- 537 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bağıntı 2
2-]Yani toplumdaki giyinişin, topluma karşı sorumluluktu bir taşınması vardır. Oysa inanca dek taşıma giyinişin ve eylemlerin, topluma ya da bir başkasına hiçbir gretirisi, götürüsü yoktur. Halbu ki o gün sizler, örtünmüşseniz ya da örtünmemişseniz; bu açık kapalı tavrınızdan ötürü topluma denk düşer bir aksamaya ilişkin, hiçbir mesaj alamazsınız.
Sizin pilot giysisi içindeki görünüşünüz keyfilikle ve inanç nedeni ile değil de; nesnel nedenlerden ötürü, toplumsal bir ilişkilenişe denk düşer olacağından; eğer o gün pilot giysisi giymemiş iseniz toplum bu eylemden bir boykot mesajı alır ve kaygılanır.
Hatta o gün uçakların kalkmayacağını, uçaklarla yürütülen işlerin arap saçına döneceği kaygıları başlar. Aksamaların, topluma çok zararlar verceği aşikardır. Sizin kilisede mum dikmeniz ya da örtünmeniz, toplumu etkileyen bir anlayış ve sorumluluk değildir. Kimseye fayda vermez. Ancak inanca dek, Tanrı’ya dek bir sorumluluk anlayışınız olacakla, özel yaşamda hoşgörüce edip, yaşanır.
Hatta bireyler isim ve iş kokartlarını üzerinizde taşımaları dahi ön görülüşle biyolojik kimliklerinizi tanıyan sistemler içinde topluma girersiniz. Bunların bir insan hakı olup olacağını; ya da toplumun demokratik bir tavırı olup olmayacağını düşünen, bir yargı içine koymak, aklen malüllüktür.
Ancak bu kullanımların, aksayan; öznel amaca kaydırılan, zararlı olan yanları demokratik tavırla tartışılır; sürdürülür; veya sürdürülmez; veya rehabilite edilir oluşlarla, sürdürülebilirliğine kararlar verilir.
Demokrasi, sistemin nesnel işleyişinin; toplumdaki yetkilenmelerden ve kurumsa aidiyetliklerin; öznelliklerden kaynaklanan menfaati ve topluma yabancılaşma içeren tutumdu tıkanmalarına karşı, toplusa sürdürülür oluşun, devamı için vardır.
Demokrasi, toplumsal hayatın kimi girişen zorunluluklarını içerir bir talepleşilmenin otoritelerce de cari kılınışıdırlar. Yönetilir olmanın aidiyetçi talepleşilme ve sınıfsa durumun iş hayatı içinde ortaya koyduğu çatışmacı durumların, uzlaşışlarla düzenleşilen, yöneten yönetilen arası yasal girişmedirler.
Örneğin; çalışan, çalıştıran arasındaki istekleri, tarafların daha çok (çalışan kesimin) açıkça, yasalar güvencesinde ortaya konabilmesidirler. Ve ortaya konan bu karşıt taleplerin karşılıklı uzlaşılmayla aşılmasıdır. Otoritenin yaptırımcı olan işleyiş gücünden dolayı, yürütmenin demokratiklik bekleme gibi bir tavrı olamaz. Buyrulan yaptırım gücünün ancak, uygulama içinde girişmeli ve demokratik tutumlu düzenleşilmesi olur.
Yani yaptırımların; görev, yetki, yetkilenme gibi hak ve sorumluluklar olacağına değin konu; çokluk olacakla ele alınıp, tekrar teklik olacakla anlaşılır, uzlaşılır ve aşılırlar. Bunun felsefedeki anlamı çokluğu birlik, birliği de (uygulayımlar girişmesi olacakla) çokluk kılar bir döngüsel dinamikliktir.
Buradaki olup biten, bir girişmenin sosyal ve yasal güvencelerle çoklaşabilmesi, kural ve kaidelere bağlanıp, belli düzen boyunca, yürürde kalmasıdır. Bu düzenlilikler sizin; görev hak ve sorumluluk alanlarınızdırlar. Yani demokrasi, bir kaos çıkarma ve düzen yaratma ilişkisidir.
Nesnel oluşa değin sağlaşılan kullanım ilişkilerinin; öznel-öznel; öznel tüzel nesnellik (otorite merkezi, hukuk gibiler) arası girşmelerdir. Ve çoklaşmanın da bir zaruret olacakla, birlik olurla aşılmasıdır. Tartışmalar; diyalektik girişmeler güvencesiyle, ortalamalaşan bir yürürde olmanın sonucunu da koyabilmesidir.
