- 688 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Millet Ve Ulus 1
Toplum fikri günümüze değin, toplumcu düşünürler dışında öyle pek bir pekin düşünme ve ayırt etme olacakla, tanınmamıştır. Hala da geniş yığınlar elinde toplum kavramı, kendi anlamının erginliğince tanınmamaktadır.
Bu gibi bilmesinlerciliği sözlerinin bilimsel olmasıyla dem vuran, kimi aydın ve akademisyen çevreleri içinde de görmek; durumun en yıkıcısıdır. Toplum; halkla, ulusla, milletle, karıştırılıp; her biri birbiri ile eşitleniyor, ya da kem küm edişlerle, birbirinin yerine kullanılıyordu.
Ki bu sözcükleri kullanılışlar, bilinçli bir seçilim olmayıp; ağza ilk yakın gelen kavramın söylenmesi, şeklinde beliriyordu.
Bizim için ha, millet milletti; ha ulus ta ulustu. Ha bunların ikisi de toplumdu! Bizim için ne fark ederdi ki hepsi de aynı kapıya çıkardı! Bizlerin milleti, ulus; ulusu da, millet gibi tanımlama ve anlatır olma yetenekti karıştırmalarımız yüzünden, ne bir bilgiyi tasnif edip giriştiren bilincimiz var olmuştu. Ne de, bu tasnifler kıyasında bir analizdi yeteneğimiz dahi oluşamamıştır.
Millete ulus desek, ulusa da millet desek ne var yani? Kim ne zarar görecek? Kopmaz ya kıyamet! İşte işin püf yüzü de burasıdır ya. Biz millete ulus dersek, tarihi süreci bilmemiş oluruz, gelişmeyi sosyal ve toplumsal evrimi kavramamış oluruz. Tarihsellik diye bir bilinç, tarihsellik diye bir anlama ve tarihsellik diye bir anlatım olamaz. Zaman kompartımanının donanımını, sorununu, çözümünü göremeyiz. Görüş olanda bize anlatılsa, bu kez de biz anlayamayız.
Zamanı mono blok bir gövde olarak görürüz. Zamanın kesikli sürekliliğini ve zamanın seyredişini hiç anlayamayız. Böylece farkı fark edemediğimizden analiz yapıp bilinç edinemeyiz. Araştırma geliştirme yapamayız vs. Durum böyle olunca imparatorlukları nereye koyacağız. İmparatorluklar sonrasının uluslaşmasını nereye koyacağız? Şimdiki ilişkilersen haliyle toplumsal evreyi nereye monte edeceğiz?
Toplum; EMEK (üretim) ilişkileri üzerinde bir paylaşım ve aidiyeti sürdürüş lüktür. Millet ya da buna dayalı yaşantı olan sosyal yaşam; DEMEK üzerinde paylaşımla aidiyeti sürdürüş lüktür. Gelenekleriniz, görenek, söylenceleriniz, özel anlamda da din iman, inançlarınız üzerinden kurulan insan-insan ilişkili bir özel ve öznel vakit geçirmeye havi Duyuş ağırlıklı bir yaşantılımdır.
Toplum emek ilişkileri üzerine halk deme ilişkileri üzerine bir salınım ve referanstır. Ulus devletler emek ilişkilerini şekilden şekille, sokuşla toplumu belirleyen süreç zaman ilişkileri anlayışlı lığıdır. Oysa millet emeği köleci şekillere sokuşun içinde gelişen bir duyuş ve durum ideolojidir. Emek değeri üzerinde aidiyet iliği bilmez. Soyut anlamalar ve anlatımlar üzerinden aidiyet ilişkileri sağlar.
Bu nedenle insanlık ulus yapılarını demekle; milleti olan, millici olan, millete dek olan, anlayış ve değer temalardan vaz geçmiş değildir. Sadece millici referanslarla aidiyet ilişkisi yerine onun üzerine emekçi ilişkilersen aidiyet ve sosyal anlayış düzenleme gelişmesi ile toplum vurgusu olan bir yapı olmakla daha ön plandadır.
Artık millete dek kavranışlar bünyenin hem esası, hem de çocukluk anıları olan geçmişidir. Milleti yaşantılıma, soyo halkçı düzlemin; toplumu kavrayış sembolizmidir. Önce olan, sonraki olanın anlaşılmasına sindirilmesine hizmetle; halkçı düzlemin bir sembolik olma düzlemine geriler. Gelenek din ve inançlar da bu sembolizmin araçlarıdır. Millet, halk dilinde toplumu anlamanın bir ikonudur.
