- 832 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
KORKAK (3)
KORKAK
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Aradan günler geçmiş, babamın görev icabı çok seneler önce bulunduğu şehirde komşumuz olan Cemal Amca ve kızları ziyarete gelmişlerdi.. Bu kızların daha sonra görümcem olacağını kim bilebilirdi ki? Cemal amcanın eşi Emine Teyze vefat etmişti… Cemal Amca’nın birde oğlu vardı Tahir, benden 5-6 yaş büyüktü… Bu arada unuttum yazmayı daha önce birlikte olduğum, bana ilkleri yaşatan O’da benden 4 yaş büyüktü…
Görümce adayları ile zaten eskiden arkadaştık, onlar bize geliyor ben onlara gidiyordum,
Bu arada Tahir’in askere gideceğini öğrendim… Kolej mezunuydu Tahir… Onu Subay elbisesi içinde görünce işte aradığım adam dedim… O’ nunda gönlü varmış meğer…Klasik kız isteme verme merasimlerinden sonra Tahir’le nişanlandım… Askerden dönmesini bekledim , bir bayram günü de evlendik Tahir’le… İlk yıllarımız çok iyi geçti, önce oğlum Arda, sonra kızım Saba doğdu… Türk Sanat Müziğine tutkumdan dolayıda kızımın adını Saba koymak için çok uğraştığımı da ayrıca belirteyim.
Bu arada bende boş durmuyor, bir yandan iyi bir ev hanımı olmaya çalışıyor, kişisel gelişim kurslarına gidiyordum… Annem becerikli bir insan değildi, bana da fazla bir şey öğretememişti, tamam yemek yapıyordum ama lezzetli değildi… Yemek, pasta, börek, moda gibi kurslara gidiyordum.. Bir gün Tahir’in beni aşağılayarak konuştuğunu fark ettim, halbuki tam bir kadındım, iyi bir anne, kocasını seven, tabuları olmayan, karşısındakini mutlu eden tam bir kadın… Sorun benim diplomadaydı… Tahir iki yabancı dil biliyor, İngiltere’de mastır yapmıştı… Bir Finans kuruluşunda da üst düzey yönetici olmuştu… Gittiğimiz yemekli toplantılarda Tahir’in mesai arkadaşlarına bakıyordum pek zeki değillerdi… Ama hepsi üniversite mezunuydu, en az bir yabancı dillerdi vardı… Ben ise Üniversite imtihanına bile girmemiştim,… Karar verdim Üniversite okuyacaktım, bu kararı verdiğimde oğlum Arda daha bebek, Saba ise doğmamıştı… Hiç kimseye belli etmeden Üniversite hazırlık kitabı satın aldım… Türkçe ve Sosyal Bilgiler konularını okuyarak yapabilirdim, ama fizik, matematik, kimya çok zordu…
Tahir’e konuyu açtığımda güldü, pis pis sırıttı , o sırıtışı hala unutamam .. Önce yapamazsın diye alay etti, sonra razı oldu… İlk o zaman geldi aklıma O… O beni teşvik ediyor, yaparsın diyordu, ama kocam olacak salak beni engelliyordu… O zaman yeni açılan Açık Öğretim Fakültesini kazan yeter diyordu, Özel olarak fizik , matematik, geometri dersleri almaya başladım, temelim yoktu, ama baktım yapıyorum, asıldım derslere, İTÜ İşletme bölümünü kazandığımda her kez şaşkındı, Allah’ta yardım etmiş, attığım 8-10 matematik ve geometri sorunun cevabı doğru çıkmıştı.. Üniversitesi kazanmama en çok annem ve babam sevinmişti, ilk üniversiteli çocukları olacaktım, kardeşlerim de okumamıştı..
