DERSIMIN KAYIP KIZI
NERİMAN TEYZE
Bir şekilde izi bulunmuştu ve önceden randevu alınmıştı. Halasının oğlu kapıyı çaldı. Bir an duraksadıktan sonra telaşla seccadeyi sakladı. Namazını az önce kılmıştı. Kapıyı açtığında onu karşısında gördü.
Günler öncesinden fısıltı gazetesi işlemiş. Üvey babası olan bir subayın Dersim’in bir köyünde bir kız çocuğunu evlatlık ettiği kulaktan kulağa yayılmıştı. Yaşıtı çocukların söylemleri ve tavırlarından, o evde evlatlık olduğunu öğrenmişti. Hatta Kürt ve Alevi olduğunu diğer çocuklar tarafından dışlanmayı da yaşamıştı. Oysa fare yavrusu kedi yavrusu ile süt içer. Kurt yavrusu kuzuyu besler... Gel gelelim doğada bile var olan bu uyum insan hayatında nerede yer alır?
İNSAN
Şu koca evrende çürük bir diş gibisin
İyileşmez bir yara bir irinsin
Uzun uzun halasının oğluna sarıldı, ikisinden de yağmurlar boşaldı. Beni sordu ... Hısımız dedi hala oğlu. Ana tarafı bizim ordan sürgün. Bu sürgün lafı da bana hep cuk oturdu. Baba tarafı Türkmen Alevisi müzmin Osmanlı sürgünü. Benim hayatımsa hepten sürgün...
Salona geçtik. İyi döşenmiş bir zengin evi. Koltuklar, dolaplar son derece şık ve hepsi yeni. Birden aklıma Avrupalı ve Türkiyeli zenginlerin, fakir ülkelerde ya da çocuk yuvalarında evlat edinmeleri aklıma geldi. İlk işleri çarşıya götürürler yeni elbise alır ama üstünde garip durur: Yakışmaz: Oyuncaklar alırlar uçaklar, arabalar trenler vs.. hemende sorarlar mutlu musun? diye. Çocuk sahte bir gülücük atar. Kimse okuyamaz o çocuğun gözlerini, yüreğini: Burda da durum aynı idi. Birde sormazlar mı her şeyin var daha ne istiyorsun? diye. Her şeyinizi alın bana kimliğimi verin. Çocukluğumu verin. Tezek kokusu istiyorum. Alıç ağacından düşeyim dizim kanasın. Dağların arasında yankılanan kürtçe bir uzun hava istiyorum...1970’lerin başı olduğu için benim sırtımda parka var, o sıralar aranan devrimcilerin bütün sokaklarda resimleri duvarlara asılı ve adları şehir eşkıyasına çıkmış. Bir an huzursuz olduğunu sandım bana bakışlarından.
Hala oğlunun etrafa dikkatli bakmasından anladı. Güçlü kadın içgüdüsü... Yavaş bir sesle: "Çocuğum olmadı" dedi.
Olsa adını ne koyacaktım ki !.. Ve o an iki gözü de yere döküldü. Perçem bakışlı Alevi Kürd kızının ve kadınlığın iki ucuda yaşanmamış.. O anda sanki yer yarıldı ben içine girdim!..
Zamanı hangi sayıya bölsem
Acının yüz ölçümü çıkıyordu
Her taraf hüzün tabelası
................
Önüne diz çöksem
Alsam ellerini avuçlarıma
Öpsem... öpsem...öpsem...
İnsan olduğumu anlar mıydı?
Bilinç dışı bir parçaydı ortada dolaşan. Konuştuğu dil ve vücut dilinin evrenselliği. Her insanı kendi diline çevirir gibiydi. Gözleri düş yorgunu kafese konmuş bir kuş. Kendinden bile sakladığı şeyler vardı. Hayat adına verilen bütün çekler karşılıksız çıkmıştı. Göz yaşlarının bile dindiremediği üzüntüleri vardı. Ömründe bile duymamış bir kere umudun ayak seslerini. Elinde kalan bir tek hayatın darasıydı. Sadece bir kere güldü. Tebessüm dudaklarında asılı kaldı. Yüz yıllık hasret bir an olsun gamzesiyle barıştı. Bir kere bile olsa soyunmadı gözleri? Kimbilir içinde kaç ve nice bölmesi vardı? Ey özgürlük bir kişilik yer istiyorum!..
Sanki farklı dünyalarda, farklı resimlerde yaşıyor gibiydik. Munzur desem hatırlar mıydı suyun belleğini? Bir çocuk, yüzme bilmeden kendi iç denizinden boğulmamak için, dev dalgalarla savaşmıştı. Tutulmamış bir el, yıldızlar bile el ele tutuşurlar gecenin karanlığında ve bulutlar, rüzgar onları ayırmasın diye. Yirmi dört ayar bir yalnızlık işte! İlk bakışta anlıyordu insan yüzündeki tenhalığı... Dibe vurmuş bir hayat, ölümle bile dost olur. Bu kadın yamamıştı sanki dünyanın yırtıklarını...
Ey diyet
Hâlâ onur mu istiyorsun?
..................
Hayatı hamiline yazılı, acıların kadını öldüğünde. Gözleri açık kaldı. Nehirlerin dağlara küstüğü yere baktı.....
EY MUNZUR
Suların
kayıp bir çocuğun gözyaşları kadar çok mu?
Kayıp bir çocuğun göz yaşları kadar soğuk mu?
FEVZİ KÖK
YORUMLAR
''Yıldızlar bile el ele tutuşurlar gecenin karanlığında ve bulutlar,rüzgâr onları ayırmasın diye'' İşte ayrılık böyle bir şeyken minicik bir kalp nasıl dayanır bu acılara...? Koparılıp köklerinden, savrulması uzaklara yazgı mıdır?
Oysa ki gökkuşağının renklerinde salınmalıydı uçurtması...Ve asla üşümemeliydi sol yanı.
Güzel bir paylaşımdı Dost. Saygımla.
Ne kadar gerçek ve ne kadar acı; gerçekler hep acıtır insanı,yaralar, saramazsın yaranı, örtemezsin acıyı ve uzanamadığın elin yanar...
İçinden çokça acı şiir çıkabilecek kadar güzel aktarılmış bir(bin) hayat kırığı.
Bunu bir dergiye gönderip çokça kitleye ulaşmasını sağlamalısın Can
Sevgiler gönderdim yüreğine