Zaten zaruret olmayanın birliği ve çokluğu gerekmeye bilir. Bunlar bir niceleyiş bir beliriş aksamı olacakla giderekten akıl edilen ve demokratik yollarla aşılan durumlardır. Demokratiklik; eğilimce girişmelerin yasal olacakla ele alınır olan serbesti girişimidir. Bu haliyle demokratik tutum , sosyal yaşamın hoşgörüce tutumu olan alan konusunuda içerirleşmektedir. Çünkü bu alana ilişkin alan çatışmaları da, topluma müracaatla, toplum yasası içinde aşılır.
Demokrasi; nesnel olgulaşmalarla, öznel olayları yanaştırır. Üretim ve tüketim zinciri içindeki sağlayışlarınızın koşullarına ve sağlayışlarınızın elde ediliş biçimine, bakıştır. Zincir aksamalarına olan bireydi tepkilerle; gerek kurumlar arası denge ve gerek otorite ile karşılıklı düzenleşme ve düzenleştirmelere, zorunlu talep ve cevap olurluğun beliriş girişmeleridirler. Zincir sürecindeki kullanma ve kulandırtmaya değin gerçekleştirmelerin, bir seyrediş argümanıdırlar.
Öznel insanın hırsları, istek ve tahammülsüzlükleri, bağırmaları, dediğim dedikçi gibi özneye dek olan, ruhsal tavırları dahi yumuşatılarak; toplumun zorunluluklarını, diyalektik tartıştırıp; toplumun önüne tekil çözüm süreci uygulayımı olacakla dahi olurla, gelişmenin girişilebilir süreçleri boyunca olan uzlaşının yürüre konabilmesidir. Demokrasi, değişirliği içerebilmenin; saltıkçı olmayanın öncel kabulcü, tartışılabilir siyasasıdır.
Toplumsal gelişmeyi; toplumsal üretimi ve toplumsal yararın dinamizmine değin girişir olan manzumeleri içermeyen; ve yine toplumsal bölüşüm ve toplumsa refahı ve toplumsa kullanımdı yarar destekleri olmayan değişebilirlikler; toplumsal demokrasi kapsamında değildir.
Bu hali ile pulural olan toplumsa katılımlı düşünmelerin ortaya konmasıyla olan talepleri, anlayışla değerlendirmedirler. Demokrasi (güce, otoriteye karşı), bir talep oluşturulması ile başlar. Ve talebin zorunlulukla kaale alınması (yasal kayıt) ile süreçleşir. Süreç diyalektik oluşla, taraflarının, ortalama çevresindeki bir noktalar kümesi uzlaşılarıyla; aşılmasıdır.
Çoğulcu uzlaşı olmayan kimi olgunlaşmamış konular da, gelecekte geçici anlarıyla sosyal yaşamın, öznel belleğidirler. Her iki yapı içinde kendilik gelişme ile nicelenişler, gelecek içindeki sosyal ve toplumsal çevrenin gereklerine denk düşer olacaktır.
Örneğin; geçmişte mekaniğe ve buhar gücüne ilişkin tartışılan ve uzlaşılamayan konular, toplumun daha çok üretim yapma ve ürünü hızla nakletme ihtiyacına denk düşüşle ve bu alanda kullanılması ile uzlaşı sağlanmış ve aşılmıştır. Artık mekanik ve buhar gücü bu temel üzerinde eski tartışılmasına göre öngörülemeyen bambaşka ahlaki ve üretimse sorunlarla tartışılır olmuştur.
Yani kendilik gelişme ile nicelenişler, gelecek içindeki sosyal ve toplumsal çevrenin gereklerine denk düşer olacaktır. Bu rast gele çatışmacı öncü bilgiler, ilerideki ihtiyaçların gerektirmesi ile bağıntılanıp; toplum içinde sanayide ve ulaşımda kullanışla; seçilir malzeme olacaklarıyla, ortamda bulunurlar.
