- 907 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
KORKAK (2)
KORKAK
İKİNCİ BÖLÜM
Artık aramızda arkadaşım Arzu falan yok, haber getirip götüren kimse de yok, oturuyoruz, konuşuyoruz, birbirimizin sırlarını paylaşıyor, daha çok birbirimizi tanımaya çalışıyoruz.
Benim pek arkadaşım , sırdaşım yoktu, hala da O’ndan başkası yok…
Arkadaşları ile tanıştırdı beni, aynı evi paylaştığı temiz yürekli kişilerdi hepsi … Tanıdıkça daha çok sevmeye başladım o’nu ; doğrucu Davut’tu, inatçıydı, tuttuğunu bırakmıyordu, ama şimdiye kadar fark etmediğim bir özelliğini fark ettim, kıskançtı… hem de çok kıskançtı…
Bana nadide bir mücevhermişim gibi davranıyordu ama, kendisine de aynı ilgiyi göstermemi bekliyordu… Sevgiye susamıştı… Yıllardan beri ailesinden uzaktı, arkadaşlarını ailesi bilmişti, ben ne kadar yalnızsam o da o kadar yalnızdı … Üstelik okuduğu okuldan atılmış, bu da onda kompleks haline gelmişti.. Bende Lise 2 den ayrılmıştım… Onun bana ilgisi kendime olan güvenimi kazandırdı bana, Okumam, liseyi bitirmem için adeta beynimi yıkadı. Başarılıda oldu… Zannediyorum üzerimdeki en büyük etkilerden birisiydi bu… Daha sonra Üniversiteyi bitirdim, şimdi kendi ayaklardı üzerinde duran iyi bir iş kadınıyım…
Artık arkadaşlığımızı ileriye dönük beklentilerimizi ailelerimize açmanın zamanı geldiğini düşünerek ailelerimize açtık konuyu, hiçte tepki almadık her ikimiz… Yalnız yerleşeceğimiz yer konusunda tereddütlerim vardı… Onun memleketine gidersek işimiz gücümüz olmayacak, birlikte yeni bir hayata başlayacaktık… Üstelik birde kaynana :)) halbuki Eskişehir’de kalırsak O’nun nasıl olsa bir işi vardı , bende bir işe girerdim, gül gibi geçinirdik… Fakat en büyük problem askerlikti… Yirmi koca ay geçecekti… İstiyordu ki hemen evlenelim, beni Annesinin yanına bırakıp askere gidecekti… Gerçi Varlıklıydılar, Üç kardeştiler , iki erkek bir kız, her birinin oturacağı evi vardı ama yine de kaynana yanında yirmi ay çekilmezdi…
Oturdukları ev bir apartmanın 4. katı, geniş, kullanışlı, her birinin ayrı odası vardı.. Odaları derli topluydu, Birlikte oturduğu arkadaşlarının tümü nişanlı ve evlenmek üzereydiler. Hatta içlerinden birinin nişanlısı benim gibi Eskişehirli idi aynı sokakta oturuyorlardı.
