- 557 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aidiyete İlişkin Bir Analiz 5
5-İttifak öncesi bir topluluğun söz gelimi tarımcı olmasıyla kendi kutsal totem kült anlayışındaki; nohut, mercimek, fasulye, buğday gibi yiyeceklerin, ittifak şölenlerinde derlenip toparlanıp bir ortak kazan içinde kaynatılıyordu. İttifakın şerefine olarak, aşure yemeği biçiminde yeniyordu.
Üzerine her bir ittifaka ait kişilerden sunulan kurbanlardan, şölen boyunca her gün birisinin kanını içip, kupa tokuşturuyorlardı. Şölenin süresi ittifaka katılan topluluk sayısı kadar gün sürerdi. Bu tufan ayinlerinde, kazan kaynatılması, insan kanı içme ve insan eti yeme, bunlar tufan ayinlerinin değişmez seremonileri idi. Bu şekilde pek çok tufanlar olmuştu.
Bizler, kimyasal, fiziksel, biyolojik ve anatomik girişimlerle, evrim geçirerek, bu günkü gerçekliğe ulaştık. Aynı biçimde, temel parçacıkların kimyasal evrimini sağlayan kendi girişen özdek süreçleri, birleşme ayrılma ilişkilerinden yansıyışla oluşan fantezilerdi. Sınama (birleşme) yanılma (ayrılma), etkilenme, etkileme süreciyle, bunları iletiştirerek giriştiren hormon ve protein depo yapıları, sürece girdi.
Yeni süreç giderek beyin gibi süreçleri bir arada giriştirip, tümleyen entegrasyonu ortaya koydu. Öznellik, tinsellik dediğimiz beyinsel toplaç aşamamız, sosyal oluşmaların aidiyetçi temelindeki evrimsel düşünceye gelişimizde, öznelliği üslenici bir işlevdir. Yine macera, bu günkü Yüce Tanrı anlayışlı gerçeklenmeyi de, ortaya koymuş böylesi bir yola koyuluştular.
Toplumsal alan nasıl sizle gelişir ve sizi de geliştirirse; onun bir üst yapı tezahürü olan düşünce de, eytişimsel gelişip geliştiren bir enerji alandır. Enerji alanları da, zorunlu ve yasallıdırlar. Bir durum girişmedikçe yasallıklı olamaz. Her enerji, girişen bir devinimdir. Bu nedenle de, enerji yasallıklıdır. Toplumumuz, bugünlerine gelişinde, arkasında bir yığın aşamalar, bırakmıştır.
Bu süreçleşme içinde, düşüncelerimiz de (din, iman, ideolojiler, mantık vs. de) arkasında bir yığın aşamaları bırakmıştır. Ve bırakmaya devam eden bir geliştiren olacaktan; bir süreçleşen olacaktan; bir etkileşim olacaktan; hala da berdevamdırlar.
İşte İnanna sembolizmi, bu ittifaklar arası çelişen sorunları üslenen dâhiyane bir soyutlama idi. Totemi anlamanın gelişmiş bir uzantısıydı. Bir ata soy birliğin totemi olmaktan çıkmış, ittifakı onaylayan, ittifakı birleştiren; ittifakın sık sık düzenleşilen yapısına göre sık sık buyruklar ileten yapısıyla komün düzende asla olamayacak olan yeni toplumsal düzenlenmeleri üslenmişti.
Yeni kült İnanna, ahit olan düzenlenişleri kendi üzerinde dönüştürerek, yeni yapı olan halka buyruk olarak yansıtıyordu. Sözü yaptırımlaşıyor, yasalaşıyordu. Söz gelimi ittifaklar arası evlilikte doğan çocukların velayetçi sorunsal çatışmalarını, yani çocuğu sahiplenilme meselesini, kutsal evlilikle sembolizmiyle rehabilite ediyordu. İlahlar halka sesleniyordu. Oysa totem bir klanın atalar ruhunu konuşuyordu.
İnanna bir memesinde bir insan yavrusunu, diğer memesinde de bir aslan yavrusunu emziriyordu. Bunlar ittifak yapan, iki ayrı totemli etnik iki grubun, kutsal doğumla, tapınakta gerçekleşen kutsal birleşmeli doğumlarına; olur (vize) veren, onları yeni ittifakın ürünü olarak onaylayan bir sembolik gösterimdi.
Ana tanrıça İnanna bunları emzirerek süt yolu ile kardeş yapıyordu. Komün dönemdeki, aynı ata soydan gelenin, aynı ata soydan sütü emme onaylaşması, bunların kardeşlik soy bağını ortaya koyuyordu. İttifakın noter onayı vizesini veriyordu. Böylece İnanna kült ilkesi, farklı etnik totem aidiyetlerin uzlaşmalarını; sosyal ve toplumsal hayata, uygulanır kılarak bir converter (dönüştürücü) işlevlilik üsleniyordu. Tüm bu dönüştürücü ilkeler, gidecekten yaratıcı ilkenin sıfatında birlenecekti.
