Çankırı'ya Vali geldi dediler
Hoş geldiniz Sayın Vali miz.
Dokuz günlük bayram tatili sona ermişti. Yurt genelinde trafik kazalarında verdiğimiz ölü ve yaralı sayısı, bir ülkenin savaş halinde bir cephede verdiği zayiata eş bir kavram gibi yüreğime hükmederken. İnsanlar hala Ramazan ayının atmosferinden kurtulamamış Sultan Süleyman Camiinde mukaddesliği tartışmaya mahal bırakmayan Sakallı Şerifi görmek istercesine kapılarda boy gösteriyordu. Bense bu insanları hala anlayamamıştım.
Mesainin ilk günü başlamış kurumlarda bayram bitmiş olmasına rağmen bayramlaşma kaynaşma gibi ortamlar tüm hızıyla devam ediyordu. İyide amir memur değilim bana ne diyerek beynimdeki bu olumsuz düşünceden sıyrılmayı başarmıştım. Hayat devam ediyordu işte.
Eylül ayı artık son defa ısıtıyordu. Yakında yağmurlar rüzgârlar karla buzla bir yeni hayat başlayacaktı veya benim için başlarmı bilmiyordum. Ya memlekette 500 yıldır beklenen o büyük deprem yakında olursa küçük kıyametimi büyük kıyametimi yaşarız işte bunu öğrenmek gerekli. Neyse yaşarsak ve yaşatılırsak öğrenirdik. Oda ne öyle güvercinler özgürdü bu gün. Beyaz güvercinler artık kanatlı bir canlı olduklarını hatırlayacak kanat çırpacaklardı. Gökyüzünde uçacaklardı onca yıllık esaret bitmişti. O kocaman güvercin kafesi vinç yardımıyla parçalanmıştı. Artık güvercinler canımı belki acıtmayacak birkaç şiirin birkaç mısrasında yaşayacaktı. Bu yarınlar adına bir güzellikti diye düşündüm o gün.
Sonraki günler sıradandı yokluk, karanlık, gürültü ve başıboşluk. Nasılda geçiyordu zaman her gün asırlar kadar uzun gecelerde karanlık vardı. Arada sağdan soldan nete girip ülke ve yerel haberlere bakıyordum. Tümü aynıydı haberlerin yerel sitelerden bir tanesinde bir haber farklı gelmişti. Birisi basın açıklaması yapmıştı küçük bu şehirde odanın birinden. Ülkenin bakanlarına sesleniyordu rica ediyordu. Zabıtaları koruma altına alın. Hangi zabıtaları diyerek kendi kendime Alla Alla ya diye söylenerek bağlantıyı kestim. Ne şov yapıyorsun aç telefonu söyle. Söyledin mi yoksa. İşte bunu gerçekten bilmiyorum.
Telefonumun sesiyle kendime geldim. Uyanmıştım fakat yorgundum. Yine davet vardı Polis Merkezine. İşte bu kadar bu gün cumaymış hayret ettim. Öğleden sonra gittiğimde bir davetiye verdiler. Hayatıma yeni bir güzellik katmak için muhakkik atamışlar. Beni yanına davet ediyordu Çarşamba günü saat onda. Yok, arkadaş Çarşamba benim uğurlu günüm falımda öyle diyor. Seni kabul edemezdim. Seni hafta içerisindeki tek uğurlu günümde çekemezdim. Düşündüm.
Beş yüz bilmem kaç gün önce karanlıkta yaşamaya başladığımda. Geceleri mum yakıyordum. Mumun hayli masraflı olacağını düşünerek gaz lambası almaya karar verdim. Öyle fiyatlar istediler ki hayret ettim.Neden pahalı olduğunu işyeri sahibinin biri sonunda açıkladı.Artık bunlar üretilmiyor bunlar antik eşya özelliğinde.Hadi ya dedim.İnsanlar gaz lambasını evlerinin bir bölümüne yaptıkları şark köşelerine takıyormuş nereden bilebilirdim ben orta çağdan direkt olarak 1900 lere geçiş yapacaktım.Bana demezmi sen önce kandil sonra idare kullan.İdare ve kandili çok aradım tüm çabalarım boşa gitti.Sonra bir hurdacıda bir tane gemici feneri buldum.Para almadı öylesine verdi.Yinede aklım daima İdarede kalmıştı ve yoktu lanet olası şehir benzeri bu köyde.Sonra bu defada içerisine yakıt.Memleketin hiçbir yerinde bu şehirde gaz yağı yok.Sonra gemici fenerini odamın tavanına taktım.Sonra bir fenere birde fenerin camına vuran şavkıma bakıp söylendim.Ulan dallama şehirde deniz varmıda gemici feneri olsun.O gün bu gündür idare arıyordum işte bu kutsal cumada buldum galiba.
