- 1478 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hacı Bayram-ı Veli'nin Yeni Bulduğum Bir Şiiri
Aşağıda Türkçeleştirmeye çalıştığım mektupta bulunan Hacı Bayram-ı Veli’nin 6 mısra-3 beyitlik gazelini- bugüne kadar edebiyat tarihçi ve araştırmacıları görememişlerdir. Hacı Bayram-ı Veli’ye ait şiirlerin yayınlandığı hiç bir kaynakta yayınlandığını da sanmıyorum.
Gün ışığına çıkarmakta bu garip’e düştü... Yani bana...
Saygılarımla.
*******************
GÖRMEZSE KİŞİ
“Eğer görmezse kişi bunda yârin
O gözsüz kanda görür yârı yarın
Bilişen dost ile bunda bilişür
Göremez yâd olan yârın nigârın
O gördü dâhi buldu bunda yârı
Fedâ kıla yoluna cümle vârın…”
Hacı Bayram-ı Veli
************************
Hacı Bayram-ı Veli-(Araştırma_inceleme)
HACI BAYRAM MEKTUPLARI
(1.Mektup)
MUSTAFA CEYLAN
*************************
Hacı Bayram- I Veli, madde ve manâ ilminde ulaşmış olduğu mevkiden Yüce Mevlâ’nın “OKU YAZ” emirleri gereği, sürekli okuyan ve talebelerini okutan, bıkmadan yazan ve yazdıran bir tutum izlemiştir.
Öğretisinin temelini Kur’an teşkil ediyordu.
Hırkaya, taç’a, post’a, giyim ve görüntüye asla itibar etmeyen bu öğretinin ip uçlarını, O’nun mektuplarından yakalamaktayız.
İlâhî vahyin insanlara gösterdiği yaşama motiflerini, hem kendi yaşamında, hem de talebelerinin yaşamında noksansız uygulamış ve uygulatmıştır.
Kur’anî hayat, O’nun ömür boyu yaşadığı ve yaşatmak istediği hayat olmuştur.
Hacı Bayram’ın Süleymaniye kütüphanesi’nde “mecmûâtürresail” de bulunan iki mektubu, O’nun torunlarından Fuat Bayramoğlu’nun kitabında aynen yayınlanmıştır.
Biz, bu çalışmamıza her iki mektubu da değerlendirerek yeni bir yol çizerek devam etmek istiyoruz.
**
Bu mektuplarında Veli’miz, kendisine ilke edindiği Kur’anî hayattan bahsetmektedir.
**
BİRİNCİ MEKTUBUNUN TAHLİLİ
Büyük Veli’miz birinci mektubunu bîr halifesine (öğrencisine-vekiline) göndermiştir. Bu mektubunda, şu âyetlere yer verilmiştir.
-Enbiyâ Sûresi, XXI / 34.âyet: “Ey Muhammed! Senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık”.
-İsrâ Sûresi, XVII / 72.âyet: “Bu dünyada kalbi kör olan, âhirette de kördür”.
-Neml Sûresi. XXVII / 88. âyet: “Dağlar yerinde donmuş sanırsın, oysa onlar bulutlar gibi geçerler”.
-“Kaf Süresi, L / 15. âyet: Onlar yeniden yaratılmaktan şüphe etmektedirler”
-Yûnus Sûresi, X / 62. âyet: (Allah’ın dostlarına) korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir”.
-Ahzâb Süresi, XXXIII / 23. âyet: (İnsanlardan) Allah’a verdiği ahdi yerine getiren adamlar vardır. Kimi, bu uğurda canını vermiştir.”
Veli’miz mektubunda, “Bu dünyada kalbi kör olan, ahirette de kördür” âyeti’nden sonra bir şiir de yazmıştır. Aynen şöyledir:
“Eğer görmezse kişi bunda yârin
O gözsüz kanda görür yârı yarın
Bilişen dost ile bunda bilişür
Göremez yâd olan yârın nigârın
O gördü dâhi buldu bunda yârı
Fedâ kıla yoluna cümle vârın…”
Bu şiirinde, “Eğer görmezse kişi bunda yârin” ve “Bilişen dost ile bunda bilüşür” mısralarıyla, Yâr, yani Yüce Mevlâyı, kişioğlu bu dünyada görmeli bilmelidir. Bu dünyada görmeyen, bilmeyen, yarın öbür dünyada gözsüz olarak görür.
