- 1176 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
RÜYALAR...
RÜYA GÖRMEK
Rüyalar yani düşlerimiz yaşamamızın tuzu biberidirler. Gece bizi onlar eğlendirir, oyalar. Kimi zaman da uyanıkken rüya görür, acı gerçeklerden sıyrılırız. Atalarımız korkulu düş görmektense uyanık durmak iyidir, demişlerdir. Gece çok ağır yemek yemiş, karnımızı tıka basa doyurmuşsak, bir de çok etkilendiğimiz olaylar benliğimizde yer etmişse korkulu düşler görürüz. Çocukluğumdaki sünnet olayı içimde yer etmişti. Rüyamda kendimi sünnet oluyor görürdüm sık sık. Daha sonra askerlikten de etkilendim. Rüyamda kendimi tekrar askere alınmış görmeye başladım uzun süre.
Sadece rüya görmekle yetinmemeli, rüyalarımızı, hayallerimizi gerçekleştirmeye çalışmalıyız. İçinde yaşadığımız dünya sınırlıysa gördüğümüz rüyalar da sınırlıdır. Atalarımız boşuna, “Aç tavuk rüyasında kendini arpa tarlasında görür” dememişlerdir.
Rüya yorumcuları görülen rüyalardan çeşitli anlamlar çıkarırlar.
Bir zamanlar politikacılarımız “Amerikan Rüyası” görmüşler, küçük Amerika olmaya heveslenmiştik. Onlar da Amerikan yardımı olarak bozuk süt tozlarını, barış gönüllüsü adıyla casuslarını yollamışlardı memleketimize. Bu rüyayı hâlâ sürdürenler var. Bir yenisi eklendi. Şimdi AB rüyası görüyoruz. Bakalım bu rüyadan ne zaman uyanacağız?
Ancak büyük sanatçılar, bilim adamları büyük rüyalar görürler. Düş gücü yüksek sanatçılar yeniliklere yelken açar, değişik şeyler ortaya serer, ilgi toplarlar. Sanatçılar gerçekçi olmalı, gerçeklerden söz etmelidir. Politikacılar gibi masal anlatarak halkı oyalamamalı, hayal dünyasında dolaştırmamalıdır ama rüyalara da ihtiyacımız vardır. Monotonluğumuzu rüyalar giderir, hayaller süsler, daha çekici bir hale getirir.
Nurullah Ataç, “Düşe Çağrı” adlı yazısında gerçekçi edebiyatı sevdiğini ama bizi alıp düşler acununa götüren bir edebiyatın da gerekli olduğunu yazar. Çevremizdeki biteviyelikten kurtulmak, bıktığımız için çirkinleşen biteviyeleşmiş güzelliklerden sıyrılmak, bizi kuşatan duvarları yıkmak için düşlere yönelmemizi, sanatçıların yeni hülyalar kurabilmemize yardım etmesi gerektiğini belirtir. Fransız düşünürlerinden Jules Soury’yi bir gün yolda görmüşler.
“Bütün masalları çürüttüm, yıktım. Masalsız kaldım. Bana masal verin, masal verin bana, masalsız yaşayamıyorum!” diye bağırıyormuş.
Ataç şöyle diyor: “Çıldırdı demişler onun için. Belki de çılgınlıktan o gün kurtulmuştur.”
Aklımı kurcalayan bir soru var. Hepimiz gerçeklerden hoşlanırız, gerçekçi olmak isteriz ama nedense acı gerçeklerden söz eden politikacılara değil de, hayaller kurduran, yalan söyleyen, düş gördüren politikacılara oy veririz. Neden acaba?..
Bir şarkıda, “Gidiyorum işte gör/ Hayalde gör düşte gör/ Hiç bilmedin kadrimi on parmağı kınalım/ Bir zalime düş de gör” diye dert yanılıyor.
Bir zamanlar yazdığım bir şiirde vefasız bir sevgiliye şöyle seslenmiştim:
“Seni sevmiyorum diyorsun
Hadi öyle olsun!
İyi ama rüyalarıma
Niçin giriyorsun,
Seni kırmızı mumlu mektuplarla
Davet eden mi var?”
Her şey kararında olmalı. Fazla gerçekçi olursak ruhumuz kararır, karamsar oluruz. Fazla hayal kurar, düşlerle oyalanırsak ayaklarımız yere sağlam basmaz, rüyalardan çabuk uyanır, neye uğradığımızı şaşırırız.
Rüya görmesini bilmek de bir marifettir.
“Cennet olur bu dünya/ Sevmesini bilene
Gerçek olur o rüya/ Görmesini bilene.”
Erhan Tığlı[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.