Millet ittifakı süreçler girişmesiyle başlanan bu yolun yürünmesine dek; yolun yürünmesini aksatan taş engellerini ortadan kaldıran düşünceci eylemler bütünselliğidir. Ortaklaşa ve karmaşık bir sosyo-kültürel yapı oluşturma bütünselliğidir. Yapının imleyeni kuşkusuz ki ilişkilersen olan toplumsa girişme toplumsa ilişkilere dek bağıntılı gerektirmelerdiyse de tüm süreç sosyal olay sosyal kültür basınçlıdır.
Gelenekler, dinler ve inançlar karşılaşmasının bir arada apse yapmadan uyumlaşa bilmeleri için yapı inşa olaylarının ileri doğru adım adım evriliridir. Gelenek ve inançların sentez girişmesiyle bir sağduyu ve sosyal bir referans oluşma ortaya koymasıdır. Bu sentez emareler giderek derin acı ve çatışmacı ayrılıklar vermenin yanı sıra, tek yaratımcı inançlarla imparatorluklar evresine dönüşecekti. Süreç insan olma aitliği üzerinden ve insanlığı inşanın bezenen kompartımanlarıydı.
Açıkçası millet imparatorluklar öncesinin bir tarihselliğidir. İnsan organik devinmesinin, bebeklikten çocukluğa geçtiği evrelerdir. İttifak farklı totemi etnik uyuşmazlık ve dışlayıcılığın tarihte ilk kez girişen bir temastı yapı olurla var olmasıdır. Toplumsa ilişkilersen ilk süreç adımları bu giriştiren teması ön görmüştü. Bu temastı salınım frekansları da temasçılarıyla, millet olmayı bilmeden; millet olmanın dokusunu ortaya koymuştu.
Millet ittifakı süreçler girişmesiyle başlanan bu yolun yürünmesine dek; yolun yürünmesini aksatan taş engellerini ortadan kaldıran düşünceci eylemler bütünselliğidir. Ortaklaşa ve karmaşık bir sosyo-kültürel yapı oluşturma bütünselliğidir. Yapının imleyeni kuşkusuz ki ilişkilersen olan toplumsa girişme toplumsa ilişkilere dek bağıntılı gerektirmelerdiyse de tüm süreç sosyal olay sosyal kültür basınçlıdır.
2-Gelenekler, dinler ve inançlar temasçı karşılaşmalarla bir arada, apse yapmadan, uyumlaşa bilmeleri için yapı inşa olaylarının ileri doğru adım adım evriliridirler. Gelenek ve inançların sentez girişmesiyle bir sağduyu ve sosyal bir referans oluşma ortaya koymasıdır. Bu sentez emareler giderek derin acı ve çatışmacı ayrılıklar vermenin yanı sıra, tek yaratımcı inançlarla imparatorluklar evresine dönüşecekti. Süreç insan olma aitliği üzerinden ve insanlığı inşanın bezenen kompartımanlarıydı.
Ama toplumsa olanın o dönemlerde tasnifi bir bilgi olarak geniş yığınlarla paylaşılır bilişti olma adımı olanaksızdı. Toplum, insan (özne) ve nesne ile kullanımlıdır. Özne ve nesne olanın girişmesi de üretim ilişkisi ve üretimdir. Toplum özne nesne girişmesi olurla, üretim ilişkisi ve üretim olaraktan tanımlanır.
Üretimi ve üretim ilişkilerini de son tahlilde nesnel yasalar belirler. Toplumsa olanlar insan sosyo-toplumsa yaşamını imliyordu. Ama bu gizli imleniş, inanç değerleri olurla dönüşüp; inancı anlam ve hükümler üzerinden insanlar bunu inanç sembolizmi ile anlıyor ve anlatıyordu.
Böylece ittifak içi konfederatif ligi sosyal yapının bütünlüğünü ortaya koyup, sosyal yapının nesnel mal envanterlerine millet (ortaklık) malı diye sahip çıkmanın, millet üzerinden bilincine eriyordular. Hal bu ki uluslar bilinci, etnik olan sosyal kültür olan değerleri özel kılarak ve giderek ağırlıkla artan bir emek eksenli üretim ilişkileri üzerinden ve insan hukuku üstünde nemalanan bir aidiyetçi bilinç yapıydı.