Sonra hükümet binasına bu düşünceler içerisinde girdim. Muhakkikin yanına çıkarak ben gelmeyeceğim dedim.Oradan Vali beyimizin kalem odasına geçerek,Vali beyle görüşmek istiyorum diye halimi arzı endam ettim.Kendileri şu an il dışında olduğundan pazartesi günüde toplantılarının bulunduğundan en uygun zamanın Salı günü olduğunu bildirerek Salı günü gelmem dahilinde görüşebileceğim sözü üzerine karanlık dünyama döndüm.
Aşırı yaşadığım gürültüden dolayı gece yarısına kadar stres yaşamıştım. Yatağa başımı koyup gözlerimi yumduğumda elektrosaz eşliğinde çalgıcı bağırmaya başlamıştı. Bu kadar berbat bir yaşantının içerisinde hayata tutunacak tek şey insan sevgisidir. Seni düşünmeye başladım, sen olunca hayat bir başka güzelleşiyor. Sonra İdare bulamadığım bu kokuşmuş şehirde başucumda duran mumu kibritin aleviyle yaktım. Elime kalemi kâğıdı aldım özgür ve rahattım mavi bir gece başlamıştı.Bana yazıyor diyenlerin yedi sülalesinin kulaklarını rahmetli Deli Adnanın tekerlemeleriyle çınlattım.
Ertesi gün ve sonraki idaresiz yaşam sürerken getiri daima aynı oluyor. Gökyüzü bazen açık bazen kapanırken hava bir ısınıp bir soğurken kimi zaman gökyüzünden yıldızlar kayarken hala idaresiz yaşamak Anadolu’da utanç verici aslında.
Nihayet Salı günü gelmişti. Ya Salako filminde olduğu gibi Salı sallanırsa.
Saat 14.00 civarında kalem odasında sıradan dizili koltuklardan bir tanesinde yerimi almıştım. İki adam birde fakülte bitirmiş bir genç kız vardı. Sonra kapıdan bir bayan içeri girdi. Vali beyin kendilerine geçen yıl hediye ettiği okul çantası içerisinden kuru boya kalemi çıkmamış. Bir Valilikten istenecek en güzel şey bu diye inanın düşünmedim masada oturan adamın sabrına hayran kaldım. Gayet sakin ve olumlu bir şekilde bir personele isteği tekrarladı ve biraz sonra hanımefendiye kuru boya kalemi getirilmişti. Teşekkür ederek odadan ayrıldı.
İçeriden bir kafile dışarı çıkmış iki adam içeri alınmış ben ve genç fakülte mezunu bekliyorduk. Birden kapıdan başka bir kafile içeri girdi. İki adam çıkmış bu kafile içeri girmişti. Başka bir kafile kapıda belirince genç fakülte mezunu kız bir masada oturana bir kapıdan girenlere bakarak odadan ayrıldı. İçerdekiler çıktı yeni gelenler girdi ben beklerken bir saati çoktan devirmiştim. Televizyon açıktı ama bakmak içimden gelmiyordu. Tavandaki lambalara baktım on altı tane floransan lamba aynı anda yanıyordu idaresiz bu şehirde.
Sonra kapıdan bir hanımefendi içeri girdi elindeki dilekçeye imza gerekiyormuş. Beklemeye koyuldu ama acelesi var gibiydi. Masada oturan adama durmadan bir şeyler diyordu. Oda beklemesi gerektiğini vurgulasa da doktor olduğunu konuşmalardan öğrendiğim bu hanımefendi burada beklememekte ısrarlıydı. Sıkılıyordu içerinin havasından terliyordu elindeki kitapçığı yüzüne yelpaze yaptı olmamıştı. Kalkıp camları açtı geri yerine oturdu. Sonra kalabalık başka bir kafile kapıda belirdi içerdekiler çıkmış onlar girmişti. İşleri zordu bir adam devamlı içeri girenlere kolonya ve şeker ikram ediyor diğeri devamlı çay, su ve kola taşıyordu. Doktor hanım haklıydı bir imzaydı istediği. Ama beklemeliydi valiydi içerideki adam yeni gelmişti tanışacaktı, günlerini yarınlarda onlara hizmetle geçirecekti. Düşündüm ne işi vardı bu saatte bir imza için içerideki fasıl bozulurmuydu hiç. Doktor hanımefendi kızma belirtileri göstermeye başlayınca adam masadan kalkıp kafile çıkınca içeri girip imzalatmıştı doktor hanımın yazısını. Bir imza için 45 dakika beklemişti saate bakmıştım hemde duvardaki.
