- 884 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
ÇEŞMEDE OLAY VAR / YOK !
İki kardeş annelerinin anısına, hayrına yaptırmışlar parkın önündeki çeşmeyi. İlçeye yakın olan çok tanınmış dağdan geliyor suyu. Uzak yakın tüm mahallelerden insanlar su almaya geliyorlar. Kimisi beşer litrelik tek bidonla, kimisi 20-30 tane yirmi litrelik bidonlarla.
Fazla kapla gelenlere isyanlar oluyor çoğu zaman. Diğerleri saatlerce kuyrukta beklemek zorunda kalıyorlar çünkü. Beklemeyi en çok minikler seviyor. Anne- babalar çeşmede kuyruk beklerken onlar parkın salıncaklarında, kayaklarında eğlenip çocukluğun tadını çıkartıyorlar. Bazen onlar da sıkılıyor salıncakta kuyruk beklerken. Onların da bazıları çok inatçı oluyor başka çocuklara sıra verirken.
- Evde hastam var oğlum, ne olur müsaade edin de şu bidonu dolduruvereyim , dediğinde bir yaşlı kadın,
- Tabii anne, ne demek ; dolduruver, derken bazıları,
- Biz enayi miyiz burada saatlerce bekliyoruz, sen de bekle, diyenler de oluyor bazen.
Parkta oynarken yorulup, susayıp gelen miniklere hiç kimsenin sözü geçmiyor. Onlara sıra her zaman var. Bir de kaptılar mı çeşme başını, ellerini, yüzlerini yıkayıp su içerler doyasıya, oynamadan da duramazlar su ile. Onlar sevimlidir, gülünür çoğu zaman.
--------
Fazla bidonlarla gelenler yüzünden kuyruğun uzun olduğu günlerden birinde üstü başı yağlı olduğundan tamirci görüntüsü veren genç bir adam bidonlarını koyacağı yerin çamur olduğunu görünce, kendinden bir önceki bidonların yanına koyuverdi. Doğruca musluğun başına geçip sıradaki yaşlı kadına yardım etmeye başladı.
Az sonra kendi sırasına tecavüz edildiğini gören yaşlı bir adam çok sinirlendi bu duruma. Az önceki adamın bidonlarına tekme atıp söylenmeye başladı. Çok kızdı genç adam. Küfürle karşılık verdi. Dövmekten söz etti, dayılandı.
Elini arkasına doğru atıp ona yaklaşmaya başladı yaşlı adam. Karşılıklı küfürler, hakaretler devam ederken belinden kocaman bir bıçak çıkardı yaşlı adam.
- Ne diyorsun sen ulan ? diyerek, bıçağı göstermeden yaklaşmaya başladı adama.
Onca kalabalık sadece seyrederken, bir tek kişi bile ’ Yapmayın yahu değer mi ?’ demezken, içlerinden bir tanesi, sadece bir tanesi,usulca, gözleriyle de işaret ederek,
- Elinde bıçak var, dikkat et ! diyebildi adama.
- Olursa olsun, onun bıçağından mı korkacağım ! deyip hakaretlerine devam etti. Ne var ki muslukta bidonları dolmakta olan yaşlı kadına yardım etmekte olduğundan üzerine yürümedi adamın. Öteki de savunma şeklinde, eli bıçağında öylece bekledi.
Çok şükür ki devamı gelmedi olayın. Kimse bıçaklanmadı.
Altmış yaşlarındaki o ihtiyar adamın evde su bekleyen yaşlı, belki de hasta kadını o yaşında, hasta halinde tek başına kalmadı, bir süreliğine de olsa. Muhtemel torunları , belki de yıllarca ’ Dedemiz nerede ?’ diye sormaktan kurtuldular. Kimbilir kaç defa daha o parka torunlarını getirip salıncaklarda sallandığını, kayaklarda kaydığını görecek o şimdi. Varsa evlenmemiş çocuklarını da evlendirip, belki onlardan da torun sahibi olacak. Kimbilir belki de askerde bir oğlu vardır. Geldiğinde onu sıcacık yuvasında görüp elini öpecek mutlu olacak. Belki uzaklara gelin verdiği bir kızı vardır. Kendisini babasının sağlığında güvende hissediyordur.