Millet bu aşamada; halkçı bir sosyal yaşam oluşturma, birlik beraberlik bütünleşmesinin, referanslarını adım adım ortaya koyuşlar sürecidir. Ayrı totemi etnik sosyal yapılar bir arada sentezle daha sonradan millet denecek oluşuma doğru gayret ederler. Değilse insanların önünde millet olmanın tanımlı bir aidiyet referansı yoktu. Başka bir deyişle millet, sosyo-etnik yapıların yeni kimlikti aidiyeti benimseniş yol göçü, yol katılım müktesebatlarıdır. Millet sosyal kültürcü (sosyal tabu ve inanmalı) bir beliriştir.
Oysa ulus imparatorluklar dönemi yıkımıyla ortaya çıkan sosyo-ekonomik yapı belirenli bir doğumdur. Ulus olmanın profili başka millet olmanın profili başka. Ulus profilinde sosyal kültür ortadan kalkmıyor. Ama pozitif bilim ve pozitif düşünmenin kotardığı sosyo ekonomik toplumsa belirleyenli bir süreçtir.
Yani ulus, millet değerleriyle (bundan vaz geçmiş değildir) süreci ortaya koymaz. Sosyo ekonomik yapının bütünlüğünü ortaya koyarak ulus devletlerini ortaya koyuyorlardı. Ulusları ulus yapan özellik bölüşülen bir toplumsal ilişkiler ağı ile toplumsal üretimin bölüşen, bölüştürülen değerleri ile hukuku sistem bağlacı; bu ulusların kendisini tanımlamaları oluyordu.
Artık ulus toplumlar, dedelerinin cinlere hükmetmesiyle öğünmüyor bu referans üstünde aidiyet ilişkileri kurmuyorlar! Behçet hastalığını bulan, Ay’a giden, Sörn deneylerine katılan toplumun aiti olmayla övünüyorlardı. İyi muska yazan, üfürükçü, nefesi kuvvetli ve ocak olur dedelerin övünülesi milleti gururu, sosyal yaşamın ve özel yaşamın damak tadı ve kullanımı oluyordu.
Şimdiden sonra, millet, ümmet gibi Keloğlan ve asrı sadet etrafında aitti eşmelerin yerini, insanlığa katkın olan üretim değerlerinizle ve insanlık hukuku aitliğinizle ortaya koyup aidiyet ilişkisi ortaya seriyordunuz.
Bu resmen toplumsa sistemlerin gümbür gümbür duyulan ayak seslerinin de dönüşmesiydi. Milliyeti anlamaların sosyal ve egemence basıncı sürdüğü için uluslar; toplumsa yapının belirişti aşamasını da ulusal tanımla görerek nostaljiyi sembolize edişle, toplumsa olanı ilinekti kotarır olduğu, farklı alan zaman devinimidir ulus.
Ne milliyetçilik ne ulusçuluk yurt savunmasına atfen bir belirme değildirler. Yurt savunması ile bu kavramlar sıkı bağlı iseler de yurt savunmasının ne bulucusudurlar ne de sürdürücüsüdürler. Yurt savunması iki yapının da icadı bir özelliği olmayıp bu iki yapıdan önceden beri süre gelen bir savunma ve rekabeti refleks denetim mekanizmasıdırlar.
Organik yaşamlar koloniyle yaşam içinde de; sürü yaşamı içinde de; grub yaşamı içinde de; sosyal birlikçi komün yaşamı içinde de sürekli bir bölge ve alan savunması içinde ola gelmişlerdir. Bölge savunması bildik alışıldık olanın bilinmediğe; alışıklık olunmadığa dek bir tehdit algısıyla savunulma olduğu gibi besin sağladığı rekabetçi bir ortam olmanın kaygılarıyla da yapılan bir savunma korunma mekanizmalı kaygı dürtüsüdürler.
Bu nedenle milliyet ülküsü de ulus ülküsü de vs. bu bölge savunmasının; milliyeti ve ulusçu vs. profile göre yeni versiyon tanımışlıkla “yurt savunmasının” da bir sürdürücüsüdürler. Burada yurt savunması fikrine egemenlikçi devletler eliyle çok acayip yeni yeni eklemler de yapılmıştır.
