- 1244 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ŞİİR ve TOPLUMSALLIK ÜZERİNE 1
“Şiir sözcüklerle kurulan yeni bir dildir.” dolayısıyla kullanılan sözcükler önemlidir. Bu sözcüklerdeki harf yanlışları, anlamdaş sözcüklerin aynı şiir içinde değişik sözcüklermiş gibi kullanılmasının, anlamdaş iki sözcükten birine başka bir anlam yüklemenin şiire verdiği zarar önemlidir. Dili bilmemenin, dili üretememenin yol açtığı kendini (hatta geçmişi) yinelemenin, söylenenleri başka dize kurgularıyla fakat aynı sözcüklerle söylemenin yarattığı sığlık önemlidir.
Şairin hatta şiir yazma uğraşı verenlerin ve okurun da bunlara dikkat etmesi gerekiyor. Nasıl ki; “şiir sözcüklerle kurulan yeni bir dildir” diyorsak; dil de bizim anlam dünyamızın yansımasını gösteren, olayları ve nesneleri (genel olarak düşünsel dünyamızı) anlamlandırmamızı sağlayıcı özellikleriyle canlı bir bütünlüğe sahiptir. Ortaklaşa düşünmenin, düşüncelerimizi geliştirmemizin en önemli ve etkili aracı dildir. Bu yüzden şairin, şiir yazmaya çalışanların, okurun üzerinde buluştuğu coğrafya olan dil, bizim düşünsel-sanatsal...gelişim ve paylaşımımızı sağlayıcı özelliğe sahiptir.
“Anlamsız bir sözcük, boş bir sesten ibarettir; dolayısıyla anlam sözcük’ün bir ölçütü, vazgeçilmez bir bileşenidir...sözcük anlamları içsel doğaları bakımından değişime uğruyorsa, düşüncenin sözcükle ilişkisi de değişime uğruyor demektir.”¹ Şiir bir karşı dil yaratmalıdır. Bunun öncesinde şair karşı dili üretmeli, şiirini ürettiği bu karşı dille yazmalıdır. Karşı dil; “...yerleşik dille ilişkilenimlerin en aza geriletildiği değil, ilişkilerin çatışıklı bir gerilimler alanında olabildiğine yoğunlaştırıldığı bir eylemlilik demektir. Paradigmal yapılaşmaların akışından giden yerleşik dile karşı konumlanmış, insan zihinlerine çekiçlene çekiçlene oyulan egemenlik kanallarının parçalanmasının, ‘düşünme’nin özgürleştirilmesinin de savaşımıdır.”²
Şairin dile yaklaşımı ile okurdan beklentisi arasında sıkı bir bağ, karşılıklı ilişki olduğunu düşünüyorum. Şair okurdan beklentisi, nasıl bir okur umduğu, okurla buluşmak istediği izlek üzerinde düşünüp yaratırken, dilin şair ile okur arasında bir bağ olduğunu unutmamalıdır. Dil şiirin okura ulaşmasını, okurun şiiri çoğaltmasını sağlayan en önemli araçlardan biridir. Dil aynı zamanda şairin yaratımındaki öncelikleri, amaçlarını, yönelimini ve sanat anlayışını gösteren önemli bir aynadır.
