- 602 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Aşkhane...
...ve Adem (a.s.), Havva anamızı istedi!
Yanmak için korkuyorsan dur, gitme! Yanmamaktan çekinmiyorsan gel, gitme! Aldığın her nefes gibi aşk, sev onu, sevmezlik eyleme!
Anlatmaya Çalışırken…
Gözlerim ecdadın rüyasında. Sonrası deniz ve ‘İstanbul’ . Delişmen arzularımızın çıkmaz sokağında bir ‘sevgi’ ve şehrayinlerde aziz her kul. Bayramın ilk sevinci kadar ak, bir çocuğun avuçlarında eriyen bayram şekeri; şakaklarımızı susuz kaldığımız günlere cam kırıklarımızla beraber karıştırdığımız bir an:
-‘Aşk, şimdi yelesini toprağın altına saklamış aslan kadar garip!’
Aşk’a aşk olsun!
Yeniden başlamalara gebedir her aşk, yeniden ölmelere. Ama hiçbir sevgiye başlamadan bitmek için yanaşmaz aşk. Uçurumlarda yürünmeden, kanatlarımız yaralı dahi olsa her defasında; ‘aşk, yosmaların gönlünde bereketlenir’, sokaklar yaşadıkça! Tuhaf ve kışkırtıcıdır, bu yüzden sevilir. Anlamsız gelir çoğu zaman, anlamsız ve de tehlikeli. Çünkü her aşk gitmelere gebedir, başlamayanlar hariç tabi ki!
Aşk’ın Kanayan Yarasına Dokunmuşken…
Hiçbir kimse affedilmez, geçmişten bugüne taşlanır herkes. Ama insan unutur çoğu zaman. Herkes, yüreğine keder bıçağını kendi eliyle saplar. Sanrıların komedyasına girişlerde, geçmişler saklıdır. İnsanın becerisizlik üzüntülerinin zikrini yapan cemaatleri vardır. Derin hatıralar, bu delişmen hasret içinde hiç çekinmeden acı çekmelere başlar. Aşkın kaderinde, mayasında bu vardır. Saklanmış ne varsa yüreğin saklı odalarında, asla aşk bunları göstermekten çekinmez.
Aşkın Mukaddimesi Yoktur!
Aşk titretir. Solar yüzünde insan. Kırışıktır, kırışık yapar ona bağlananları. Ama titreten yanında, küllendiği yerde, zorda olsa, kaçak da kalsa bir şeyler adına; yeni başlangıçlara gebedir her zaman. Bu yüzden mukaddimeye ihtiyaç duymaz. Âşık, aşk olma halinde çoktan âşıktır zaten. Vücut onu istemez, gönül talep eder. Sonrasıdır tatminkârlık. Evvelde aşk biler tüm gezgin kalp bıçaklarını, sonrasında tenha bir mabette, karşılık bulamadı mı intihar eder sessizce. O yüzden, küf tutmuş aşk bulunmaz, kanatılır sadece ve o yüzden aşk yine, tekrardan, kanatır yüreği, geçmişi yokmuşçasına dillerde.
Aşk, Umuttur!
İnsan severken çırılçıplak olabilmeli. Eğer bir insan tüm kirlerinden arınamıyorsa ve hala başka hayaller kuruyorsa, aşk solgun bir çiçek kadar hüzünlü kalır dünya bahçesinde. Aşkın kanayan eli, lalenin dilbeste olunmuş hikâyesi kadar latiftir. Eylül ellerinde ardı sıra sokaklarda yalnızlıktır, acıdır; ama âşık, bu kahredici ızdıraplar sonrası aranan yalnızlığın bamteline dokunabilen cesur bir yürektir. Bu yüzden aşk, hep umuttur. Sonunda gitmelerin olacağını bilse bile gönül, denemeden hiçbir şeyi öğrenemez. Kaderin cilvesinde iradi seçilmişlerin yanlış tezahürlerini anlaşılır kılan sıfatları izah etmeye gerek kalmadan, aşk çoktan rüzgârını kapıp gitmiş olsa da başka şehirlere, âşık istedi mi, aşkın olduğu yerde saadet doğar. Aşk, acı gibi gözükse de, aslında yaşanıldı mı, anlaşılır ki; uhrevi hayatın dünyaya İlahi bir armağanıdır. Bu yüzden çoğu, umuttur aşk!
Büyüme Masalına Girerken…
Uçurtmalarımız artık serbesttir ve biz de koşup, dizimizi kanattığımız sokaklardan artık asil bir insan ruhuyla geçip dolaşırız. Kimimiz Helen olur, kimimiz Paris. Ama bildikçe ve de gittikçe acıtan bir sancıya ait olur bazı yanlarımız. O da ‘büyümektir’. Ustadır, ustaca bir yangın çıkartır hektarı belirlenemeyecek kadar geniş gönül deryasında. Bu masalda, baskıların ve kaygıların yeri büyük yer kaplar. Ancak aşk, küreselleşen dünyaya inat, bir gönlü, sadece bir gönle bağlar. Siyah inciler gibi yaşanırken yüreğin sancılı kan değişimleri, kâbusun elif hareketinde, anarşist bir eylem başlar istenmeyen çılgınlıklar sonrası. Ama aşk, kan içinde, ter içinde ve de en önemlisi hayatın bitme endişesi içinde, dudağına rujlarını sürüp de, yüzüne fondöten yapmış bir sahtekâr değildir! Aşk, acısıyla gelir ve de büyümelerde belli eder kendini. Sevmez çoğu insan onu esasında, ama ondan kopamazda. Ruhun bedene sığmayan yamaçlarında, yanık bir ağıt gibi karalar basar kelimelerin yeminlerine ve de korkuların marşları çalınan tezgâhçı ayrılık elleri tarafından, onun adına buğularla isyanlara sürülür. Ama aşk yine, aşktır, sever kavuşmaları; kabul etmez kaçmayı ve de sevdiğine bağlı kalır uzun bir süre sözleri.
Ve Aşk…
Korkutsa da, yıldırsa da insanı; aslında o kainat kraliçesinin rüyasıdır. Sevmeyi bilenler onla yaşar ve korkmaz onunla olmaktan. Aşka küçük düştükçe, aşka öldükçe insan, aslında büyük destanlara doğar her gün. Çünkü aşktır, itirazsız yaşamayı sever her zaman.
Aşkhane... Yazısına Yorum Yap
"Aşkhane..." başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.