Söz gelimi sömürü, talan gibi egemence ve köleci ilişkilerle, bu ilişkilere feda oluşun ekliliği. İpipullah sivri külah (her şeyin yoksunu) oluşla mezarınızı dahi satın alacağınız bir yokluğa feda olmanın sosyal anlaması içinde olan şehitliğin karşılığı, cenneti. Uygarlıkla, sizin olmayan ama her şeyiyle sizin satın aldığınız bir dünyaya gelmiştik. Ama yine de canımız ortadaydı.
Oysa ister mallı olun, ister mülksüz olun. İster bölgeniz olsun, isterse olmasındı. Sizin dışınızda olur nedenlerle bir bölgeye zorunlu olurla konuşlanmak, üretmek, sizlerin bu üretime zorunlu katılmanız da esastı ve gerekliydi. Toplumsal aidiyet bu eksenle bu tabu ile şebeke ağı bağıntı ve bağlamlılığına ulaşmıştı.
3-Dünya bir üretim alanı ve üretim gücüydü. Hem üretim alanı ve hem üretim gücü kendilik bir bakışım akışla eylem sellikti. Siz de Dünya’da ve Dünyalı oluşla, bu üretim gücünün içindeydiniz. Ama biraz bir fark vardı. İşte tüm meselede, var olup olamama da, buradaydı. İşte biraz bir fark, insanı; koskocaman bir uygarlığa ve toplumsal profile getirmişti. Bu profilledir ki siz evrenin yoluna adım atmış görünmez dünyanın içine nüfuz ettirmişti. Bu farkı fark etmekti.
Siz, emeğinizle bir üretim gücüydünüz. Bu halinizle Dünya’nın bir parçasıydınız. Ama üretim gücünüz olan emek sizin eylem selliğinizle dünyaya dönüp dönüp, tekrardan etkime yapıyordu. Bütün büyü buradaydı. Şimdilik tek siz, kendi üzerinize ve kendi dışınıza (Dünya’ya) diyalektik bir etkimeyle olur yansımaydınız. Dünya da böyle işliyordu. Ama Dünya’nın ürünü olarak tek siz şimdilik komplikeydiniz.
Oysa şimdiki anamalcı ilişkiler içinde özel mülkiyetçi oluşla bölge savunmasını tetikleyen nedenlerin ezici baskılarının çoğu, çok kişi için yurt savunmasının içinde gözükmemektedir. Şehitlik, gazilik, yiğitlik gibi sosyal varyasyonlu birçok yeni versiyon eklemlerle yurt savunması kavramlarının içinde tabu olmuşturlar. Yurt savunmasındaki sömürü değil ama talan da bir bölge savunmasının unsurudur.
Ulusçu yapıda anlama ve anlaşılma sosyal yapı içinde inanç ekseninde sürmeye devam ederse de, dünya görüşünde genel ağırlık ve belirme olaraktan laiklik denen, nesnel öznelce anlamalarla ortaya konmakta ve tüm sürece; sosyal eylemlerden ziyade, toplumsal eylemler damgasını vurur.
İnsanlarda olmayan bu şematik referansa göre davranmıyorlardı. Bir arada olmak zorunda olan ayrı aidiyet ve totemi tutumlu insanlar; sosyal yaşamları içindeki bu birliği ön gören zorunluluklara ters olur sosyal yaşama dek sorun ve çatışmaların izolesini, düşünsel ülkü haline getirip tutumlaşıyorlardı.
Sorunlara çare olur birlik gücünü ortaya kor tutumlar millet olmanın referansı olacakla tadatlar inanç sayımına dönüşüyordu. Millet aşaması, aşiret yapılarının bol bulunduğu bir sekans olmakla birlikte; aşiret (etnik) yapıların da, millet ülküsü içinde kırıldığı; millet gibi bir oluşmanın da tezahürüdür.
Sanki tüm bunlar laf olsun torba dolsun diye kullanılmış, öylesine yan yana getirmiş olduğumuz tür, icatlık sözcüklerdi! Söz gelimi milletlerin güvenlik örgütlenmesiyle, ulusların güvenlik örgütlenmesinin farkında ve ayırdımında bile değildiler. Ulusların güvenlik örgütlenme bilinci milletlerde yoktu.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.