- 1103 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
BİR RÖPORTAJMIYDI SADECE? ( 3. VE SON BÖLÜM )
“ Biraz dinlenmek ister misiniz?”
“ Dinlenecek zamanım kaldı mı ki? “
“ Bilmiyorum. Şeyin ne zaman olacağı, açıklanmadı, henüz.”
“ İdamın desene, şuna… Ne var bunda korkacak? “
“ Anlamıyorum.”
“ Neyi anlamıyorsun? “
“ Bunları anlatsanız, hafifletici sebepler olacaklarını biliyorsunuz, değil mi?”
“ Hafifleyince ne olacak? ”
“ İdamdan kurtulabilirsiniz.”
“ Bak, cici hanım… Bunca yıl, kimse bana ne istediğimi sormadı. Ben, hep, başkalarının istediklerini yaptım. İlk kez bebeğimi istemiştim, kendim için. Onu da bırakmadılar. Şimdi, kendi isteğimle, ölmeye karar verdim. Bunun da elimden alınmasına, izin vereceğimi mi sanıyorsun? “
“ Anlıyorum.”
“ Hiçbir şey anladığın yok, senin.”
“ Anlamaya çalışıyorum, sizi. Yaşadıklarınız, korkunç şeyler. Ama onca yıl nasıl saklandınız? Bu olaylardan, altı yıl sonra yakalandınız, değil mi? “
“ Evet. Eniştemi de öldürdükten sonra, kaçtım. İzmir’e geldim. İzmir’de yaşamanın kolay olduğunu duyardım, hep. Doğruymuş. Kimse bana; kimsin, nesin? Diye sormadı. Önce, başımı sokacak bir yer buldum. Sonra da iş. “
“ Nasıl yakalandınız? “
“ Ah! İşte orası biraz karışık.”
“ Nasıl karışık? “
“ Doğru soru, bu değil.”
“ Doğru soru mu? Size sormam gereken bir soru mu var? “
“ Neden ben? Diye sorabilirsin, mesela. Onca insan içinden, neden seni seçtim? “
“ Bu soruyu, geldiğimden beri, sormak istiyordum ama bana Sus! Demiştiniz. O yüzden de soramadım. Neden ben? “
“ Altı yıl önceki, o geceyi hatırlıyor musun? “
Ellerim, buz gibi oldu. Sırtımdan akan ter, belime kadar iniyordu. Oturduğum sandalyede, titremeye başladım.
“ Görüyorum ki hatırlıyorsun?”
Kesik kesik solumaya başlamıştım. Ağzımı, sonuna kadar açıyor ve nefes almaya çalışıyordum. Hava, ciğerlerime gitmiyor gibi geliyordu. Bu hallerimi, çok iyi, biliyordum. Panik atak. Yıllardır, tedavi oluyordum, o geceden sonra. Doktorum, artık iyileştiğimi söylemişti.
“ Tabi ki hatırlıyorum.”
“ Efendim? Duyamadım, seni.”
“ Tabi ki hatırlıyorum, dedim.”
Çalışmaya, yeni başlamıştım. O akşam, mesaiye kalmamız gerekmişti. Osman’la, aynı büroda çalışıyorduk. İşe başladığımdan beri, peşimdeydi. Ben de, sürekli, geri çeviriyordum. Eski çalışanlardan bazıları, Osman konusunda, uyarmışlardı, beni. Görüntüsüne aldanmamamı, aslında çok kaba biri olduğunu, eşini sürekli dövdüğünü söylemişlerdi. Ben de evliliğini bahane ediyor, uzak durmaya çalışıyordum. Ama o, yılmıyordu ve daha da cüretkar olmaya başlamıştı. Eline geçen her fırsatta taciz ediyordu. Öylesine abartmıştı ki artık elle taciz etmeye de başlamıştı. Kendimi korumam, gittikçe zorlaşıyordu ve kimseye belli etmemeye çalışıyordum.
Geç saatlere kadar çalışmıştık. Grup halinde çıktık, iş bitince. İyi akşamlar dileyip, otobüs durağına doğru yürümeye başlamıştım. Yol, karanlıktı. Korkuyordum ama yapacak bir şey yoktu. O yolu, yürümem gerekiyordu. Arkamdan gelen ayak seslerini duydum. Daha hızlı yürümeye başladım. Koluma yapışan elin sertliği ile sendeledim. Döndüm, Osman’dı.
