- 971 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
FUSFUKARA AYRINTILAR
Merhaba;
Merhaba dostlara, merhaba yeni güne, merhaba yaşanacak günlerin ilkine…
Bundan böyle her cumartesi sizinle ‘’fusfukara ayrıntılar’’ da kısa seyahatlere çıkacağız.
Yepyeni bir gün hayatımızın geri kalanından ve yepyeni bir sayfa yaşadıklarımızdan arta kalan…
Yaşamak, yaşadığının farkında olmak öyle çok zihnimi kurcalar ki...
Yarısı su dolu bir bardak gibi farzedelim hayatımızı; öncesi ve sonrası olan, bir tarafı dolmuş yaşanmış, diğer tarafı boş ama yaşanacak olan… Dolu kısmı acısıyla tatlısıyla, iyi kötü anılarıyla geçti, iz bıraktı belki de ama gitti işte, bitti. O halde bizi ilgilendiren bardağın boş olan kısmı. O boşluğu bugünkü aklımızla nasıl doldurmak istediğimiz asıl mühim olan.
Yeter ki bardak kırılmasın!
Hepimizin dilinden ‘’Ahh şimdiki aklım olsaydı!’’ diye başlayan uzun cümleler çıkıvermiştir hayatımızın herhangi bir döneminde. Elimizden kaçan fırsatlara hayıflanırken ya da ne bileyim aldığımız yanlış kararlar yüzünden üzülüp kahrolduğumuz günleri hatırladıkça… Hep şimdiki aklımız ve olanaklarımızla yeniden, sil baştan başlamak isteriz hayata. Daha az yanlış yaparak, daha cesur ve daha özgürce kararlar alabileceğimizi düşünür, şimdiki aklımızla geçmişi sorgularız.
Ben hayatı çocuk parklarındaki kaydıraklara benzetiyorum. Hayatımızın ilk yarısını o merdivenler, diğer yarısını da keyifle kaydığımız ve sonunda toprakla buluştuğumuz kaydırak temsil ediyor. O kaydıraktan kayabilmek için önce merdiven basamaklarını tırmanmak gerekiyor. Çocukluğumuz ve ilk gençlik yıllarımız o merdiven basamaklarını düşe kalka, tökezleye yalpalaya da olsa çıkmakla geçiyor. Yavaş yavaş ilerliyoruz, kazandıklarımız ceplerimizde kaybettiklerimiz de basamaklarda… Zirveye ulaşmak zaman alıyor ve sanki yıllar istediğimiz çabuklukta geçmiyormuş gibi geliyor bize o yaşlarda.
Hepimiz çocukken demez miydik? Ne zaman büyüyeceğiz? Ne zaman bitecek şu okul? Yıllar hiç geçmeyecekmiş gibi, hep çocuk kalacakmışız gibi bir endişe ve korku nasıl da kafeslemiştir bizi o yıllarda. Kendi hayatımız hakkında söz sahibi olmak, en azından kendi kararlarımızı verirken, kendi otoritemizi kurmak adına, bir an evvel büyümek, hayata atılmak, onunla mücadelede başrolümüzü üstlenmek için nasıl da sabırsızca zamanı kovalardık. Ağdalaştıkça ağdalaşırdı gözümüzde zaman. Uzadıkça uzardı…
Nihayet tırmanma aşamasını bitirip merdivenin sonuna vardığımızda, yani yaşamın tam ortasında, ölüme iki çeyrek kala, arkasından iteklediğimiz zaman bizi de önüne katarak öyle bir akmaya başlıyor ki. İşte bizim zamanı değil de zamanın bizi kovalamaya başladığı o yıllarda kaydıraktan kayar gibi hızla sona yaklaşırken yaşamanın farkına ancak varabiliyoruz.
Biz zamandan zaman da bizim avuçlarımızdan son sürat kayarken, mesafe kısalmış olmasına rağmen, edindiğimiz tecrübeler sayesinde çok daha fazla haz alarak yaşamayı öğreniyoruz. Ve işte asıl o kaydıraktan kayarken mutluluğu keşfediyoruz. Belki de bu yüzden her günümüzü dolu dolu yaşamanın telaşına kapılıyoruz.
Geç olsa da kendimizi önemsemeyi öğreniyoruz, biz istemedikçe kimsenin bizi üzemeyeceğini biliyoruz artık. Her şeyden önemlisi kendimizi sevmeye başlıyoruz. Geçmişle hesaplaşmayı, gelecek için kaygıyı rafa kaldırıyoruz.
Hiç büyümeyeceğimizi sanıyorken birden büyümek ve asla tekrar çocuk olamayacağımızın farkına varmak, giden günlerin tekrarının olmayacağının gerçeği, şimdiki an’ımızı kıymetlendiriyor.
Bugünü dünden yarını bugünden daha çok seviyor olmamız bundan. Anlıyoruz ki bugün dünden daha tecrübeli ve yarın bugünden daha şanslı olacağız. Buna inanarak, bundan güç alarak ve mutluluğun iki dudağımız arasında olduğunu fark ederek güler yüzle bakmaya başlıyoruz yaşama.
‘’her yaşın bir güzelliği var, en güzel çağımdayım’’ demiş şair.
Öyleyse geçip giden yıllara kaybedilenler olarak bakmayalım, onların hayatımızın tecrübe basamakları olduğunu düşünüp, şimdiki aklımızla dünkü bizi yargılamaktan vazgeçelim. Şimdiki aklımızla hem dünkü hem bugünkü hem de yarınki bizi sevelim ve hayata hep gülümseyelim. Ne başka bir hayatımız olacak ne de biz yeniden doğacağız. Her yeni günü ilk günümüzmüş gibi kucaklayalım, her yeni güne güneşle beraber yeniden doğmuş gibi başlayalım.
Mutlu hafta sonları…
İyi ki doğdunuz!
Hicran Aydın Akçakaya
PS: SAKARYA ANADOLU GAZETESİ’NDEKİ İLK KÖŞE YAZIM...