Onların nişan aksamı idi , arkadaşım Arzu ile birlikte Atatürk Caddesinin başında bulunan kuaföre gittik süslendik, gece elbiselerimizi giydik, O geldi bizi aldı evlerine gittik… Nişan evlerindeydi.. Annemlere o gece Arzu’larda kalacağımı söylemiştim, önce nişanı söylemek istememiştim, sonra O’nun tavsiyesine uyarak doğruyu söyledim, nişana gideceğimizi … Annem tepki vermedi , nasıl olsa damatları olacaktı, baban duymasın dedi sadece, o yüzdende Arzu’larda kalmalıydım…
Nişan evin bayağı büyük olan salonundaydı, nişanda ilk defa dans ettim onunla, dans ederken bile güldürüyordu… Bir ara arka odalardan birine gittik, en dip odaya, tamamen doğal olarak, önceden planlamadan… Müziğin sesi duyuluyordu… O zamanlar İlhan İrem, Ferdi Özbeğen, Ercan Turgut, Ümit Besen’in şarkılarını dinlerdik… Işıklar sönüktü, havalandırma boşluğundan gelen ışık vardı sadece… “Beni bekle dedi” odadan çıktı… Döndüğünde elinde iki şarap kadehi ve mum vardı… O zamanlar günde iki saat elektrikler kesilirdi, her evde mum vs hazırdı.. . Elektriklerdin kesilme anını bekledik, az bir müddet vardı… Nasıl olsa kaybolduğumuzu kimse anlamazdı, Arzu’dan başka… Nişan’da gördüğüm samimi ortam, daha önceden tanıştığım arkadaşlarının nişanlıları hoşuma gitmişti, elti olacaktık ne de olsa, Bu büyülü ortam’da onun ellerine bıraktım kendimi, Mum yanıyor, odada bulunan pilli Grundig marka radyonun sesi açık bizim duyacağımız kadar, O’nun boynuna sarıldım iki elimle, O’da benim belime… Nişan nedeni ile salondaki eşyaları Bu odaya doldurduklarından ayakta bile durmaya yer olmayan odada dar bir alanda dans etmeye başladık, Benim bir
elimde de şarap kadehi vardı, Aynı kadehi kullanıyorduk, daha önce birkaç kere bira, şarap içmiştim …Ellerini belimden ayırmıyor, ona da ben içiriyordum şarabı… Hiç bitmesin istiyordum dansımız… Birden kulak mememden öptü beni, daha sonra da dudaklarımdan… Çok güzel etli dudakları vardı… Dudaklarımız iyice ıslanmıştı… Hiç tepki vermedim, veremezdim de zaten… Bir yandan da dans ediyorduk… Evet ayaklarımız yerden kesilmiş, bulutlar üzerinde uçuyorduk, bitmemesini istedim o gecenin… Ne kadar o şekilde dans ettik farkında bile değilim… Arzu’nun sesi ile kendimize geldik… Beni arıyordu… Elektrikler gelmiş, eğlence devam ediyordu… Salonda da dans ettik ama usluca :) … Tören bitmiş, dağılma vakti gelmişti… O yarım kalmış şarabıda yanına alarak bizi Arzu’ların evine götüreceği taksiye birlikte bindik, Arzu evin tek çocuğuydu , tesadüf bu ya, o gece annesi ve babası köye gitmişlerdi… O’nu usulen eve çağırdık, O’da red etmedi girdi eve… Gece yarısını geçmişti zaman, O dönemde anarşi vardı , eve dönmesinin uygun olmayacağına karar verdik…
Ben Arzu ile annesinin odasında , O ise salonda yatacaktı… O’na Arzu’nun babasının pijamasını verdik, çekme divana yatağını yaptık.. Karnımız acıkmıştı, mutfağa giderek kahvaltı yaptık… Arzu çok yorulduğunu söyleyerek yatmaya gitti… Biz baş başa kalmıştık… Gecenin öpüşünün etkisi altındaydım hala… İlk öpülüşüm , ilk öpüşümdü … Hala unutamam o geceyi, yaşadıklarımdan dolayı… Konuşmadan anlaşıyorduk artık, devamı istiyorduk, belliydi… Sadece gözlerimiz konuşuyordu… Mutfaktan çıkmış, O’nun yatacağı salona gelmiştik… Televizyon saat 24.00 de kapanıyordu , vakit gece yarısını geçmişti çoktan… Çekme Divanın üzerinde duran pilli radyo gözüme ilişti, radyoyu açtım, aklıma kalan yarım şişe şarap geldi, mutfağa giderek şişesi ile şarabı aldım, odaya döndüm, yılların içkicisi gibi ağzıma