Uzun zamandır takvimlere ve saatlere bakıyor hızla geçen zamana lanet ediyordum.Bizlere burası şehir hızla kentleşiyoruz diyorlardı.Kent neydi ben hala bilmiyordum şehir kavramıysa bana rahmetli zurnacı kasap efendinin zurnasından çıkan soluk gibi geliyordu.Giyim kuşam olarak evrim geçir sekte hala bütün köylerde köy odası vardı.Köy düğünleri köy odaları önünde bulunan saha,alan,veya bir zamanlar öküzlerin devamlı döndüğü harman yerinde yapılırken,burada ise anıt alanı önünde yapılıyordu.Köy konağına muhtar makamı diyor,anıt alanında bulunan koca konağa ise hökümet konağı diyorduk.Bu gün bu muhteşem şehrin tüm ilan ve reklam tahtalarında yaşanacak yer arıyorsanız orası Ankara diye afişler süslüyordu.Hiç bir yaraya merhem olmayan odalar,sendikalar sözde başkanlar bu afişleri görüp düşünmüyor muydu? Yoksa bunlar göstermelik kavramlar olarak vatandaş ve devlete bir külfetmiydi?
Bir adam bir adam daha sonra farklı bir adam.Ceket kravat hepsi tamamda gözleri parlıyordu.Bana dönüyor masadaki adamı gözleriyle gösterip Valimi diye soruyordu,sonra girip çıkanları bumu omu şumu diye.Yok Vali içerideydi yoğundu çalışıyordu.Sonra bana çay getirin dedi.Çayı içerken içeri girip çıkana dikkatli bakıyor ruhunda çizdiği Valiye en yakın olanı bulmaya çalışıyordu.Masadaki adama anlatmıştı sıkıntısını oda işini çözümüştü istediği yardım bankada hesabında varmış.Git bankadan al dediler o hala Valiyi sayıklıyordu.Başını öne eğip ellerini pantolonun cebine soktu,odanın kapısından çıkıp koridordan tekrar baktı kimdi bu Vali dedikleri nasıl biriydi ne yapardı nasıl yaşardı neydi bu Vali gitmişti.Diğer adamın işi özel diğerinin köyde dam duvarının yarısı çökmüştü.İçerdeki kafile çıkmış yeni gelen kafile girmişti.Gözüm televizyonun üzerinde duran çerçeveye ilişti.İçerisinde bir tablo vardı.Alt kısımda büyük çiçeğin yapraklarının ucu görünüyordu.Ortada çiçeğin bir kısmı vardı.Hayata farklı bakıyorken farklı bir düşünce hasıl oldu.Altta çiçeğin büyük yaprakları varken üstte bir hanımefendi vardı.Ten rengiydi tam göbeğinde mavi bir kuş uçuyordu,göbeğin altında bikinisi görünüyordu.Asıl dikkat çekense yabancı aktris ve sanatçıların basında çıkan firik ikin elle çizimi gibiydi.Sonra odadaki insanlara baktım.İçerdeki kafile çıkıp yenisi gerecekti.Sonra tavanda yanan on altı tane lambaya baktım hala yanıyordu.Sonra bir diğeri öbürü.Saat 16.15 olmuştu utandım.
Bu gelenler ellerinde çiçeklerle tanışmaya gelmişti. İçeride ne devlet ne millet meselesi vardı. Bu insanlar bir önceki Vali yeni geldiğinde yine gelmişlerdi ondan öncekin dede. Yine gelecekler ellerinde çiçeklerle bundan sonraki geldiğinde de.Ya odada bulunanlar yardım dilenecekler,boya isteyecekler,ya ben ne onlardan nede içerdekilerdendim çekin ellerinizi adaletimden ve demokrasimden diyecektim,sonra utandım Tanrı avlusunda yemlenmeyi bekleyen güvercinlerin arasına dahil olmaktan orada bulunmaktan.Utandım yüreğim kızardı o bekleme salonunda bulunmaktan.Elimdeki yazıyı içeri vermesi için masa üzerine bırakarak uzaklaştım.Fakülte mezunu genç kız bilmişti içeri alınmayacağını sıranın asla kendisine gelmeyeceğini bilmişti.Bense bilemedim bekledim.O okumuş bense cahildim fark buydu işte.Utandım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.