İşletme Bölümünü bitirmiş, bir finans şirketinde işe başlamıştım… Para kazandıkça Tahir ile ilişkimizi sorgulamaya başladım… İlişkimizde bir şey eksikti, heyecan yoktu… Gün geçtikce Tahir’i daha iyi tanıyor O’nunla kıyaslıyordum… Tahir yalak, fazla konuşmayan, konuştuğu zaman alçak sesle konuşan, girdiği toplumda fazla dikkat çekmeyen, güçlünün dalkavukluğunu yapan bir mizacı vardı.. O ise dikkat çeken, kendisini dinlettiren, etrafındakilerle pozitif bir sinerji yaratan, entelektüel, gündemi yaratan veya değiştiren di, çevremdeki Erkeklerle de kıyaslamaya başladım O’nu … Hepsinden üstün geliyordu bana göre… Geçmişimi sorgulamaya başladım önce O’na haksızlık yaptığımı anladım… O bana hiç yalan söylememişti, bana destek olmuştu, beni teşvik etmişti.. Önce bana yazdığı ilk mektup geldi aklıma, hani bu işin olmayacağını belirten mektubu, sonra diğer tüm mektupları sakladığım geldi aklıma … Sanki yeni bir mektup bekliyorcasına hafta sonunu zor ettim, kardeşlerimi çok özlediğimi bahane ederek Eskişehir’e gittim… Gar’da trenden inip eve gideceğim o kısacık an sanki asırmlar gibi geldi bana, Eskişehir’i bir başka gördüm o gün, Porsuğun yanından geçerken, onunla bindiğim kayık sefası geldi aklıma, kayık kiralayıcısı Adem Baba vardı, "-yüzme bilmiyorsan binme, ama bin yanındaki delikanlı bu sulara vermez, kurtarır seni" demişti... Gözlerim doldu, ben sulara vermemişti ama, başkası ile evlenmemede engel olmamıştı, PİS KORKAK !
Sakladığım yerde mektuplar yoktu, anneme sordum… Annem’den hiç beklemediğim bir tepki aldım,,”-Ne yapmak istiyorsun? ” diyerek üzerime saldırdı, elinden zor kurtuldum, dövecekti beni.. Özlemiştim O’nu … Kokusunu… O mektuplar atıldıysa yapacak bir şey yoktu…
Gece çocuklarım Arda ile Saba annemlerin odasında bende en küçük kardeşimin odasında kalıyordum, babamda annemde seviyordu torunlarınla yatmayı.. En küçük kız kardeşimde artık büyümüş ortaokula gidiyordu, annemle olan sabahki tartışmaya şahit olmuştu. birden “- Abla ben senin gibi yapmayacağım” dedi, anlayamamıştım. Temizlik yaparken mektuplarımı bulduğunu, çocukluğundan dolayı hepsini okuduğunu ve sakladığını söyledi bana,”:- ben olsam onunla evlenirdim” dedi, çok mu belli olmuştu onu özlediğim acaba ? Mektupları bana verdiğinde dünyalar benim olmuştu… Sabaha kadar mektupları okudum, lambanın yandığını görerek odamıza gelen annemden zor sakladım mektupları.. Perdeyi araladım, evimizin önündeki elektrik direğinden gelen ışık ile okudum tekrar tekrar, sindirerek … Hayret o zaman fark etmemişim , mektuplar bu günleri anlatıyordu, “el ele yürümekten” bahsediyordu “ hiç birimizin önde olmadığı”, “birlikte bir dünya kurmaktan” bahsediyordu, Halbuki ben Tahir’in kurduğu dünyada yaşıyordum.. Bir defa daha haksızlık yaptığımı anladım O’na ; gözümde tütüyordu artık, her şeyi ile… Bana ismimle hitap etmezdi, ya “canım” derdi, ya da “küçük çilli kız”, o zamanlar kızardım ona , şimdi anlıyorum ki beni ilk gördüğü gün seviyormuş, sabaha kadar ağladım o gece, düşündüm en son yine O ağlatmıştı beni.. …O’nu düşünmeye başladım artık… Nerededir, ne yapar ? çok merak ediyordum..… Bu arada Tahir’le olan ilişkimiz bitmiş, odalarımızı bile ayırmıştık evliliğimizin onunca yılında…
Geceleri yemeğimizi yedikten , çocuklar yattıktan sonra odama çekiliyordum, kitap okuyor eve getirdiğim işleri bitiriyor, sonrada uyuyordum… Ufak’ta bir televizyon almıştım, sesi yetiyordu bana, bazı akşamlar iş arkadaşlarım ile dışarı çıkıyor veya iş yemeklerine gidiyordum, o yemeklerde alkol almaya başladım ufak ufak… hoşuma gitti, karamsarlığımı kaybediyor, neşeleniyordum veya hüzün kaplıyordu içimi… Niçin evde daha fazla içmiyorsun, sarhoş olmuyorsun diye sorguladım kendimi, Artık Cuma ve Cumartesi gecelerini iple çekiyor, Cuma geceleri Mustafa Keser’in programını , Cumartesi geceleri de TRT3 deki şarkı programlarını kaçırmaz oldum, fovari şarkım Mustafa Keser’in Tutkusu idi.. Cuma günü bir büyük rakı ile soğuk mezeler alıyor, sabaha kadar oturuyor iki gecede içiyordum rakımı… Artık Tahir ile neredeyse konuşmuyorduk… Çocuklar etkilenmesin diye belli etmiyorduk, Allah’ı var o konuda Tahir’de çocuklarımızı çok seviyordu… İçtiğim geceler hep geçmişi sorguluyor, benim bu günlere gelmemi sağlayan O’na yaptığım haksızlıklar geliyordu aklıma ve her seferinde yaşadığıml sevgisizliği de etkisi ile ağlıyor, ağlıyor , ağlıyordum sabaha kadar.. Düşünüyordum, bana yalan söylememişti, şiddet kullanmamıştı, ayrılırken bile… Sadece çok sevdiğini söylerdi, bana tatlı güzel süprizler yapardı… Niçin O’nu terk etmiştim o zaman ?