diktim, alışık olmadığımdan ağzım yandı, zor yuttum ağzımdakini, O ise gülmeye başladı halime; alay edercesine… Kızmıştım gerçekten, küçük düşmem zoruma gitmişti, hışımla üzerine yürüyerek göğsüne vurmaya başladım , usulca… Birden yana kaçıldı, oturduğu divanın üzerine düşmüştüm, hızlıca ayaklarımı da tutarak divanın üzerine çekti beni.. Adam öyle dövülmez böyle dövülür diye şaka yollu kalçalarıma vurmaya başladı… İşte ne oldu ise o anda oldu… Henüz üzerimde olan gece elbisesinin omuzlarını aşağı indirerek açıkta kalan omuzlarımı öpmeye başladı… Sırt üstü yatıyordum, bir yandan fermuarını açarak elbiseyi çıkartıyor, bir yandan da dişleri ile ufak ufak sırtımı ısırıyor, diğer eli ile de göğsümü okşuyordu, … Hiç sesimi çıkartmıyor, zevkin doruğuna çıkmak istiyordum arzu ile… Bıraktı beni, üzerimde sadece iç çamaşırlarım kalmıştı… Niçin bıraktığını hala anlayamadım… , döndüm , ayağa kalktım şiddetle iterek bu sefer ben onu divanın üzerine yatırmıştım… Yatmaya hazırlandığı için üzerinde gömlek vardı sadece, üzerine çıktım, bir yandan dudaklarını öpüyor, bir yandan da gömleği çıkartıyordum, o kadar acemiydim ki gömleğin bir iki düğmesi koptu kırıldı bu arada… Onun bana yaptığı gibi yapmıyor, yavaş yavaş sindire sindire soyuyordum onu, pantolonunu çıkartmak biraz zor oldu, önce kemer, sonra düğmeler falan, yardım aldım ondan… Bütün kontrol bendeydi artık, üzerinden inmiyor tenimizin bir birine değmesinin verdiği o değişik hazzı kemiklerimde hissediyordum artık… Bu şekilde ne kadar seviştiğimizi bilmiyorum, Eskişehir’in o gece soğuğuna aldırmıyorduk, neden sonra terleyen sırtımın üşüdüğünü hissettim, yorganın altına girdik o dap dar yatağa birlikte, konuşmuyor sadece o anın tadına bakıyorduk, ara sıra hayvani sesler karışıyordu radyonun sesine, hangimizden çıktığını bilmeden… Şimdi aktif olma sırası ondaydı… Zaten zayıf bir kızdım.. üzerime çıktığında kemiklerimin kırılacağı hissine kapıldım birden bire, Allahtan öyle bir şey olmadı… Tabularımız engellese de sevişdik sabaha kadar… Kızlık ,bakirelik kutsaldı onun için… istekte bulunmadı hiç , o konuda bana dokunmadı … Yorgunluk alameti başladığında birbirimizi öperek iyi geceler diledik, uyumak için Arzu’nun yanına gittim… Arzu çoktan uyumuştu.. Saat sabahın 04.30’uydu… Uyumak istedim ama ne mümkün , içimi bir vicdan azabı kapladı birden, utandım kendimden, ailemin suratına nasıl bakacaktım… Sabaha kadar çelişkiler ve kabuslarla dolu bir gece geçirdim… Uyumuşum..
Arzu uyandırdı beni, Arzu ileri gittiğimizi anlamıştı… Ne dediği anlaşılmaz bir şekilde homurdanıyordu… O’da uyanmış, üzerini giyinmiş, bana bakmamaya çalışıyordu… İkimizde utanılacak bir şey yapmıştık, o belli günü beklemeden… Her şey iyi güzeldi de evlerimiz karşı karşıya olduğundan O’nu nasıl çıkartacaktık evden, hiç düşünmemiştik.. En iyisi benim eve gitmem, o sıradaki karışıklıktan faydalanıp, bir hırsız gibi O’nunda evden çıkmasıydı… Öyle de yaptık..Annem olayın farkına varmış, gece araba ile geldiğimizi, O’nun eve girip, çıkmadığını… Annemin suratına nasıl baktığım, daha doğrusu bakamadığımı hala unutamam…
Bu olaydan sonra kısa bir süre görüşemedik onunla, utanmıştık… Her şeyi ben başlatmıştım aslında tahrik etmiştim, bu gün bile nasıl yaptığımı düşünürüm, cevap bulamam …
Artık tabir-i caizse utanç perdesini yırtmıştık , zaman zaman evine gidiyorduk, devam ediyorduk…