Fakat, O’na sevgisine- aşkına-emirlerine uzak olanlar, öbür dünyada da göremezler. “Göremez yâd olan yârın nigârın” mısrasıyla, Hakk’ı isteyen O’na yakın olmalı, O’nu aşk ile sevmeli. Aşık ile seven, yârini bulur. “O gördü dâhi buldu bunda yârı/Fedâ kıla yoluna cümle vârı”.
Evet, işte böyle.
Yârini bulan, bilen, seven; cümle varını yâr yolunda feda eder. Yârini bu dünyada yaşarken göremeyen, uğrunda can veremeyen, maddîyat zincirlerini koparıp, manâda kanat kanat yükselmeyen, her iki cihanda da bulamaz, bilemez ve göremez.
Bana göre, bu şiir- bu altı mısradan oluşan Gazel’ de Veli’mizin kendine has bir şiirdir. Mevcut şiirlerine ilâve olarak, edebiyat tarihçileri bu şiirini de zikretmelidirler.
Peki insanoğlu, bu dünyada Yâri- Mevlâ’yı nasıl görebilir?
İşte bu şiirin asıl sorusu bu.
Bilen ancak görür. İsteyen, bakan, yönünü görmek istediği yere doğru çeviren, gözleri açık olan görebilir. Sırtını dönen değil. Gözler; hem maddi, hem manevi (kalp) gözler açık olmalıdır. Her ikisini de kapatmış, vitrin camlarını çamurla sıvamış olanlar dışarıyı da, içeriyi de göremez. Uyandınız, açtınız göz kapaklarınızı. Görüyorsunuz renkleri, şekilleri, eşyayı. İzliyorsunuz gelişen olayları. Bir çiçeğin açışını, bir kuşun ötüşünü, bir karıncanın yürüyüşünü. Suların gürül gürül akışını duyuyorsunuz. Rüzgârın bulutlarla dansını takip ediyorsunuz. Yaprağın fotosentez yapışını, minnacık böceklerin atmacalardan kaçışına şahit oluyorsunuz. Yıldızları, ayı, güneşi. Alemler içindeki devinimi-direnişi-kıvranışı-oluşu yaşıyorsunuz. Tefekkür ediyorsunuz özetle...
Peki, bunca izlemede- bunca görmede sebep sonuç ilişkileri ile nereye varıyorsunuz? Vardığınız nokta, Yüce Mevlâ değil midir? . Hayretiniz, korkunuz, dehşetiniz, hüznünüz, sevinciniz aynı yerde birleşmiyor mu?
Ya bir de kalp gözünüz açıksa. Kalp gözünüzle gördükleriniz sonunda şükredersiniz, secdeye varırsınız. İçiniz bayram sabahlarında sevinen çocukların cıvıltılarıyla doluverir. Maddenin sonsuz şekil ve boyutlardaki frekansını yakalar, eşyanın-zamanın-mekânın zikrini duyarsınız. Başlarsınız, hücre hücre zikrin neşesini yaşamaya. Bu dünyada görmek-bilmek budur.
Sonrası mı?
Sonrası şu, büyük Veli’mizin dediği gibi, yâr uğruna bütün her şeyi fedâya hazır mısınız? Zira, “Adem’siniz, “Adem neslisiniz”. Adem, zaten “hiç”lik değil midir? Siz de, hiç olduğunuz, yok olduğunuzun farkına varırsınız. Bir de bakarsınız ki, o yâr sizde, sizin içinizde, şah damarınızdan daha yakın size. İşte o an “bayramım imdi” deyiverirsiniz….
Veli’miz, İsrâ Süresi 72. âyet (Bu dünyada kalbi kör olup, ahirette de kördür.) İlâhi lâfzını ve Ahzâb Süresi 23. âyet (İnananlardan- Allah’a verdiği ahdi yerine getiren adamlar vardır. Kimi bu uğurda canın vermiştir.) lâfz-ı Celil’ini bu altı mısra ile şiirleştirmiştir.
Hacı Bayram, bu mektubunda talebesine sevgi, birlik ve kalp temizliğinden bahsetmiştir.
Kalplerin her zaman, her an Hakk’ı düşünen gören bir mekân olduğunu vurgulamıştır. Kalbini neyle doldurursan, onunla yaşarsın, onun sıfatlarıyla sıfatlanırsın dedikten sonra, o yerin bir tecelliğâh makamı olduğunu beyan etmiştir. İyi, güzel insanların kalpleri Hakk’tan asla ayrı duramaz. Kâmil insanın kalbi nakış nakış Hak sevgisiyle örülmüştür der.
Hakk’tan gayri bir nesneyi kalbinde tutmayanlara ne mutlu. Hazreti Resul’ü örnek kabul edenlere müjdeler olsun. O’nun halleriyle hallenip,o’nun işaret ettiği yoldan gidenler seçkin kişilerdir.
