İsteklerin Esiri Olmak (ÇGD 2007 yerel medya makale ödülü)
İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özellik, akıl sahibi bir varlık olmasıdır.
İnsan, Latince ‘Homo sapienstir’ ismiyle adlandırılır ve anlamı ‘akıllı adam’ demektir. Dünya yüzünde bilinen tek düşünebilen canlı insandır. İnsanın bu tanımı günümüzde daha da gelişerek ve ‘düşünen canlı’ tanımını aşarak, düşündüğünü düşünebilen, düşündüğünün farkında olabilen canlı olarak daha da genişlemiştir.
İnsan, akıl sahibi olmasının verdiği avantajla kendini diğer canlılarla eşitlemiş hatta bu avantajını daha da iyi kullanmaya başladığı zaman diğer canlılara egemen olmuştur. Bütün doğayı kendi menfaati doğrultusunda kullanmış ve onu kendisine hizmet eden bir yapıya dönüştürmüştür.
İnsanı aklını kullanmaya iten en büyük etken bilinmeze olan merakıdır. İnsan bu bilinmezleri anlamlandırmaya çalışmış, onları çözmek için çeşitli yollar denemiştir. İlk önce aklını yine kendi aklı ile sınırlamış kendini bilinmeze tutsak etmiştir. Bilinmezleri daha da bilinmez yaparak onları yüceltmiş en önemli üstünlüğü olan aklını bilinmeze esir etmiştir. Bu esir etme bir süre sonra çaresizliğe dönüşmüş, bilinmezleri açıklamak için başka bilinmezleri icat etmesine ortam hazırlamıştır.
İlkel dinlerin ortaya çıkışının nedeni de insanın bilinmeze karşı olan çaresizliğidir. İnsan akıl ile açıklayamadığı sorunları kendi dışında olan bir varlığa bağlayarak bu bilinmezleri onun aracılığı ile açıklamaya çalışmıştır. Güneşe, aya veya herhangi bir canlıya doğa üstü vasıflar yükleyerek onu tanrılaştırmış hatta ona kurbanlar adayarak ona karşı zorunlu olarak hissettiği görevlerini yerine getirmeye çalışmıştır. İnsan aklının belki de en güzel ürünü olan ‘felsefe’ ortaya çıkmaya başladığı anda bu bilinmezlik karmaşası çözülmeye başlamış tanrıların yerini ‘akıl’ almaya başlamıştır.
İnsanın aklını kendisine rehber etmeye başlaması, ilerlemesi ve doğaya egemen olması için bulunmaz bir araçtı. Bu aracı dikkatli kullanmasını bildiği için diğer canlılardan farklılaşarak doğanın en güçlü varlığı oldu.
Felsefi faaliyetlerin artması ve felsefeye önem verilmesi insanlığı her basamakta daha da geliştirdi egemen varlık olarak onun bu dünyanın hakimi yaptı.İnsanın aklını kullanarak doğaya hakim olması, getirdiği olumlu sonuçların yanında olumsuzlukları da beraberinde getirdi. ‘Küresel ısınma’ dediğimiz olgu bu hakim olma isteğinin en önemli sonucudur. Ve bu sonuç o kadar ciddi bir tehdit ki en güçlü varlık olan insan bile bunu engelleyemeyecek duruma geldi. Küresel ısınmayı durdurmak yada tamamen ortadan kaldırmak imkansız hale geldi. Artık yapabileceğimiz tek şey onu yavaşlatmak veya yaşanabilecek başka bir gezegen aramaya başlamak!
İnsanın egemen olma isteği onu kendi duygularının esiri yaptı ve aklını bu egemen olma isteği işgal etmeye başladı. Bu da felsefenin sonunu getirmeye onun amacından sapmasına, isteklerin hakimiyetine girmesine neden oldu. Bu durumda bilinmezleri isim değiştirerek yeniden karşımıza çıkardı.
Bilinmezin yerini insanın bu doymak bilmeyen egemenlik arzusu ve ‘faydacılık’ dediğimiz felsefi icat almaya başladı. Bir felsefi akım olarak karşımıza çıkan bu faydacılık akımı, felsefe tarihinin ‘kötü çocuğu’ haline dönüştü.
Bu kötü çocuğun meyveleri ise insanlığın sonu olarak karşımıza çıkıyor. Küresel ısınma her yanımızı kuşatan bir tehlike olarak gün geçtikçe hayatımızı daha da yaşanmaz hale getiriyor.
Diziler veya magazin programlarına verdiğimiz önem kadar küresel ısınma ile ilgilensek ve ona karşı önlem almaya, onu yavaşlatmaya çalışsak belki insanlığın sonunu biraz geciktirebiliriz.
Sevgi ve saygılarımla.