Ya Sonra...
Yüzünde daha önce görmediği korkunçlukta bir ifadeyle, çizgisiz saha gibi donuk yeşil bakışlarıyla, gereğinden fazla çatılmış kaşlarının gölgesinde kalan mağrurluğu bir yanda, sevecen olmak isteyip de ömrünce hiç becerememiş elleri diğer yanda; üstüne doğru geliyordu her şey. Çok şey yaşamış tahta masanın başına geleceklerden bihaber sessizliği, koca bir gümbürtüyle dağıldı. Tüm heybetiyle sıçrayıp yumruğunu indirdiği yerden çıkan sesle değişti gece…
Tüm dünyayı bağışlayacak şefkatteki insancıllığıyla bakan karısına kustu tüm nefretini. Suçsuz, çaresiz izlerken kadın sevdiği adamı; gözlerini sımsıkı yumdu, tıpkı beş yaşında evde edilen kavgaların dinmesini beklediği gecelerdeki gibi. Söylenip duran kocasının ne dediğinden çok, nasıl bir ses tonuyla bağırdığına şaşırıyordu. Karşındakinin başkası olduğuna inanmak istiyordu. Hayalinin erkeğine uymayan ses tonu değil bakışlarındaki yabancılık acıtmıştı canını. Kime neye kızdıysa artık, babasındaki ifadeye benzer bir korkunçlukla karşısına dikilen bu yabancıyı görmek zorunda değildi. Sımsıkı yumdu gözlerini, elleri kulaklarında, ilk danslarını yaptıkları güne gitti. O şarkıyı halen çok sevmesi belli ki bu yüzden, şimdi daha da çok bağlandı o melodiye. Yerinde salınmaya başladı, nedense ağlıyordu. Oysa en mutlu anlarından biri onun yardımına gelmiş, yanaklarını okşayan annesi oluvermişti. ‘Kızım bakma sen babana, deli adam beş dakika sonra normale döner’ diyen korkudan çatlamış sesiyle çocuğunu kendinden fazla düşünen o tatlı kadını, ne de çok özlediğini hissetti acıyan teninde…
_İşte bu deli hareketlerin beni çığırdan çıkartan konuşsana be kadın boşuna mı anlattım bu kadar şeyi.
Korkudan daha sıkı yumduğu gözlerinden akmakta zorlanan yaşlar burnundan akmaya başladı. Tam o sırada bir tokat patladı yüzünde. Dudaklarını sildiğinde eline kan bulaştı. Yengesini döverek hastanelik eden amcası geldi aklına, cenazesine ne kadar az kişi katılmıştı. O kısa süre içerisinde amcasının neden tokat attığını unuttuğuna şaşırdı, gözlerini açmaya çekindiğinden sağa sola çarpıyordu yürürken. Çocukluğunun evlerini düşündü bir bir, banyo ne taraftaydı, ‘’dantellere bulaşırsa bu kan annem beni ne yapar’’ diye düşününce tedirgin oldu. Bir türlü banyonun kapısını bulamıyor bu sırada duvarlara çarpıyordu. Yanlışlıkla sanırım, onu tutmak isterken amcasının yumruğu çenesine sertçe bir kez daha çarptı. Sonra canı çok yandığından olmalı, bağırdı feryat figan.
Yenge kurtar beni bu deli adamdan.
Bu çığlık kocasını kendine getirdi. Onların aileden en çok o yengesini sevmişlerdi geçmişte, öldüğünde ardında çok büyük bir boşluk bırakan yaşlılardandı yenge. Şimdi kendini kaybettiği bu an, onun yediği dayakları hatırlayan karısına yaptıkları inanılır gibi değildi. Sevdiği, âşık olduğu uğruna tüm sülalesini hiçe sayarak hayat kurduğu yoldaşına tokat atan, bağıran, onu böyle çaresiz halde delirtecek kadar yıpratan kişi bir başkası olmalıydı. Yere çömelip ellerine, üzerindeki kana baktığında hıçkırmaya başladı. Nefes almakta güçlük çekiyordu. Yıllardır ağlayamadığından unutulmuş bu insani sesle ayıldı karısı.
Gözlerini açtı, hiç konuşmadan koridorda öylece oturdular.
Kadın ağlamıyordu.
Adam ağlamak istiyordu.
Bir daha dokunabilecek miydi âşık olduğu kadına.
Kadın ne yapmalıydı bundan sonra…
13.09.11
Nadir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.