Beni başarılı olacağım konusunda devamlı ikna ediyor, diğer insanlardan farklı olmadığımı, çalışarak aradaki farkı kapatacağımı söylüyordu, Ben arka arkaya çocukları olan bir evin en büyük kızıydım.. Kardeşlerime annelik, ağabeylik yapmaktan ders yapmaya bile fırsat bulamamıştım… Beni başarı konusunda ikna etti de kendisi niye üniversiteden atılmıştı hala merak ederim, çünkü çok zekiydi, çabuk kavrıyordu…
Bu arada okulların açılma zamanı gelmiş ben lise 2 nin derslerini vermiş, 3. sınıfa gitmeyi hak kazanmıştım. Fakat Eskişehir’de okumak istemiyordum , akranlarımdan 2 yaş büyüktüm, Eskişehir’in bir ilçesinde bulunan nenemin yanına gitmeye karar verdim… Orada okuyacaktım… Gittik O ilçenin Lisesine kaydımı yaptırdık… Önlük giyecektim bu yaştan sonra :)
İşte Tam o günlerde 12 Eylül Askeri Müdahalesi olmuştu… O benim okumaya karar vermeme çok sevinmiş, fakat ilçede okumam çok zoruna gitmişti.. sinirinden kendi kendini yiyor, sesini yükselterek konuşuyordu… Artık haftada bir gün görüşebilecektik…
18 Eylül günü arkadaşım Arzu sabah sabah bize geldi, rengi farklıydı… Bir şey olduğunu anlamıştım.. O siyaset ile uğraşıyordu… Acaba tutuklanmış mıydı ? … Neyse ki tutuklanmamış ama , benim şehir dışında okumama kızıp aşırı miktarda alkol alarak mide kanaması geçirmiş, hastanedeymiş, sokağa çıkma kısıtlı , sokağa çıkma izni belli saatlerde var… Hastaneye gidip gelemezdik o kısa anda, hastaneye gitmeyi ertesi güne bıraktık… Neyse ki arkadaşı olan bir eczacı kendisi ile ilgileniyormuş, telefonla aradığımız hastaneden durumunun korkulacak kadar kötü olmadığını öğrendik.. Ertesi gün Hastaneden çıkmış, evinde dinleniyordu, evine gittik Arzu ile, rengi falan sararmıştı, sakallıydı …(ilk defa o gün gördüm onu tıraşsız ) Çorba ve patates püresi yaptım o gün ona…
Artık hafta sonları Cuma günü Eskişehir’e geliyor, Pazar günü aksam üstü dönüyordum…
Bu arada O’nun kıskançlıkları da hat safhaya gelmeye başlamıştı.. Belli belirsiz günlerde benim bulunduğum ilçeye geliyor, Lise’nin kapısında bekliyordu… O’nun geldiği günün ertesi sabahı kapımın önünde daima bir gonca gül bulurdum… Bu gonca gül onun eseriydi biliyorum, ama bilmediğim O mu getiriyordu, kime bıraktırıyordu hala öğrenemedim… Bu ilgi ve kıskançlık sıkmaya başlamıştı beni… Vücudumda artık gelişmeye, oturmaya başlamış, göğüslerim ve kalçam ortaya çıkmaya başlamıştı, artık o sıska kız değildim, dikkat çeken bir kız haline gelmiştim… Çevremde askerliğini yapmış, işi gücü olan bir çok yakışıklı genç dolaşıyordu… O ise evlilik hayalleri kuruyor, memleketine beni bırakarak askere gitmeyi düşünüyordu.. Artık o çelimsiz kız değildim, kendime güvenim gelmişti …
Bu arada Annesi beni görmeye ve istemeye de gelmişti tam üç kere, birincisinde babam büyük bir trafik kazası geçirdi, ikincisinde babaanem hastalandı, üçüncüsünü unuttum inanın, kadıncağız, geçmiş olsun dileklerinde bulundu sadece…
Cuma günleri beni otogarda beklemesi de sıkmaya başlamıştı… Yapamayacaktım O’nunla, Eskisi gibi çekici de gelmiyordu bana, kanıksamıştım, Atatürk Lisesinin orada, Yunus Emre Caddesinin girişinde otobüsten inmeye başladım… Cumartesi günleri de öyle usulen ayak üstü konuşmaya başladım… Artık Koza’sını yırtmış bir ipek böceği gibi hür hissediyordum kendimi… Artık O’da anlamıştı benim niyetimi, ya dediğimi yapacak, benimle en azından nişanlanacak ve beni Eskişehir’de bırakacak ya da bu iş bitecekti…Artık her şeye razı olmuştu… Ama ben soğumuştum bir kere… İlişkiyi sorguluyor, çıkamıyordum içinden, çok seviyordum, o da beni seviyordu, ama aşırı sevgisi boğuyordu beni..
