- 492 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İstanbul Hükümlüleri
Çocukken memlekete gidilir ya tatillerde...herkese aynı soru sorulmuştur: “ İstanbul mu güzel, burası mı?”.
Her yaz tatilinde bir heyecan pür neşe bavullar hazırlanır, sanki bir daha dönmeyecekmiş gibi bütün dolap sığdırılır o bavullara, standarttır. Kimbilir kaç ay belki kaç sene beklenen o memleket tatili geldiğinde İstanbul’dan bir an önce kaçmak için uğraşılır. İstanbul’daki hayatı o fermuarının kapanması için 3 kişinin uğraştığı valizlere sığdırıp yollara düşülür bir telaş. Valizlerin dili olsa da konuşsa... eşyalar gruplara ayrılır: memlekette bulunamayacak olanlar, İstanbul’da kalmaması gerekenler, yedekler, hediyeler, yolluklar, giyilecekler, belki giyilecekler, giyilmeyeceği kesin olsa da “sırtımızda mı taşıyoruz” deyip götürülenler, kitaplar, kişisel bakım ürünleri... bu liste kişisine göre değişir fakat hep sonsuza kadar gidebilme potansiyeli vardır. Diyorum ya aslında İstanbul’daki hayatlar sıkıştırılıyor bavullara.
Hayatlarımız bizimle birlikte güvende, tatil yolculuğu başlamıştır. Uçak yolculuğu genellemelerden ayrı tutulabilir fakat özel araba, tren, otobüs yolculukları aynıdır. Sanki yolculukların amacı bir şeyler yemekmiş gibi sürekli atıştırılır. Evden tok çıkılsa da mola yerlerinde mutlaka yemekler yenir. Yolcular arasında sürekli tuvalete gitmesi gereken biri ya da birileri kesin olur. Molalar da gruplara ayrılır: ihtiyaç molaları, “şurada tarihi bir yerler olacaktı” molaları, yol üzerinde alışveriş yapma molaları, uyuma molaları, “ayaklarımız açılsın” molaları... kişisine ve yoluna göre çeşitlenir. Müziği de unutmamak gerek. Yolculuk müzikleri önceden ayarlanır, ayarlanmazsa frekanslardan sorumlu bir kişi atanır radyonun başına. Normalde dinlenilmeyen şarkılara aşina, sevilen şarkılara da çok dinlemekten ifrit olunur.
Yolculuk biter, şişmiş ayaklar arabalardan dışarı zor atılır. Memlekete gelmiş olmanın verdiği sersemlikle herkese selam verilir, gülümsenir. Ne kadar kalabalık, ne kadar büyük ve gelişmiş olduğunun önemi yoktur, memlekette “herkes herkesi tanır”. Konaklanılacak eve koşulur. İstanbul’daki hayatlar bavullarla birlikte evin bir köşesine istiflenir, tatil boyunca güvende beklemek üzere. Memleket karış karış dolaşmak, akrabaların kapıları bir bir çalınmak için hazırdır. İstanbul’daki hayatlar arasıra sorulduğunda anlatılır, çoğunlukla anılara yer vardır sohbetlerde.
Soran herkese “tabi ki burası güzel” denilir. İstanbul’un pahalılığı, trafiği, kalabalığı, kirliliği, yoruculuğu var ya, bu cevaptan şüphe edilmez. İstanbul’daki hayatı konu edildiğinde tatilcinin huzuru kaçsa da tüm bunlardan uzak olduğunu hatırlar ve neşe geri gelir. “bilmem kimin bilmem nesi vardı noldu ?” diyerek devam edilir memleket sohbetine.
Tatil inanılmaz güzel geçmiştir. Ne zamandır görüşülmeyen herkes görülmüştür, ne zamandır yenilmeyen yemekler yenilmiştir, ne zamandır gidilmeyen yerler gezilmiştir. Özlemler susturulmuş, yorgunluklar atılmıştır. Tatil boyunca unutulan İstanbul’daki hayatlar yüklenilir ve dönüş yolculuğu başlar. Yanımızda bir de memleketteki hayatımızdan kesitler taşırız: Erzak dolu çuvallar, hatıra eşyaları, fotoğraflar.
Giderken yemyeşil olan bitki örtüsü dönerken bozkırlaşmıştır sanki. Şarkılar sadece hüzünlendirir, yol tabelaları okunmaz olur. Kimse acıkmaz, kimse durmak istemez. İstanbul’daki hayatlar bavullardan taşmış bağırmaktadır. Bir an önce eve varmak istenilir.
Eve girer girmez telaşla duş alınır, bavullar boşaltılır. İstanbul’daki hayatlarımızı tek tek yıkar memleket tozu ve kokusundan arındırırız. Herşey yerli yerine konulur, memleketi hatırlatacak bir iz kalmamıştır. İstanbul’daki hayatlarımıza bürünür yatarız. “Evim güzel evim” denilir çok özlemişcesine.
Ertesi gün iş, okul ne varsa İstanbul’daki hayatların gerektirdiği, ona koşulur. Kimse memleketi düşünmez, kıyas yapmaz motivasyonu kaybetmemek için. Eşe dosta tatil anlatılır, fotoğraflar gösterilir, hediyeler dağıtılır. Mutlaka biri “ee İstanbul mu güzel orası mı?” diye sorar. Hiç tereddütsüz “İstanbul gibisi yok ya” denilir. İstanbul’daki hayatlara sımsıkı tutunulur, kaçınılmaz olan yüklerden ve eziyetlerden keyif almayı öğreneli uzun zaman olmuştur.