Şimdi sözümüzün burasına gülden bir nokta koyalım da, Veli’mizin bu mektubunu Belge 156 olarak yayınlayan Fuat Bayramoğlu’ nun eserinden aynen aşağıya -bugünkü dile uyarlayarak-alalım. İnşallah hata etmeyiz ve inşallah başarılı oluruz! (Dostlarımızdan bu konuda ehil olanlar, tetkik eder ve noksan ya da hatamı bildirirlerse, memnuniyetle metni onların işaretleri doğrultusunda yendiden düzenlerim.) (Mektubun Arapça yazılı kısımlarını şimdilik................ ile gösterdim, en yakın zamanda taratıp bu sayfada yayınlayacağız inşallah)
BELGE NO: 156
HACI BAYARAM KUDDİSE SIRRAHU’NUN BİR HALİFESİNE
BİRİNCİ MEKTUBUN GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ
“Ey Muhammed! Senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık.” (Enbiyâ Süresi, XX/34.âyet”
İnsanlık âleminin en ileri kişisi yüce Peygamber’imizin vefatı nedeniyle duyduğumuz ilâh’ı âh’ın ardından o’na daima iyi dualar ediyoruz... Dedikten sonra, daha önce bana göndermiş olduğunuz mektubunuzda karındaşımız Muhammed Efendi’nin bu çokluk dünyasından teklik dünyasına, bu yalan- yanlış kapıdan sevgilinin-ebedî sevgilinin sarayına göç ettiğini bildirmiştiniz. “Hüküm Allah’ındır ve emir Allah’tandır.”
*
(.................. Ve ol ah-ı ilâhi üzerine dahi ittihâz-ı zâti münbais olan duâ-yı sâlih ihdâ olunduktan sonra i’lâm olunur ki mukaddemâ bu cânibe irsâl buyurulan mektûb-ı şerifinizle karındaşımız Muhammed Efendi’nin (...........) râhmetu’l-lâhi aleyh bu menzil-i kesretten âlem-i vahdete va dâr-ı ağyârdan serây-ı dildâra intikâl itdikleri i’lâm olunmuş (..........................) el-hükm lillâh ve’l emr bi-yedi’illâh...)
*
Hak Teâlâ Hazretleri O’nu kendisinden hoşnut olanlardan, ibadet eden, (iyi) Salih kullarından eylesin. Allah’a yakın ruh topluluğundan edip, Haşr’de (Tekrar yaratıldığımızda- diriltildiğimizde) kabrinde vuslat şarabını içmiş Mevlâ’nın cemaliyle yüzyüze gelmiş, yüzdeki perdeyi kaldırmış, mübârek kişilerden eylemiş ola. (Ruhlar âleminde vuslat şarabına yüce Rabb’in elinden kana kana içip cemâliyle müşerref olup, mutlu ola..)
*
(Hakk teâlâ Hazretleri kemâl-i lûtuflarından ibâdu’llâhis-sâlihin ve ervâh-ı mukarribin zümresinden idüb Haşr’ de hazire-i kuds ve âlem-i üns’te şar’ab-ı vuslat sir-âb idüb ve vech-i izzetten ref’i nikaab ve keşf-i hicâb idüb cemâliyle ber-hurdâr etmiş ola.)
*
Enbiya Süresi 34. âyet der ki: Ey Muhammed! Senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık”.
Bu sıkıntı-eziyet-cefa dünyası, bu zahmetli kapı Cennet kapısı (rahat, mutlu, cennete benzer bir dünya) değildir. Belki, kâmil insan olma yolunda öğrenim-eğitim-ilahî-kutsal eğitim, tekmil varlıkların imkânlarından sonra kulun önemli bir özelliği olan Hakk’a ibadet ve gerçekleri-hakikatleri görmek, seyretmek, bilmek, ilâhi oluşumlara, Mevlâ’nın cemâline ulaşma yeridir.
*
(Bu dâr-ı mihnet dâr-ı huld değildir. Belki tahsil-i kemâlât ve maarif-i ilâhiyye ve tekmil-i merâtib-i imkâniyye-i vücûbiyyeden sonra abdin sıfat-ı zâtiyesi olan fakr-ı külli ile Hakk’a ibâdet ve müşâhede-i vech-i hakikat ve muâyene-i cemâl-i Hazret-i ulûhiyyet mahallidir.)
*
“İsra Süresi, 72. âyet der ki: Bu dünyada kalbi kör olan, âhirette de kördür.
