- 452 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Körlükler(-imiz)
Dalgın gözlerini, açık balkon kapısından uzaklara sabitlemiş, umutsuz bedeniyle çayını yudumluyordu. Radyoda haberleri dikkat etmeden dinliyordu. Geçen bir haberi yakalayan bilinciyle, “Paraya bak be...“ dedi. Önümüzde ki günlerde oynanacak olan ulusal maçlar için Futbol Federasyonu kesenin ağzını açmış ve galibiyetlere prim bedellerini açıklamıştı. En önemli maç, galibiyet halinde futbolcu başına 120 milyar primle Yunanistan maçıydı. Haberler devam ediyordu, o da çayını yudumlamaya… “Geçenlerde meydana gelen tren kazası bilirkişi raporu açıklandı.” diyerek, radyoda haberler devam ediyordu. Gerekli teknik donanımlar tamamlanmadığı için oluşan bu kazada suç oranları belirtiliyor ve suçlular hakkında uygulanacaklar merakla bekleniyordu. Yurtta ki sosyoekonomik düzensizlikleri teşvik eden eğitim, istihdam, vergilendirme gibi konularda yürürlüğe konmaya çabalanan kanunlar hakkında Sivil Toplum Örgütlerinin gelişmeleri yakından takip ederek, toplumsal huzur ve çağdaşlaşma hususunda hazırladıkları raporlardan söz ediliyordu. Ekonomik krizin aile içi sevgi sorumsuzluklarını derinleştirdiği ve çocuklar ile gençlerin artık sevgi eksikliklerini bilinçaltlarından kusarak anne ve babalarına karşı saldırganlaştığı da rapor ediliyordu. Ancak gözleri gören adam diğer haberleri duymadan, aklını primli maçlara ve galibiyetler halinde yaşanacak Milli Coşku’ya kenetlemişti. Okunan ve okunmakta olan haberler evin boşluğunda kayboldu.
Radyoda haberler devam ediyordu. Apollo 9’un şu an 73 yaşında olan astronotu Rusty Schweickart’ın, Avusturya’nın başkenti Viyana’da Birleşmiş Milletler yetkililerine göktaşı raporu sunduğunu duyunca çocukluk günlerinin o uzay yolculukları heyecanını anımsayıp, gözleri gören adam bilincini haberlere çevirdi ve dalgınlığından sıyrıldı. “Dünya, Birleşmiş Milletler düzeyinde göktaşlarına karşı ciddi önlem almalı, Dünya gezegenini fücceten hak ile yeksan eyleyecek bir dev göktaşının durdurulması ve dünyanın kurtarılması için insanoğlunun bugün yeterli düzeyde teknolojik imkâna sahip olduğunu…" raporunda belirttiğini duyunca, “Güzelim Türkçemizi de yok ediyorlar…” diyerek günlük işleri için radyoyu kapatarak evden fırladı. Kentin planına kafasındaki tüm karmaşa ile dağıldı. Bir büfenin önünden geçerken haftalarca devrederek olanaksız bir servet halini alan piyango çekilişinde kazanılacak miktarı gördü ve aklına evde kurduğu düş geldi. Yine dalgınlaştı. Kurduğu düşün içinde adımları kayboldu. Bu servetle neler yapılmazdı. Yaşanan ekonomik krizin olanaksızlıklarında sayısız senaryolar kurdu. Bir taraftan da ulusal kimliğiyle, Ulusal Futbol takımımızın başarısını düşündü. Tüm Dünya’ya ülkemizin adını duyacaktı. Gururlanma zamanıydı. Bayraklar ellerde kent turu atılacaktı. Tüm toplumsal ve küresel sıkıntılar ile bunlar için yapılan direnişler unutulacaktı. Bayrağı düşündü bir an, evin neresindeydi? Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’ndan beri balkona asmak için arıyor ama bulamıyor, bayram bitince de unutuyordu. Zafer Bayramı da geride kalmıştı. Eğer bulabilseydi asacaktı ama evin içerisinde bir türlü bulamamıştı. Neyse, bulunurdu nasıl olsa, bir yerlere saklanmıştı. Dalgın yürüyüşü bir sarsıntı ile bozuldu. İnanılır gibi değildi. Koskoca kentte bir adamla çarpışmıştı. Dalgınlığını değerlendirmeden haykırdı. “Kör müsün be arkadaş!“ Karşıdan, durumu hoş karşılayan yumuşak bir ses yanıt verdi. “Hayır, be arkadaş, kör değilim. Sadece gözlerim görmüyor.“ Gözleri gören adam özür dileyerek, gözleri görmeyen adamın ellerinden tutup ayağa kaldırdı ve üzerini elleriyle çırparak temizledi. Yol kenarında bir yükseltiye ikisi de yan yana oturdular. “Arkadaş sen düpedüz körsün. Neden gözlerim görmüyor diyorsun.“ Gözleri görmeyen adam gülümseyerek, sanki gözleri görüyormuşçasına gökyüzüne bakarak, “Bence körlük senin yaptığın, görmen gerekenleri görmeden, çevrende yaşananları yok sayarcasına, kendi dünyanın dekorunda dolaşmak...“
Gözleri gören adam, dalgınlığının sebebini anlatarak kör adamın kendisine hak vermesini sağlayabilmeyi düşünürken; gözleri görmeyen adam da, görülebilecek o kadar güzellik ve özellikle yalanları ayıklanıp da gerçekliği algılanması gereken yaşamda o kadar bilgi kirliliği varken, gözleri gören insanların bu duyarsızlıklarına şaşıyordu. Ayağa kalktılar. Birbirlerine iyi dileklerini sundular. Yaşamlarını sırtlarına alarak birbirlerinden uzaklaştılar. Gözleri gören adam, gözleri görmeyen adamın bastonunu yerde unuttuğunu fark edince, sorumluluklarını unutmadığını belirten af dolu bir sesle bağırdı. “Gözleri görmeyen arkadaşım bastonunu unuttun.“ Gözleri görmeyen adam arkasını dönerek gülümseyen bir sesle “Teşekkür ederim arkadaşım. Bir taşa takılmak, bir çukura girip sendelemek veya birinin bana çarpmasıyla düşmek için sanırım gözlerimin görmemesi şart değil. Nezaketsizliğin sıradanlaştığı günümüzde, görüyorsun bunlar çok doğal. Baston sende kalsın. Haberlerin süslü yalanlarına kanmamak için sanıyorum bastona ihtiyacın olacak…“
Sevgiyle.
N.Savaş GÜNDOĞDU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.