“Yaşam kadar düşsel; düş kadar gerçek bir şiiri (sanatı) arayan bir okuyucu ne de şair var. Durum bu olunca, şair ve okuyucunun buluşması elbette olanaksızlaşacaktır.... bugün, hangi şiir şairini doğurmuştur? Yazdığı şiirlerle var olan; bir iklim, bir rüzgar oluşturmuş kaç şair gösterilebilir? Böyle olunca, okuyucu oluşturmak da olanaksızlaşacaktır doğal olarak. Bunun nedeni; olanı değil olması gerekeni içeren ve öneren bir şiirin yazılmayışıdır.”³
Şair kendisiyle ve çevresindekilerle sanat üzerine tartışmalıdır. Yarattığı şiiri önce kendisi bir okur olarak okumaya çalışmalı, ardından (en azından) yakın çevresindekilerin eleştirilerine açmalı, sanatı ‘ben yaptım oldu’ biçimindeki bencil tutumdan kurtarmalıdır. Çünkü sanat okurla buluştuğunda düşünce üretimine kapı açmaktadır. “Ne yazık ki her alanda olduğu gibi, yazın dünyamızda da eli kalem tutan herkesin herşeyi bildiği sanısına dayanan bir önyargı geçerli; paylaşma, dayanışma ve takım oluşturma alışkanlığı gelişmemiş”.4
Şiir bir dil yaratmalıdır. “Şiir bireysel ya da toplumsal ilişkilerin, olayların yüzeyindeki duygu ve düşüncelerle değil, bunların derinindeki anlamıyla, doğurgan kökleriyle uğraşır. Gelip geçici coşkudan, köksüz hayranlıktan çok bir sezgi gücü, bin zihin çalışması, bir entelektüel çaba ister okuyucudan. Bunun ötesinde, yurt ve dünya koşullarıyla yakından ilgilenmeyi; bu dünyada bir eğlence yerinde değil de kendi evinde gibi yaşamayı gerektirir. Umursamadan, boş vererek değil her sorunu kendine dert edinerek.”5 Dil yalnızca bir ses olayı değildir. Dil aynı zamanda bizin dünyayı anlamlandırmak, anlamlandırmalarımızı aktarmak için kullandığımız bir araçtır. Dolayısıyla şair, yerleşik-egemen-tüketilmiş (veya eskimiş) veya bilgiyi boğmuş, düşünceyi köreltmiş dile (anlamlar dünyasına) karşı savaşmalı, var olan koşulların saklanma, kanıksatılma aracına dönüştürülmüş dil ve (anlam) karşısında kendini yenileyebilmeli, sanatın yıkıcı gücüyle var olan, yerleşik dilin ve anlamın ötesine geçmelidir. Şair yarattığı şiirle birlikte kendisini olduğu kadar okuru da yeni anlamlara, düşüncelere, düşlere ...taşımalıdır.
Salim Çalık
Dipnotlar:
1) L.S. Vygotsky
2) İsmail Mert Başat, Yazı Üzerine Yazı II:Karşıyaka Şiir Kurultayı, Hazırlayan: Veysel Çolak- sf.87
3) Veysel Çolak, Yazı Üzerine Yazı II:Karşıyaka Şiir Kurultayı sf.7
4) Mehmet Yalçın, Yazı Üzerine Yazı II:Karşıyaka Şiir Kurultayı Hazırlayan: Veysel Çolak- sf.69
5) Mehmet H.Doğan, Yazı Üzerine Yazı II:Karşıyaka Şiir Kurultayı Hazırlayan: Veysel Çolak- sf.196
YORUMLAR
salim çalık
katkınız ve beğeniniz için bir kez daha sağolun.
dostlukla
Her milletin öz dili olduğu kibi, her milletin ğz şiirinin öz dili vardır. Şiirin dilini bilmeyenler şiiri
topluma anlata bilmezler. Nice ki, bir kimse eyer ingilis,alman ne bilim ne dillerini bilmirse
o, dilde neyise çok zor anlatar. Şiirin dilini bilmeyenler o, kadar manasız kafiyesiz (Forması
itirilmiş) şiirleri tiplumun beynine yeritibler ki, artık okucu zövkü pozulup.
İyi ile kötünün farkında deyiller. Doğrudanda her şiir bir sözlükdür. O, sözlüyü
topluma anlatmak için, sözcüklerle kurulan yeni dili bilmemiz oldukça vacipdir,lazımdır, gerekdid.
İyi bir Azerbaycan Türkcesinde "Yaxşı" bir mövzu işlimisiz. Sağ olun
salim çalık
özellikle internetin yaygınlaşması ve yaşamımızın tüm alanlarının amaçsızca kullanılan iletişim araçlarıyla donatılması sonrası iyice hastalık biçimini aldı öğrenmemek, araştırmamak.
bizler dünyadaki bilgi ve haberin hızına yetişmeye çalışırken kendimizi (insanlığımızı da) ardımızda bıraktık. bu yüzden yalnızca dilimize değil, kendi yaşadığımız sorunlara, dünyanın içinde bulunduğu olumsuzluklara karşı da duyarsız ve ilgisiz davranıyoruz.
söylediklerinizde haklısınız. insan kendini ve gerçekliğini en iyi kendi dilinde anlatabilir, düşlerini bile kendi dilinde görür. kendisine ve gerçekliğine sahip çıkmayanların günlük şöhret olmak, medyatik (popüler) olmak uğruna yaptıkları her "sanatsal" eylem sanata ve kendilerine zarar veriyor. yaygınlaşması ve kültür durumunu almasıyla da toplum kişiliksizleşiyor.