“ Sen ne yaptığını sanıyorsun? “
“ Ne yapmışım? Hem kolumu bırakır mısın, canımı acıtıyorsun.”
“ Canın acıyor ha? Dur bakalım, daha bir şey değil bu. Sen, nasıl şefe şikayet edersin beni? “
“ Ben, seni şikayet etmedim. Neler saçmalıyorsun sen? “
“ Ya? Demek öyle ha? Kim şikayet etti o zaman? “
“ Ben ne bileyim, Osman. Bırak beni, gideyim. “
“ Bırakacağım ama seninle işim bittikten sonra.”
Aynı anda yüzüme inen yumruğun acısını duydum. Yere yıkılmıştım. Nefes alamıyordum. Burnum kanıyordu. Yerden kalkmaya çalıştığımda, bu kez de, karnıma inen tekme ile devrildim. Bağırmak istiyordum ama sesim çıkmıyordu. Acımasızca vuruyor, vuruyordu.
“ Seni şıllık… Sen kim, beni şikayet etmek kim? “
Öfkesi, dinmek bilmiyordu. Daha fazla dayanamayacağımı hissediyordum. Bayılmak ile ölmek arasında, bir yerdeydim. Kaşım patlamıştı ve akan kanlar, gözlerime doluyordu. Bedenim, acılar içindeydi. Kendimden geçmeden önce, son hatırladığım, Osman’ın yerde, yanımda, kanlar içinde duran başıydı.
Kendime geldiğimde, hastanedeydim. Annem, başucumda ağlıyordu. Babam, odanın içinde, dolanıyordu.
Sonradan öğrendiğime göre; büro çalışanlarından biri, durumumu fark etmiş ve şefe anlatmıştı. Şef de Osman’ı odasına çağırmış, bir daha beni rahatsız edecek olursa, kovulacağını söylemişti.
Osman, kafasına aldığı darbeden ötürü, yaralıydı. Onu yaralayan kadın, beni de hastaneye taşımıştı, sırtında. Kadının kim olduğu, bilinmiyordu. Polislerle birlikte çıkmıştı, hastaneden.
Sonraki günlerde, doktor ve tedavi derken; kadının kimliğini araştırmaya fırsatım olmamıştı.
“ O, siz miydiniz?”
“ Evet, o bendim. Büyük tesadüftü, seni görmem. Yoksa o adam, seni öldürecekti. Dayağın ne olduğunu, çok iyi bilirim. Öldürmek için vuruyordu. Yerde bulduğum bir taşla, kafasına vurdum. Sonra, seni sırtladım ve hastaneye götürdüm. Ve yakalandım.”
“ Ne kadar geç buldum, sizi. Teşekkür ederim.”
“ Teşekkür etmen için anlatmadım. Kötü bir insan olmadığımı, her ne yaptıysam; mecbur kaldığım için yaptığımı anlaman için anlattım. Ben, kötü değildim. Gençtim, hayallerim vardı. Yaşamak istediğim, hayatım vardı. Ama hepsini elimden aldılar. Ben de hayatlarını aldım. “
Söylenecek her şey, söylenmişti. Anlıyordum. Hem de çok iyi anlıyordum. Ben de Osman’ı öldürmek istemiştim. Canını yakmak istemiştim. Yapamamıştım.
“ Hadi bakalım, şu aleti kapat artık. Kapat ve toparlan, git. Dinlenmek istiyorum.”
Oturduğu yerden kalktı. Parmaklıkların arkasında, karşımda durdu. Gözlerimin içine baktı.
“ Sana, güveniyorum. “ dedi.
Eğilip kayıt cihazını aldım. Kucağımdaki dosya ile birlikte çantama yerleştirdim. Sandalyeyi, yerine koydum. Bir adım atmıştım ki:
“ Hoşça kal “ diyen sesini duydum.
