- 1497 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Sol referanslı şiir mektebi
Yücel Kayıran Diyor ki !
‘’Dünyevilik,genellikle sol zeminde yer alan şairlerin şiirinde söz konusu iken;tinsellik,50’li yıllardan bu yana yaygın olarak,İslami zeminde yer alan şairlerin şiirlerinde görülen bir özellikti.90’lı yıllarla birlikte,tinsellik sol zemindeki şairlerin şiirinde ortaya çıkmaya başlarken,dünyevilik sağ zeminde yer alan şairlerin şiirinde görülmeye başlanmıştı.’’
Yahya İncik Diyor ki !
Çünkü sol referansla şiir yazan İsmet Özel,sağ referansla şiir yazmaya başlamıştır.Bu geçmişte elde etmiş olduğu ‘’şiir dilini’’ve ‘’sözcük bilgesini’’yok sayacağı anlamına gelmemektedir.Böyle olunca şiir mektebini sol referansla bitiren kalemler,sağ referansla şiir yazmaya başladığında ortaya çıkacak tablonun seyri bundan öteye geçmeyecektir.
Necip Fazıl’ın da ‘’gökyüzünden habersiz uçurtma uçurduğu’’ vakitlerde benzer tecrübe yaşanmamış mıydı ?
Şair mektebini sol referansla bitiren şairlerin tinsel söyleme yönelmesi ve sağ referans kodlarını kullanmaları kaçınılmaz gözükmektedir.Aslında burada bir fasid daireden söz etmek mümkündür.Sağ referansla şiir mektebine giriş yapan şair adayları,usta olarak izledikleri kalemlere öykünmesi, ve benzerlerini yaratan şairler topluluğu oluşturmuştur.Sağ referansla şiir mektebine kayıt olan şair adayları usta-çırak ilişkisi ve biat kültürüyle yetişmektedir.Aksi takdirde ürettiği eserler hiçbir dergi ve yayınevi tarafından kabul edilmemektedir.Ödül mekanizmaları içerisinde ‘’usta jürisi’’ olmadığından ödülsüz kalacaktır.Şair değirmeninde un ufak olup gidecektir.
Sağ referanslı şiirin Everest’i ‘’Sezai Karakoç’’ olduğu göz önüne alındığında şair adayları zirveye tırmanmak için açılan yolu takip edecek/ediyor bu da tıpkı basım şiirleri üretilmesine sebep olmaktadır.
Sağ şiir mektebinde şair adayları bu fasid daireyi kırmak için deneysel nitelikle de olsa sol referanslı dünyevilik şiirlerini merkezine alarak yoluna devam etmeye çalışmaktadır.Bu fasid dairenin kırılma çabasıdır.Sol referanslı şairler adaylarının benzer girişimleri tinsel şiirleri kaleme almaları ile izah edilebilir.
Sağ referanslı şair adaylarının bu kişisel çıkışları usta ve okur kitleleri açısından hüsrana uğramak olarak ele alınsa da, bu şekilde yeni şiirlerini ve eserlerini sunmaktadır.
Sağ şiir mektebinde şairlerin oluşturduğu otokontrol mekanizmaları ve zihinsel sansür kurulları,şiirin imgelem ve sözcük yapısına sınırlama getirebilir.İşte sol referansla şiir mektebine başlamış ve oradan sağ şiir mektebine geçiş yapmış olan şair geçmişte elde etmiş olduğu birikimi sağ söylem içerisinde eriterek ‘’yenilik’’ olarak tanıtabilecek ve o şekilde algılanmasını sağlayacaktır.Oysa,sağ şiir mektebinin şair adayı,ustaların kullandığı imgelem dünyası ve sözcük dünyasından çıktığı vakit ihanetle suçlanabilecektir.Bu açmaz sağ şiir mektebinde en çok bayan şairleri kısıtlamaktadır.
Sağ referanslı bir kaleme sahip bayan şairin, kadınsal göndermeleri ön plana alan şiirleri külliyen red çizgisine kadar çekilmektedir.
Sol referanslı bir bayan şairin yazacağı tinsel imgelemli şiir sağ referanslı kalemkeşler tarafından çılgınca alkışlanabilecektir.
Şiirin mektebini sol referansla bitirirken,sağ referansla şiir kaleme almaya başladıklarından yapmış oldukları tek şey kelime hazinelerine yeni kelimeler ekleyip tinsel söyleme bürünerek okur yelpazesini genişletmektir.
Yahya İncik / 16.08.2011 Adana Saat: 21:27
YORUMLAR
Sağ referanslı bir kalem, yazma sürecinin ta başında yenik çıkıyor meydana, otokontrol mekanizması çok hızlı bir şekilde eliyor pek çok kelimeyi. Doğal olarak imgeye sığınıyor. Her söylediğinin imge olmadığını bilen şair duraksıyor, işte orada sorgulamalardan zaman zaman bunalıyor.