''Yeni bir dil yaratmak'';bu söylem ne kadar doğru olur bilemem.
Yeni bir dil yaratmak değil, sözcüklere kullanılış biçimi yönüyle değişik anlamlar yüklemek demek, daha doğru olur kanısındayım.
Maddenin derinliklerine indikçe, ondaki hareketi ve değişimi gözlemledikçe anlamlandırılması gereken yeni durumlar ortaya çıkar, bunun adını koymaktır belki demek istediğimiz. Ama bu yeni bir dil demek değildir. Somuttan soyuta, soyuttan somuta tez ve anti tez yoluyla ulaştığımız nicel ve nitel değişimin tanımlanmasıdır kastedilen. Sözcüklerin yetersiz kaldığı durumda yeni sözcükler türetsek bile, bu yeni bir dil olarak adlandırılamaz.
Vasat insan günlük yaşamda ortalama 300- 400 adet sözcük kullanır. Bu sayı yaşam ve düşünce yoğunluğu daha yüksek olan akademisyenlerin dilinde artar.
Gerçek anlamda şairin, okuyucuyu pek düşlediği kanısında değilim, bu nedenle okurdan beklentisi olduğunu hiç düşünmedim desem doğrudur. Şair, kendi özgün duygu ve düşüncelerini bağımsızca, korkusuz, cesur olarak ortaya koymadığı sürece kendine özgü şiir diline de ulaşamaz.
Şiir dilinde imgelerin önemi, düşünmede devinimi arttırıcı, yeni çağrışımları sürükleyici olma işleviyle öne çıkar.
Şiirin ve şairin gelişmesi için önce beynimizin gelişmesi gerekli, bu da kendimizden başkalarını okuyarak ulaşabileceğimiz bir yetkinlik olacaktır.
Emeğinizi, şiir sanatı adına kutluyor, saygılar sunuyorum.
Şaban Aktaş tarafından 9/15/2011 2:37:27 PM zamanında düzenlenmiştir.
salim çalık
dünyayla derdi olan, yaşama ve geleceğe ilişkin kaygı ve özlemleri olan her şair (sanatçı) okuru (alımlayıcıyı) düşünmek, dikkate almak zorundadır. ben hiçbir sanatçının kendisi için ürettiğini-yarattığını düşünmüyorum. bundan şöyle bir anlam çıkmamalı; sanatçı alımlayıcıya uymak zorunda değildir. kendi özgün üretimini gerçekleştirirken insanlara da yeni tatlar, düşünceler, duygular verebilmelidir. (çok ince bir çizgi olduğunu biliyorum.) sizin de belirttiğiniz gibi; "Şiirin ve şairin gelişmesi için önce beynimizin gelişmesi gerekli, bu da kendimizden başkalarını okuyarak ulaşabileceğimiz bir yetkinlik olacaktır." dünü ve bugünü bilmek gleceğe söz söylemeyi de kolaylaştıracaktır.
katkılarınız ve değerli yorumunuz için sağolun.
dostlukla
Şaban Aktaş (Homerotik)
Şair, kendi poetikası içinde evreni bir yere oturtmuştur. Şayet ütopyası var ise, varmak istediği evrene, vermek istediği biçimi tasarlamıştır. Bu anlamda hangi okuyucunun, şiirini okuyacağı, okuyunca ne düşüneceği, şairin sorunu değildir. O ilkelerine inandığı gibi düşüncesini ortaya koyar. Okur bunu ister kabul, ister red eder, anlar ya da anlamaz, bu şairin umurunda değildir, olmamalıdır. Ben şairin kendisi için ürettiğini ve yazdıklarını savunmak adına da katı olması gerektiği kanısındayım. Yoksa birbirinden pragmatist beklentileri olan kişi ya da toplumlar ; ''Körler ile sağırlar, birbirlerini ağırlar'' gibi popülüzmin batağına düşmek tehlikesi ile karşı karşıyadır. Pek çok önemli şairin yazdıkları ölümünden sonra basılmıştır. Bu da şairin doğrudan okuyucuya yönelik bir tecimsel ya da zihinsel kaygısının olmadığının kanıtıdır bence.
Tekrar tartışma zemini yarattığınız için teşekkürlerimi iletiyorum. Saygı ile esenlikler dilerim.