Dündar 2011eylül