…/…
Evdeydim. Mesai saati bitimine yetiştiririm demiştim, patrona ama döner dönmez, yazacak gücü de bulamamıştım, kendimde. Sadece bir röportaj değildi artık, benim için. Çok daha fazlasıydı. Bir katille konuşacağımı düşünürken, kurtarıcımla karşılaşmış olmak… Bütün o yaşanmışlığı; bir kadının acılarını, mücadelelerini ve sonunda, geldiği noktayı düşünmem, hissetmem, anlamam ve sindirmem gerekiyordu. Hayatın öyle bir yerinde çakışmıştı ki yollarımız… Biraz kendimle kalıp ruhsal dengeme kavuşmam gerekiyordu. Bu yüzden de izin istemiştim, patronumdan. Dört günü geçmişti, iznimin ve ben, tek kelime bile yazamamıştım.
Bilgisayarın ekranındaki boş sayfaya bakıp, duruyordum ki telefonum çaldı. Arayan patronumdu. Gecenin bu saatinde neden aradığını merak ederek açtım, telefonu.
“ Röportajı yazman, bitti mi? “
“ Yazıyorum, patron. “
“ Çabuk olsan, iyi olur. Yarın sabah, baskıya girmesi lazım.”
“ Neden bu acele? “
“ Az önce hapishane müdürü aradı ve idamın gerçekleştiğini söyledi.”
…/…
İki ay sonra, Abdi İpekçi Yılın Gazetecisi ödülümü alıyordum, patronumun elinden.
BİTTİ…
Eser Akpınar
04.09.2011
Urla
YORUMLAR
Eser Akpınar
Öykü kaleminize yakışıyor Eser Hanım. Çok başarılıydı. Emeğinize sağlık. Yeni öykülerinizi bekliyoruz. Sevgilerimle.
Eser Akpınar
Sevgiler, selamlar.
Bence final erken gelmiş. Biraz daha devam etmeliydi...
Tebrikler Eser Hanım. Yeni öykülerde buluşmak üzere.
Selamlar.
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum. Saygılar, selamlar.
Tüm tebrikleri fazlasıyla hakeden yazınız için kutluyorum.Hikayenin gerçek hayattan olması yazıya ilgiyi hakkettirdiği bir gerçek.Ancak hikayenin ustaca kaleme alınması hikayenin keyfle okunmasını sağlamış , bu da göz ardı edilmeyecek bir kabiliyet.....
ayrıca ölümün sahiplenip ölümün istenmesi de gerçekten güzel ifade edilmiş.....
Kimsenin bu acıları yaşamaması dileğiyle yeniden kutluyorum...
Eser Akpınar
Sınırları sınırsızlığın etik harmanında büyütür yaşam...
çalışmalarınız emek tecrübe ve yürek işi...
kutladım...
Eser Akpınar
Osman... Ne çok var onlardan. Okurken şiddetin en saf haline yine tanıklık etmenin verdiği minicik bir öfke yerleşti zihnime ya, öykü bitene kadar aklım gidip gidip geldi Osman'a:))
Yaşamı yaşanılır kılmış gibi incecik anlatımınızda mükemmeliğe sığınmamak olanaksız. Tebrikler.
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum. Selamlar.
Son bölüm, en vurucu kısmıydı hikayenin. Doğrusu böyle bir gelişme beklemiyordum.
Harika bir kurgu olmuş. Her bölümü ayrı güzellikteydi.
Candan kutluyorum seni. Ellerine sağlık. Daha nice güzel yazılara sevgili Eser :)
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum, Billur. Sevgilerimle.
her bölümünde ayrı bir tat vardı....güne düşmeyide haketmiş....tebrikler usta....saygılarımla
Eser Akpınar
iyiler yaşamıyor derler ya insanı üzen içini acıtan bir öykü çok güzel anlatımla kalaemin daim olsun canım...insanlığımızı öldürmemeyi dilerken sevgilerimle....
Eser Akpınar
AHHHh Eser ne güzeldi ve bana Nasrettin hocanın bir sözünü hatırlattı"" Hani hoca attan düşer ya ve millet geçmiş olsun der hocada derdini anlata bilmek için bana attan düşen birisini getirirn der"" öyle işte... tebrik ediyorum seni ve hayal gücün okyanus misali olsunnn.:))
Eser Akpınar
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum Ayşe Hanım. Desteğiniz, çok değerli. Sevgiler, saygılar.