Dönem dönem vazgeçer gibi olsa da yeniden hareketlenip üretmeye çabalıyor. Geldiğimiz noktada kendiyle ve çevresiyle savaşmaktan yorgun düşmüş, bir adım öteye gidemeyen, yerinde sayan yazarçizer kalabalığından başka bir şey görünmüyor ortalıkta.
Son dönem şiirindeki kabız durumun nedeni elbette ki bununla sınırlı değil. Pek çok etmen elbette alt alta sıralanabilir.
Şu kesinlikle bilinmelidir ki şiir olmayan özensiz karalamaların ve edebî kaygısı olmayan bütün üretimlerin takdir görmesi yazılanları sanat eseri yapmıyor.
Okumayan, okuduğunu anlayacak ve okuduklarından beslenecek literatüre/kelime hazinesine sahip olmayan, eserini okuduğu her yazar/şaire öykünen mukallit /pağanımsı kalemler aklını devşirip yazdıkları üzerinde düşünmedikçe, tartışmadıkça; Necip Fazıl ve İsmet Özel çakmalarına tahammülle yetineceğiz.
Tespitleriniz çok doğru ve yerinde sözlerle güzel ifade edilmiş.
Eminim okumaya ve yazmaya niyetlilerce doğru algılanıp edebî yanlarının yönlendirmesini doğru yapacaklardır okuyanlar.
Kaleminize sağlık Yahya Bey, güzel ve faydalı bir deneme okudum.
Selam ve dua ile
Tespitlerin kalemden meraki bol beyinlere aktarilmasidir bu yazi
ki merak dedim de kac kisi merak ediyor bunlari-muamma-
yazma ve okunma derdi
yazmak ama neyi!
bilinmelli
görülmeli...
Ne kadar görenim asikar ama 30 yil boyunca gökyüzünden habersiz ucurtma ucuran Sairin semsiyesinde islandigimi hemde bu sabah belirtmemde fayda var...
habersiz
sessiz
ve izsiz...
Siir adina kaleme alinan her kelime kutsaldir demekte fayda var mi sizce!
kimbilir her yazilan degil belki de.
Yazan kaleme, okutan yürege sonsuz saygimla efendim.
Yahya İncik
Türk edebiyatında Baudelaire’in (Charles Pierre Baudelaire, 1821-1867) tesiri üzerinde hissedilen şairlerin adı sayılırken Necip Fazıl’ın ismi de bu noktada ön plana çıkarılmaktadır. Necip Fazıl’ın, Baudelair’i pek sevmediğini biliyoruz. Ancak yine de Üstat, onun dikkate değer bir şair olduğuna değinir.
Üstadın Baudelaire’e yakınlığı, yazılarından anladığımız kadarıyla Paris’te bulunduğu yıllara dayanır. Paris, Necip Fazıl’da olduğu kadar, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Yahya Kemal’de de etkili olan bir şehirdir. Yahya Kemal’de Necip Fazıl gibi, bu hayallerinin şehrine diploma almaya gitmiş ancak, o da Necip Fazıl gibi, diploma alamadan geri dönmüştür.
Paris yılları Necip Fazıl’ın "kumar" tutkusuna yakalandığı ve gündüzlerine doğru düzgün şahit olamadığı, hep gecelerini yaşadığı bir dönemdir. Paris’te birlikte bulunduğu arkadaşları kendilerince içinde bulundukları sıkıntıların tesellilerini ve boşluklarını "kadın" ve "içki" de bulmaya çalışmışlar o ise, bu teselliyi "kumar"da aramıştır.
Necip Fazıl ve Baudelaire’in buluştuğu nokta, hayatın en uç noktalarına kadar nefsinin arzuladığı biçimde gidebilme cesaretlerine sahip olmalarıdır. Baudelaire, ömrünün sonuna kadar, zaman zaman şikâyet etse ve kaçıp kurtulmak isteğine sığınsa da nefsinin emrinde ömür sürmüş bir şairdir.
Baudelaire, kısa ömründe (1821-1867) "şehvet" ve "kötülüğün" esiri olmuştur. Necip Fazıl’da ise buna benzer olarak "kumar" tutkusu oluşmuştur. Kumar, onda sadece kâğıt ya da zarların tayin ettiği bir oyunun heyecana sürüklediği ruh tatmini değil, bir hayat felsefesi, bir yaşam biçimi haline gelmişti. İşte Baudelaire’den Necip Fazıl’a tezahür eden en önemli nokta da bu kumar tutkusudur. Aynı bohemi iki farklı açıdan yaşayan iki farklı ruhtur, Baudelaire ve Necip Fazıl.
Necip Fazıl’ı Baudelaire ile karşılaştıran ve bu ünlü Fransız şairin Üstat üzerinde birçok noktada etkisi altına aldığını iddia eden Doç. Dr. Ali İhsan Kolcu, konu hakkında kaleme aldığı makalesinde çok ilginç ve ana noktadan uzaklaşan, sapan tespitlerde bulunmuştur.
***
Alıntı... Doç.Dr.Ali İhsan Kolcu..