*
Eğer görmezsen kişi bunda yârin
O gözsüz kanda görür yârı yarın
Bilişen dost ile bunda bilişir
Göremez yâd olan yârın nigârın
O gördü dâhi buldu bunda yârı
Fedâ kıla yoluna cümle vârın…
*
“Neml Süresi, 88. âyet der ki: Dağlar yerinde donmuş sanırsın, oysa onlar bulutlar gibi geçerler”.
*
“Kaf Süresi, 15. âyet der ki: Onlar yeniden yaratılmaktan şüphe etmektedirler”
*
Bu âlem, değişme mahallidir ve geçiş(başkalaşma) ten ibarettir. Daima, yenileşen halk içinde, yenileşen dünya içinde, insanın ve dünyanın kendisi de değişimden habersiz değildir. Öyle olsa, yok etme ve var etme sıfatları arasında vücudun kalıcılığı ne olabilir ki? Miskin Ademoğlu ona nasıl güvensin?
*
(................... Bu âlem mahall-i tebeddül ve tegayyürdür. Daimâ halk-ı cedid içinde nihâyet i’dâm-ı ic’âdından tagayyürü müşâhid değildir. Öyle olsa ân-ı vâhidde i’dâm ile icâd beyninde olan vücudun ne miktar bekâsı olsa gerektir. Ta kim miskin ibni Âdem ana i’timâd eyliye.)
*
Allah’ı aşk ile seven, birliğine inanan, kalp aynasını iman nuruyla yıkamış olan, sağlam olan ve iyiliksever candan dostlara gereken şudur ki:
Bundan sonra, geriye kalan tüm ömrünü Hak’ın dergâhında harcaya, kalbini Hak’tan ayrı tutmaya, devamlı olarak O’nu- cemâlini müşahade ede, mânevi ilimler ile doldurup, süsleye ve ilâhi arşa, Hak evine ulaşa;
Bunun içinde devamlı kendini o’nun huzurunda bilip, zikre devam ede, zikrinde ve fikrinde Hakk bulunan ’…….......................’mucibince kalplerinde Hakk’ı hazır bileler.
*
(İmdi dide-i basarı kuhl-i tevfik-ı ilâhi ile mukâhhal ve mi’ât-ı kalbi nûr-i imân ve ikan ve ihsân ile musaykal olan ihvânı-ı muvahhiddine lâzım olan budur ki mevhûm olan vücûdun bakiyye-i ömrün dergâh-ı izzetin ibâdetinde ifnâ idüb Arş-ı İlâhî ve beyt-i rahmânî ve mahzen-i ilm-i ledünni ve maksat-ı envâr-ı sübhâni ve âyine-i cemâl-i semedâni olan klb-i müşâhede-i Hakk’dan hâli tutmayub daima Hakk’ın zik ü fikrinde ve murâkabe ve huzurunda olalar.)
*
Zira, insanın kalbi, Allah’ın evidir ve sürekli o’nun tasarrufundadır.
*
(Zirâ insanın kalbi esmâ-yi mütekabile tasarrufunda olmağın dâimâ tekallübdedir.)
*
Şimdi, hangi suret kalbin içinde akis bulursa, o insan, onun sıfatıyla sıfatlanır. Eğer o an da ölürse, ona göre haşrolur (yaratılır) . Onun için, tasavvufa-tasavvufi düşünceye yeni başlayan kişinin kalbi, bir an dahi Hakk’tan gafil değildir. Veyahut, Hakk’ıın sıfatlarıyla sıfatlanıp, önder- lider-mürşid olan kişiye uyar ve onu kalibine nakşeder veya eşyanın suretlerlerinde- hepsinde Allah’ı görür, bilir hisseder, duyar ve kâinat kitabını okur. Bu hal üzere ölürlerse, gaflet içinde ölmezler. Tasavvuf erbabı olanlar, kalbi Allah’ın evi bilip, o gözle görmekten bir an ayrılmazlar. Hak’tan gayri bir nesneyi bilmezler.
*
Cemi’-i eşyânın suver’i in’ikâsına kabiliyeti vardır. Pes herhangi sûret kalbin içinde mün’akis olursa ol insan anın sıfatıyla muttasıf olur. Eğer ol hinde intikâl iderse (.....................................) ana göre haşr olur. Anın içün mühtedi olan ehi sülûk kulûbunda bir an Hakk’dan gaafil değillerdir. V ey+ahud mazâhir-i ilâhiyye olan kümmeli mürşid ve muktedâ ittihâz idüb kulûbunda nakş iderler ve yâhûd suver-i eşyâyı mezâhir-i esm’a-yı ilâhiyye bilüb cümlesinde vech-i Hakk’ı mülâhaza iderler.Bu hâl üzere intikâl iederlerse gaflet-i külli ile intikâl itmezler ve mütevassıtin olanlar kulûbun beyt-i il’ahi bilüb müşâhededen bir ân münfek değillerdir ve müntehi olanlar Hakk’dan gayri nesne bilmezler.)