Eskişehir’e her gittiğimde Hamayolunda, İstasyon Caddesinde, Atatürk Caddesinde , Kızılcıklı Mahmut Pehlivanda saatlerce gezinip ortak bir tanıdığımızı arıyordum… Ama yoktu… Bu arada Arzu’da evlenmiş, bir kızı olmuştu.. Arzu bana kızgındı, görüşmüyordum onunla, geçmişimi bilen bir tek o vardı… O’nu silmek için Arzu’yuda silmiştim… Bir gün çocuklarımı alıp, Arzu’nun evine gittim.. Hoş karşıladı beni… Konuyu O’na her getirmeye çalıştığımda Arzu konuyu değiştiriyordu… En sonunda patladım … O neredeydi, ne yapıyordu… Arzu’da bilmiyormuş, ama öğrenebilirmiş, bu arada Arzu Babamın O’nu gördüğünü annemden öğrendiğini söyleyince dünyalar benim oldu… Eve gittiğimde annemi odaya çağırıp, güzelce konuştum, aslını öğrenmeliydim… Annem önce çok kızdı, sadece meraktan sorduğumu anlayınca anlattı… O da fazla bir şey bilmiyormuş, aslında… Babam’da bu arada siyasete girmiş, partinin yönetimindeydi... 1988 yılında gittikleri Ankara’da karşılaştıklarını, Eskişehir’liler olarak Gençlik Parkında otururken yanlarına geldiğini, farkına varmadan hemen yanındaki sandalyeye oturduğunu, her zamanki gibi dikkatleri üzerine çektiğini, çok konuşkan, nüktedan, hoş sohbet, arkadaş canlısı olduğunu, Eskişehir’den onu tanıyanların O’nu çok sevdiğini, hatta bu sevgiye de biraz şaşırdığını, ilçeden aile dostumuz olan, O’nun bir arkadaşının kulağına bir şey söylediğini, kızararak müsade isteyip kalktığını, O’nun muhtemelen yanında oturan şahsın benim babam olduğunu söylediğini anladığını, bu arada da işsiz olduğunu öğrendiğini söyledi bana… İşsiz olduğunu öğrenince yıkıldım… Evlenmiş miydi ? niçin işsizdi ? Öğrenmeliydim. Ama öğrenemiyordum… O’nun memleketinden kim ile tanıştıysam, utanmadan soruyordum, ama tanıyan yoktu… Bir iş görüşmesi için gittiğim Ankara’da O’nunla aynı evi paylaşan Güven’i gördüm… Hani nişanına gittiğim Güven.. Heyecanla yanına gidip sordum, sadece evlendiğini , adresini vs veremeyeceğini söyledi bana… Her ihtimale karşı telefon numaramı ve adresimi verdim ona… Çok sonraları öğrendim ki Güven bu karşılaşmadan hiç bahsetmemiş ona…
Bu arada yıllar geçiyordu… Çalıştığım finans şirketinde yükselmiş şef olmuştum.. Çalıştığım işyeri büyük bir işhanın ikinci katıydı.. bizim üstümüzde de başka bir finans şirketinin bürosu var… Biz yaz günü öğlende asansöre bindim işyerine çıkacağım o kokuyu aldı burnum, O’nun özel olarak yaptığı “Beyaz Zambak ve Jülyet Kolonyasının" karışımıydı o koku, nerde olsa tanırdım… Acaba buradamıydı, izimi bulup, ziyaretime mi gelmişti, odama gidene kadarki o yarım dakika bir asır gibi geldi bana, koşarak odama gitmem personeli şaşırtmıştı, ama kimse yoktu, beni arayan, yanılmışım meğer, kapıyı kilitledim, ağladım uzun zamandan sonra ilk defa… Halbuki ne kadar ihtiyacım vardı O’na ….