Ortamda bulunan bu kırıklı ve dallanan oluşmalar, şimdilik uzlaşılmazdır, Geleceğin de tam isabetle denk düşer bulacağı dalgalanımıdırlar. Yeni şartları içinde belirecek sorunlara, bu uzlaşılamayan ve olgunlaşmamış malzemeler; seçilim olabilecekle yen devinimlerin belirmesine de gidecek olan serbestliktirler (rastlantıdırlar). Bunun zıttıda olasıdır ki ozamanda seçilmeyerek, güvenle elenirler.
Sosyal devinim, demokratik bir tutum olacaksa da, tartışmaları sonunda tümden öznellikleri birlik içinde içerir olmaması ile; hele, talepleşir olamamasıyla; hiç de demokrasiyi içermezler. Zaten tüm toplumsal demokrasi özelliklerini de içeremezler.
Bu yüzden sosyal devinimler, sosyal cemaatin itaati uzlaşısıdırlar. Cemaatin kendi içlerinde, kendilerince uzlaşmış; dışta yan yana görünüşlerin, sizi bağlamayan; ama algı olarak bu gibi bulunmaların bir müsamahası gerekir olacakla, en az sizin kadar soyut doğru olan, kanaat önderli itaatine telakkiler sayılmasıdırlar.
Ne varki okur itaat olan yerde demokrasinin olmayacağını bilir olmalıdırlar. Toplum da kurum içi üretim yaparken, sosyal yaşamın itaati gibi bir durumla başbaşadır. İtaat bir anlamda hem körü körünelik, hem düzenli organize bir hıyerarşi ortaya çıkarır. Halbu ki, kurumlarda itaate değin söyleşme, itiraz ve hak oluşlar, kademe kademe söyleşilip, düzenleşilen; görüşülen, tartışılan, bir durum olurla; halkın kanaat önderine itaatinden hemencecik ayrılırlar.
Sürecek
Bağıl olan (var oluşu başka bir var oluşa bağlı olan), görece olanı dile getiren sınırsızca olmayandır. Siyasi anlamdaki bağımlılıkla (sömürge ile) karıştırmamız gerekmektedir. Söz gelimi insanlığın bilinir, tahmin edilebilir toplumsa dönemine ilişkin bahislerimize göre; köle efendi siz, efendi de köle siz oluşamaz.
Bunların oluşması içinde, bunlara göre üstel bir bağıntı olan toplumun olması gerekir. Toplum yoksa bunlar da, yoktur.
Efendi köleye dönüşeceği gibi köle de efendiye dönüşür. Yine köle özgürlüğe dönüşemeyeceği gibi özgürlük de köleye dönüşmez. Yani özgürlük köle olanın bir niteliği vasfı ve kullanım kazanımı değildir. Aksine o gün için köle emeği toplumsal gücü yarattığından, toplumsal gücün kullanımı olan, o güne özgü, özgürlükleri de oluşturmuşturlar. Köle özgürlüğe ilişkin bir kavram olmayıp, ikisi de toplumsa güce bağlı bir süreç durumdurlar.
Özgürlük bağıl ve bağıntılı kavramdır. Şu denebilir köle emeği dışında özgürleşme olan toplumsa güç sağlanamaz mı? Elbette ki olasıdır. Tüm kavgalar bu tür yetkinleşmenin mücadelesini vermektedir. Bir ilk ve orta çağ düşüncesi olan kulluk ta kölelik te her şey gibi saltık değildirler. Ama konumuz bunlar da değildirler.
Köleliği övmek ya da yermek bu bağlamda işimiz değil. Bugünkü yapının temelinde bizden önce belirlenmiş ve bu günkü yapıyı belirlemiş bir gelişmeler ağı olması hesabıyla (asla böyle gitmeli dememek kaydıyla) yapının konumunu ve insanca alması gereken yönelime bakmağa gayret ediyoruz. Zaten değişmez bir kulluk inanmasının olmayacağını tespit etmeniz, bunu ortaya koyar. Böyle gelmiş ama böyle gitmez, gitmemeli de.
Sizin topluma, toplumsa güce katacağınız; yeme içme, barınma, güvende olma, bilim öğrenme, oyun gibi kişisel öznelliklerinizi sağlama, gezme, görme, eğlenceyi tüketme gibi toplumsal ve sosyal dönük gereksinmelerinizden sonra; bir kısım değer katkılılarınız özgürlüğünüz için yeter de artar bile.