Şunu yine belirteyim ki, eski sosyal birliklerinin ve yeni toplumun ata totem icadı ve totem anlayışlı anlatış çoklaşmaları; çok farklı sosyal birimlerin, üretim yapma bağlacı ile bir arada yaşamalarını ve çalışmalarını düzenlerdi. Yani hala nesnelin bilinemeyen yasallığı; onları süreçleyip eğimleyen gücü ;totem yada ilahlar aracılığındaki tercüme ile anlam kazanıyordu.
İnsan bilmezliğini, ya da insan şafak kıvılcımlarının kendisine güvenmesini ancak bu yolla halka ve topluma kanalize edebiliyordu. Sürecin adımı başlangıçta böyle atılmıştı. Halk yapı bu örften uzun süre kurtulamayacaktı.
Totem yada ilahtı kavranışlar, o günlerin onlarca olan sosyal sorunlarının, hem de nedeni ve nasılı bilinmez olan toplumsal sorunlarının; sürekli değiştirilebilirliklerine olan yeniden düzenlenebilir bir yazılım programı ve programın işlemcisi gibidirler. Bunlar eski totemdik etnikçi dönemde bu şekilde, bu şiddette, hiç yoktu. Esasen olamazdılar da. Dolaysı ile riayet edecekleri zorunlu bir kaderleridir.
Nasıl bir bilgisayar yazılımsız işlevleşemez. Ve ana yazılıma uygun olan farklı donanımın tanıtım yazılımı ile bilgisayarımız artık alabildiğine girişen çok bağlamlı işlevsellikler üretirse. İşte sosyal birliklerin ittifakı ile oluşan yepyeni halk yapı, her bir etnik yapı ve etnik yapının kültü; bu ittifak yazılımına tanıtılması gereken bir donanım uyuşmazlığı idiler. Yeni yapı, donanım uyşmazlığını giderecek süreçlime olan milletleşme idi.
Bir ittifakı aidiyet, ne kadar çok totem bağ girişimli olursa; ve ne kadar tanrı, tanrıça kodlu, tabucu araçsal yapılaştırmalar ile mücehhez olursa; sosyal alan, o kadar gelişip, daha bir rahat bozulması kadar da süreçleşmesi olmaktadır. Çünkü girişen tanımlanmamış yeni eylemsellikleri sosyal yapı ve toplum, ancak bu şekil bir totem anlayışla (yeni bir uyumlaştırıcı yazılımla, yeni anlayışla, yeni kurum ve kuralla) meşru kılabilirler ve yeni olanı ancak böyle iç sindirebilirlerdi.
Sonuç: aidiyet; bir grup, yada sosyal bir yapı içinde ve toplumsa alanda meslekleşen; bir girişirlik karinesidir. Bu karine, organizmanın yaşamsal olan temel sağlayışlarının giderilmesine değin ego çekimleyicinin etkisi ile oluşur. Daha temel düzlemde, elektron proton aitliğinin organizasyonundan kaynaklı oluşla, organizma içindeki belli belirsiz çeken iten yansıma güdülemesinin dıştan sürecidir.
Bu güdülenme, biyolojik bireyler içinde hücre düzleminde, hücre içinde organ eller iş birlik aidiyeti kılınmakla başlayıp, hücreler organizesiyle de çok hücreli organizmayı, ortaya koymuştur. Aynı iç birlik yapısı dıştan da; organizma-organizmalar arasında olmak kaydıyla, pek çok simbiyotik yaşam aşamalarının belirenleri içinden geçmiştir. Bu belirmelerden biri de insanla sosyal ve toplumsal olan yaşama kadar gelmiştir.
Sosyal ve toplumsal yaşama aşamasında da; dışta bir organizma-organizmalar arasında organize oluşla işbirlik gerçekleşmesini sağlamıştır. İşte tüm macera bu girişmelerin hep yeniden ve yeniden düzenleşen gelişmiş organizesidirler. Aidiyet bu bağlamda da sosyal ve toplumsal organ elciliğidir.
Her organize; bir aitti kılınışla, organ elci işbirliğiyle olasıdır. Aidiyet burada bir vücut organı gibi oluşun dıştan kişi-kişilerdi bir bütünlük aitliliğidir. Aitlik yapılaşması, sosyal yapılar içinde, sürekli bir dönüşmenin organizesi olan devinişi, sindirip kabul edebilmesi için; bir dönüştürücü üzerinde sembollerle sağlaşılır. Bu sağlaşılan semboller çeşitli dokunuşlarla inançların kaynağı ve inançların organizesi olmuşlardır.
Bu yol alış halk içinde aidiyet inançlaşmasını geliştirmiş. Toplum içinde de aidiyetti üretimi gelişmiştir. Yani aitti oluşun temelinde önce nesnel zorunluluk nesnel zorunluluğun giderilmesi ile de öznelci kültürel zorunluluklar vardır. bunlar sız davranılamaz. Bunlar süreçte birbirinin yerini alan tutuma dönüşmüşlerdir.
07.04.2009
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.