Bu sefer Ertesi gün akşam iş çıkışında koridorda duydum O kokuyu… Eminim… Bakındım, bekledim ertesi gün işhanın kapısında kimden geliyor bu koku diye, ama tespit edemedim, aralıklarla iki üç defa daha duydum o kokuyu aynı günlerde, sonra kayboldu o koku…
Artık terfi etmiş, seksiyon müdürü olmuştum, Arzu’yu arıyordum sık sık, bir iz bulabildi mi diye, ama nafile, bilenlerde söylemiyormuş ?
1999 yılının sıcak bir Haziran günü izindeydim Eskişehir’e gitmiştim, günlerden Cumartesi, Arzu ile geziniyorduk… Akarbaşından İstasyona doğru yürüyorduk, çocuklar yanımızda, niyetimiz Yalaman Adasında bir tur atıp, hava almaktı... Tam Orman İşletmesinin önüne gelmiştik ki içeriden o sıcağa aldırmadan, ceket giymiş, gıravat takmış yaşlı biri çıktı… Arzu birden bağırdı “tamam, bulduk işte” Şahısın yanına gidip kendini tanıttı, O’nun telefonu olup, olmadığını sordu… Adamı bende tanımıştım, ondan yaşça çok büyük bir arkadaşıydı, O’nunla ilişkimizi biliyordu, babamı da tanıyordu, beni görünce önce tereddüt etti, sonra hınzırca gülerek sevinçli bir şekilde verdi telefon numarasını, hemen telefon etmeliydim.. Ama çocuklar vardı … Çocuklara yalnız başlarına gitmelerini önererek, ceplerine de biraz fazla harçlık koyarak eğlenmelerini önerdik… Çocuklar bir şey olduğunu anlamıştı ama, ne olduğunu bilmiyorlardı…
Arzu’nun evine zor attık… Ben ararsam ne olur bilemezdim, evlendi ise eşi mi açardı, kendisimi, telefonu kapatır mıydı ? Cesaret edemedim.. Arzu aradı onu, bunca sene sonra tanımıştı sesinden… kısaca hoş beşten sonra benden bahsetti Arzu, tepkisini anlamak için, tepki vermemişti… Benim yanımda olduğunu söyleyerek telefonu bana verdi, ilk gün ki gibi ayaklarımın titrediğini, nefes alamadığımı hatırlıyorum… Sevindiği sesinden belliydi… Ama tamamen metalik ve duygusuz bir sese dönüştü sesi… Evlendiğini iki kızı olduğunu söyledi sadece, işinden, eşinden falan bahsetmedi, belki de işsizdi, soru da sormadı, sadece telefon numaramı ve arayıp, arayamayacağını sordu kibarca … Ben anlattım iki çocuğum olduğunu, bir finans şirketinde çalıştığımı, değil gündüz, günün her saatinde arayabileceğini, ziyaretime gelebileceğini, İstanbul’a gelirse misafir edebileceğimi söyledim ona, tepki vermedi hiç…
Evet bu bölümü de burada bitiyorum… Bakalım daha neler yaşamışım… Merak edeniniz var mı?
YORUMLAR
evet yadırgıyoruz evliliğin tabu olduğunu öğrendiğimizden
sade bir dil objektif bakış harika
aslında evlilik içindeki irdelenecek konular ile okuyucuyu karşına almak yerine
haklılığınızı onaylatmalıydınız.. belki aynı sebepten özele girmediniz ama
her evl bilir ki evliliklerde problemler büyürçç siz sadece konunun engellemek yok saymak ve efelenmek hatta hakir görmek açısından anlatmışsınız.. cinselliğe girmemişsiniz.. slak belki bunu ifade içindi
tebrikler
ABLA BAK O ÇOCUK BANA BENZİYOR ŞU AN GÖZLERİM DOLDU ABLA BEN DE ONA DEDİM AYRILIRKEN DEDİM BEN SENİ ALDATTIMI YALAN SÖYLEDİMMİ ÇOK ARARSIN BENİ BEN ONU YANAĞUINDA ÖPERKEN DERDİ Kİ BANA BİTANEM SEN NE KADAR İÇTEN ÖÜYON ABLA ÇOK SEVİYODUM ABLA NİYE EVLENDİN TAHİRLE AKILSIZ ABLAM HERŞEY PARA GÖSTERİŞMİ AH ABLA AH
chat_in_fb tarafından 1/23/2012 8:24:37 PM zamanında düzenlenmiştir.