Bunları hiç düşünmeden o bıçağı beline koymuş ve ortalıkta kabadayılık yapmayı marifet sayıyor o yaşlı adam..
Tamirci henüz genç. Belki de yeni evli. Karısı belki ilk bebeğine hamile , ya da yeni doğum yapmıştır. Akşam eşinin eve sağ salim gelmesini dört gözle bekliyordur. Belki tek güvencesidir eşi. Ekmeğini, erzağını o taşıyordur evine. Ona bir şey olsa ne yapardı ? Yaralandığını, hele hele öldüğünü duysaydı ne hale gelirdi ? Karnındaki bebeğini ya da yeni doğurduğu bebeğini babasız nasıl büyütürdü ?
Bir çeşme başında, bir hiç uğruna , genç yaşta ölen bir adamın eşi, bir babanın çoukları olmak nasıl bir duygudur ?
Tamirci genç de bunları hiç aklına getirmemişti.
................
O gün o çeşmede kimse bıçaklanmadı. Ölen, yaralanan, hapse düşen olmadı. Yaşıl kadın kocasız , kimsenin bebeği de öksüz kalmadı çok şükür.
Fakat kim bilir nerelerde, çok daha boş sebeplerle ne olaylar oluyor, ne insanlar yaralanıp ölüyor, neleri de hapse düşüp yıllarca çileler çekiyor.
Oysa şu beyin denilen muazzam organımızı biraz kullanıp bir düşünebilsek şu adımlarımızı atarken, elimizi, dilimizi ve hatta belimizi gereksiz kullanırken ; kimbilir dünya daha ne kadar güzel olacak.....
Fikret TEZAL
YORUMLAR
çok haklısınız keşke dilimize bir çare bulabilsek bıçaktan da derin yaralar açmasak da bu durumlara düşmesek...öfke ile kalkan zararla oturur atasözünün özüne inipde düşünsek insanlığımızdan utanıp mahcup olmasak...sonunun hayırlı bitmesine memnun oldum...saygılarımla...
Fikret TEZEL
İlgi ve yorumunuza teşekkürler.
Fikret TEZEL
İlgi ve yorumunuza teşekkürler Ayşe hanım. Saygılar.
Hala eksiklerimiz var; sosyalleşemedik bir türlü. Öfke ve ucuz kabadayılık; ne kadar zayıf olduğumuzu ortaya koymakta.
Tebrikler, Fikret Bey.
Selamlar.
Fikret TEZEL
İlgi ve yorumunuza teşekkürler Ayhan bey.
Çok doğru bir konuyu, ne kadar güzel kurgulamış ve anlatmışsınız. Ah o anlık ve gereksiz öfkeler yok mu? Öfke; mermi gibidir. Bir kez ateşlendi mi tabancadan, geri dönüşü yoktur.
Kutluyorum, kaleminizi. Saygılar, selamlar.
Fikret TEZEL
İlgi ve yorumunuza teşekkürler.
bir anlık öfke bir anlık boş kabadayılık...biten yaşamlar...hapishane müdürlüğü yaptığım yıllarda hücrelerin birinde duvara kazınmış bir cümle hiç aklımdan çıkmamıştı....BİR KAÇ SANİYELİK ÖFKEMİ ONBEŞ YIL YAPARAK ÖDEDİM....DEĞERMİYDİ.....yine güzel bir yazıyla güne başladım...can teşekkürler
Fikret TEZEL
Fikret bey, hiç kimse öfke anında o muazzam organı(beyni) kullanmıyor ki, keşke bunu becere bilseler , keşke empatiyi geliştirebilseler. İşte ozaman daha çoklhoşgörü ve saygı meydana gelirdi... sizi kutlarım yazınız ve seçtiğiniz konu için .. saygılar beyefendi..