*
Yunus Süresi 62. âyet der ki: (Allah’ın dostlarına) korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.”
*
Benim ruhumun, görünen ve gizli, sözle ve fiilen, hal’en veya ilmen, keşfen ve kevken Peygamber’imiz örneğine göre davranıp, yolunda yürümesi mesafe kat etmesi gerekir. Taa ki o’nun yolunda olan seçkin ve ileri kimselerin oluşturduğu veli topluluğuna dahil oluncaya kadar. O zaman, kavuşmak kolay olur. Hakk’a kavuşmak kolayca olur. Çünkü, herkesin o’na olan ruhî yakınlığı ne kadar ise, Peygamber’(S.A.V) imizin bıraktığının o kadarına varistir. O’na yakınlık derecesi kadar varistir.
*
(Benim rûhum zâhiren ve bâtınen kavlen ve fi’len halen ve ilmen keşfen ve zevken Hazret-i Res’ul-ullah aleyhi ve selleme imtisâl idüb târikına süluk etmek gerek tâ kim velâyet-i hâsse-i Muhammediyyeye dühûl ve vüsûl müyesser ola. Zira herkesin kurb-i rûhânisi nice ise verâset-i Muhammediyyeden ol kadara vâristir.)
*
Ahzâb Süresi 23. âyet der ki: (insanlardan) Allah’a verdiği ahdi yerine getiren adamlar vardır. Kimi, bu uğurda canını vermiştir”.
*
Bu âyeti kerime, Peygamber’(S.A.V) imizin yolundaki evliyâları anlatır. Yani, Hakk’tan başka bir şeye ibadet ve eğilim- sevgi olmayıncaya kadar, onlardan ruhlar âleminde verdikleri söz-ahd üzerine bu yalan dünyada sabit ve sadık olanlar. Yani yerden arşa kadar (yerin yedi kat altından, yedi kat üstüne kadar) bütün yaratılmışlardan bir zerreye dahi gönül vermeyip, Hak’dan gayri hiç birşeye sevgi (muhabbet) duymayanlardır.
Peygamber(S.A.V) ’imizin çizdiği sınır içine girmiş olan, hakikat ehli olanlar, fırsat eldeyken yeteri kadar çalışmalı ve kendilerinden esirgenmemiş sınırları, dirlik sınırı bilmeleri gereklidirler.
*
(Bu âyet-i kerime evliyâ-yı Muhammedinin beyânındadır. Yani Hakk’dan gayri bir şeye ibâdet ve Hakk’dan gayri bir zerreye meyl ve mahabbet.... o... deyu anlardan âlem-i ervâhda ve âlem-i ulviyyede me’huz olan ahd üzerine bu âlem-i şshâdette sâbit olub sâdık olalar. Yani Arş’tan taht-es-serâ’ya varınca olan mükevvenâtdan bir zerreye gönül virmeyüb Hakk’ dan gayrı bir şey’e mahabbet etmiyenlerdir. Hadd-i recûliyete dahil olup hakikat-i Muahmmediyyinden olanlar ana göre fırsat elde iken sa’y-i beliğ ve hadd-i bi diriğ gerekdir.)
*
Şöyleki benim ruhumu, mektup bittiğinde, huzursuzluğa itmeyesin.
*
(Şöyle ola benim rûhum mektûb icmâl olundukta bi hûzurluğa haml itmeyesün Rabita-i kalbiyye ile ma’lûmdur. (.......................) Amma ba’zı ahyânda mevâni zuhûr eyler. İcmâl olundukta lûtfunuzdan ma’zur dutasız. kelime-i vâhide kâfiyedir. İna-Allahü teâlâ mümkün oldukce tafsil olunur. Bâki selâmullahü aleyküm ve berekâtühü.)
*
Kalp rabıtası ile malûmdur.
(…………..........) Amma, bazı zamanlarda engeller ortaya çıkabilir. Mektub bitmek üzeredir, beni hoşgörünüz.
Tek kelime(Allah’ın bir’liği) yeterlidir. İnşallah, mümkün oldukça uzun uzun açıklarız. Allah’ın selâmı ve bereketi üzerinize olsun…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.