- 921 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DİNE KARŞI DİN...
‘DİNE KARŞI DİN…’
Mutad olduğu üzere her yıl Ramazan geldiğinde kendimce bir okuma proğramı yapıyorum.Bu yıl hicri 1432 Ramazanınıda böyle idrak ettim dünya genelinde tüm olumsuzluklara rağmen alem-i islam diyarında ki
İçler acısı sıkıntılara rağmen. Kütüphanemi kolaçan ettim bu yıl da. Kitaplarımı karıştırırken aslında zihnimin de bir köşesinde belki de
tadı damağımda kalmış yada çözüme kavuşmamış konularla alakalı kitaplar elime geldi ki bir baktım daha önce de okuduğum iki kitapla gece yarıları hem-hal olmuşum Ramazan boyunca..Prof. Hüseyin Hatemi hocanın tercümesini yaptığı Dr. Ali Şeriati’nin Dine Karşı Din ile İhsan Eliaçık’ın İslam ve Sosyal Değişim. Geçmişte okuduğum ama tekrarıyla kendimi adeta yenilediğim eserler. Bir de buna muhterem Mustafa İslmaoğlu hocanın tamda Kuran ayı dediğimiz Ramazanın ruhuna adeta hitap eden Akabe Yayınlarından çıkan Kuran Surelerinin Kimliği eklendi ki; tam da Ramazanın ruhuna uygundu diyebilirim.
Bu yazım da ki değerlendirmelerim Dine Karşı Din kitabıyla alakalı. Yer yer atıflarda bulunacağım Ali Şeriati’ye…Dr. Şeriati (1933-1977) 44 yaşında çok genç yaşta sanki öleceğini biliyormuşcasına söylenmemiş bir sözü kalmasın diye coşkuyla, heyacanla; sanat , düşünce, dinler tarihi ve felsefe alanlarında önemli çalışmalar da bulunmuş bir düşünce adamı ve aynı zamanda ciddi bir aktivisttir..
Türkçeye çevrilmiş bir çok kitabı bulunmaktadır .Dine Karşı Din’de bunlardan biri. Bahsettiğim eser İşaret yayınlarınıni Hüseyin Hatemi tarafından çevirisi yapılmış 1987 tarihli ilk baskısı…
Şeriati, dini;toplumun ekseni, yöneldiği yer, kalbi gibi görür. Her toplumunda ekseni,kalbi, onun temelidir der ve bunu onun dini kabul eder . Dinsiz bir toplumun olmadığını,olamayacağını ısrarla iddia eder.Bu anlamda tarihsel savaşımın din ile dinsizliğin değil de;‘din ile din ‘in arasında cerayan ettiğini dile getirir.
Dine, dini terminolojiye ezber bozan bir bakışaçısıyla yaklaşır. Okuru yer yer heyecanlandırır.Kurani gerçeklerle,kıssalarla başbaşa bırakır okurunu, tarihsel rollere, prototiplere öyle anlamlar yükler ki ;onlarla adeta cedelleşirsiniz ve onların karşılıklarını yaşadığınız dünyada gözlemlersiniz.
Yeri gelir Samiri’den ( din yöneticisi) dinsiz değil, yeri gelir Balam-ı Baur’dan(Hz. Musa zamanında Firavnun din adamı) bahsederek onların tarihsel misyonlarını günümüze taşır.Müşrik kavramına çok farklı bir anlam yükler :Allah’a ortak koşmanın yanında;’Mabudu çok olan ‘der ki daha önceleri kitabı okumama rağmen sanki yeni rastlamışım gibi beni heyecanlandırdı.
Din duygusu ve düşüncesinin tarihin her döneminde var olduğunu sadece İslam toplumlarında değil,bunun insanlık ailesinin bir sorunsalı olduğunu ısrarla dile getirir.Batılıların kendi şirk dinlerini temizlemek için uzunca yıllar savaşım verdiklerini dile getirirken İslam Toplumlarının düşünsel durumlarına eleştiri getirir ve der ki: Batı dünyasının tarihsel çabalarına karşın biz ‘tecrübeyle’ değil de ‘tercümeyle ‘ aşmaya çalışırıyoruz bu durumumuzu. Tam bir garabet örneği.Yani başkalarının başka şartlar altında yaptıkları deneyimlerin sonuçlarını aktararak bir yargıya varmak istiyoruz. Bu tesbitini de oldukça manidar buldum ki bu gece tevafuk mu diyeyim; Tv Net’te iftar konuğu olan Prof.İsmail Kara’nın Türkiye’de ki entellektüel düzeyi, İslami algıyı değerlendirirken Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kültürel damarın intikalini aktarırken sözü sosyal bilimcilere getirip; ’ülkemizde sosyal bilimcilere din gerekli mi?’ başlıklı çalışmaların yapılması gerekli tesbitini hatırladım ki; Ali Şeriati’nin düşünsel tesbitleriyle örtüşür buldum. Gene Şeriati yoksulluğu, yokluğu, yoksunluğu,alınterinin çalınmasını kader diye ele almanın, bunu alınyazımız diye kabul etmenin kaderimiz olamayacağının altını çiziyor aslında.Sözü Ebu Zer’e getiriyor ve diyor ki; ‘evinde ekmek bulamayanın,toplumdan zorla almaya kalkışmamasına şaşarım.’ Bu ifadeyi Batılıların
Proudhon’a (1809-1865 mülkiyet hırsızlıktır diyen ünlü sosyalist kuramcı.) maletmelerine karşın Şeriati; bu kadar ağır bir sözü o söyleyemez demişdir.
Gene Batı’da bir takım düşünürlerse bu ifadelerin yada hayata böyle bakışın,itiraz biçiminin ‘bir yerde bir adam öldürülmüşse suça katılmayanlarında eline kan bulaşmıştır.’ diyen F. Mihailoviç Dostoyewski’ye (1821-1881) atfederler ki; Şeriatı bunu reddeder.Şüphesiz bunları da insanlık dünyasının vicdanı olarak değerlendirir.
Son sözü, gene aynı zaman da kitabın da son sözü olarak Şeriati’ye kulak vererek bitirelim: ’bu sözün temsil ettiği dini, insanlığa ve halka karşı bu açıdan bakan bir dini, tarih boyunca yoksulluğu,statüko haline getirmeye ve korumaya çalışan din ile aynı saymak ve aynı yargıyı vermek, insafsızlık cehl-i mutlak, hem gülünecek hem de ağlanacak bir durum değil midir?’
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.