Köle insan, eş deyişle üretim yapan insan; üretim yaptığı zaman, kölelerin her bir alandaki üretimleri olan kullanımdı özgürlük toplumsal güce dönüşür. Toplumsal güç de özgürlüğe (zorunlulukların bilinci ile doğaya rağmen kullanım gücü; bağıntı olanın, doğa içinde oluşla, doğal yasallıktı oluşla, kullanım bağımsızlığına) dönüşür.
Bura da, köleyi köle yapan üretmesi değil, aksine ürettiğine sahip çıkamadığı paylaşım mülkiyet şeklidir. Haydi diyelim ki efendi bu sürecin düzenleyen beyni olsun. Ama bu beyin sürece bağıntılı olacakla sizi öyle kayıtlayan bir örganizedir. Değilse seçilmiş bir üstünlük değildir. Organize, toplumsal gücün ya da birlik oluşturma gücünün beliren bir (yöneten beyin) yaptırımıdır.
Fakat durum böyle olmamış yöneten beyin, tüm süreci kuşatan olacakla; bugünkü kimi devletlerin hukukun dışına çıkışla kendisini denetlenemez kılışla; kendisini cari şekle göre, kuralsız bir işleyiş şekline sokması gibi efendiler de toplumsal gücün de üstüne çıkmıştır. Tüm sorun köleleliğin (bağıl emeğin), üretimin yapılmaması olan serbestleşme değil de; aksine toplumsa girişme ile bağılca bağıntılıca üretilmesidir (yükümle şilen- üstünlük kazanışla yapının dışına çıkan değil).
Organize olan birlikler kolektif bilinç ve merkezi yönetilmeyi ortaya koyamadıkça o birlik hiç oluşamaz dağılır. Toplumun ve sosyal yapının aidiyeti, tabudur totemleri ve kurumları o günün işlemesine denk düşer kolektif beyin oluşmalarının ve yönetmelerinin bağıntılı bir beliriş şeklidirler.
Bu bağlamda, efendi gibi sivrilen insana ve topluma yabancılaşan öznelce bencillikleri, sistemin içine, alışla, asıl işlevleri ile giriştirilmesidirler. Böylece kişiler benciliği olan ego, toplumsa bencilikte, kişilere yansımalıdırlar. Kişiler de bu sağlayışlarını kendi ihtiyacına göre olana dönüştürüp, özel ve öznelce tüketmelidirler.
Bu nedenle olgu ve olaylara değin en az iki ve dahi, daha çok iliş kinlikler arasındaki bağıl bütünlüğe bağıntı demekteyiz. Bu bağıntı görece olandan, genel evrensel olana doğru; her şeyin, her şeyle; bağıntısı oluşmasına değin gider.
Söz gelimi toplumun kurum kuruluş ve buna ilişkin sözcükleri traktör, tohum, rekolte (tarımsa kurum) emek, ücret vs. (çalışma kurumuyla) değer, somut emek, soyut emek, takas, üretim gücü vs.(ekonomi kurumuyla) olmak üzere toplumla bağıntılı kavramdırlar. Toplumlar da doğal olanın, bileşik organizma oluşturmasının dıştan insanlardı organizma-organizma örgütleşme elciliğinin birleşmesi ile doğal evrensel olanla iliişkilidirler (bağıntılıdırlar).
Yine bir bölüm ve bağıl durum olan bu bütünlükler başka durumsa bütünlüklerle de ilişkilidirler. Örneğin, toplumsa bütünlüğün bir unsuru olan tarım, takas; sosyal birliklti bütünlükle de ilişkindirler. Şu halde geçmişin bu günkü yapı dinamiklerini bilmeden toplumun bir üretim ilişkileri hareketi olduğu bağıntısını görmeden, üretim ilişkisini özgürlüğü olan köleliği bu bağıntılar bağıl oluşunuda görmeden değerlendirmeniz; soyut, fantezi olmaktan öte bir şey olmayan boş söz oyunudurlar.
Özgürlük ve köle toplumla bağıntılı bir kavramdır. Toplum, ilkten beri değil; tarihin belli döneminden bu yana vardırlar. Şu halde kulluk ve özgürlükte toplumdan bu yana vardır. Nasıl köleliğiniz toplumla varsa, iyilik kötülük, acıma merhamet, sadaka gibi erdemleriniz de toplumla vardır. Toplumdan önceki milyonlarca seneden beri bunlar yokturlar. Dünya kurulasıdan beri toplumsal yapıya değin yokturlar. Şunun şurasında 12 000 seneden beri vardırlar.
20.08.2011
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.