Bu arada bir gün Emek Kafe’de otururken çantamı karıştırmaya başladı, zaman zaman yapardı hoş karşılardım bu hareketi, birden durdu, bir kız arkadaşımın dedesinin yaptığı muskayı buldu ve :-“ Bu ne ? “ diye sordu, bende .”- bir arkadaşımın dedesinin iyilik için yazdığı bir muska olduğunu” söyledim ona… Anlatmaya başladı hemen.., Avukat olan bir arkadaşı ile gezinirken tesadüfen bir hoca gittiklerini, ilişkilerinin kötüleşmesinden dolayı hocaya fal baktırdığını, hoca’nın bizi ayırmak için bir muska yapıldığını , bu muskanın bir aynanın arkasında olduğunu söylediğini, bu muska olduğu müddetçe ilişkilerinin düzelmeyeceğini bu muskanın bana kötülük getireceğini belirterek bu muskayı almak istediğini söyledi… Gerçekten muska çantanın ayna gözünde aynanın arkasındaydı.. Çıldırdım artık demek ki ilişkimiz hacı, hocaya , falcılara kalmıştı…
Bu arkadaşımın bir de bizden 3-4 yaş büyük ağabeyi vardı, benimle evlenmek istediğini söylediler ben kabul etmedim…
O bu arada birlikte olduğumuz son yaş günümde bana güzel bir altın kolye almıştı… Hayatta eskiye dair sakladığım tek eşyadır o kolye… O kolyeyi çerçevelettiğim bir kadife kumaşın üzerine onun gönderdiği nazar boncuğu ile iğneleyip, yatak odamda başucumda tutarım…
Saçlarım uzamıştı… kestirdim , onunla son konuşmamız o zaman oldu, akarbaşında Atatürk Caddesinin başında kuaför vardı, orda otururdum zaman zaman, , bunu öğrenmiş, ona da karışıyor, etrafımda erkek sinek dahi istemiyordu… Saçlarımın kesildiğini gördüğü günün akşam üstü o Kuaföre geldi, elinde güzel bir paket, benim ona yazdığım mektuplar ve evlerindeki nişanda çektirdiğimiz veya görüntüm çıkan karelere ait fotoğraflar vardı içinde… Bir başkasının eline geçmesin diye getirdim dedi… Arkadaşının nişanına ait bir tek kare fotoğraf kendine bırakmamıştı kendine, …”:-O geceye ait her şeyi sana geri vermek isterdim ama imkansız , ama seninle yaşadıklarım için pişmanlık duymuyorum” dedi, beni alnımdan öperek, buğulu bir sesle “-Her şey gönlüne göre ve şansın açık olsun” diyerek arkasına bakmadan çekti gitti… Hiç ısrar etmedi ama hiç, bende bir şey söylemedim…Seneler sonra öğrendim ki ; evlenmeyi düşünen genç kız kesinlikle saçlarını kestirmezmiş, hareketlerimden her şeyin bittiğini anlamış… Halbuki ona bir tek defa bile her şey bitti dememiştim…
Annem çok üzülmüştü bu duruma , pişmanlık duymayacağım bir karar vermemi önerdi bana, babamın da üzüldüğünü öğrendim çok sonra… Babamda sevmiş meğer O’nu…
Bu arada okulum bitmiş Eskişehir’e gelmiştim artık…
Onu birkaç kere yolda gördüm daha sonra , konuşmadan geçtik, yıkılmıştı, artık kendisine dikkat etmiyordu.. Günlük tıraşını olmamıştı, ayakkabıları da çamur içindeydi.. Acıdım sadece.,.. Bir zamanlar aşık olduğum dirayetli, nüktedan, entelektüel, kendisi ile barışık adam bu muydu ?
Arkadaşları tek tek evlenmişti koca şehirde yalnızdı artık O… O’nun Mart 1982 de Askere gittiğini çok sonraları öğrendim..
Her şey bitmemiş meğer, … Olacakları üçüncü bölümde bulacaksınız…
Ama fazla meraklandırmayacağım sizi …
YORUMLAR
çok uzaklardaki bir eski dosta mektuplar
bazen yüreğimizdeki en kıyı köşeyi tütsü yakıp onun hoş kokusuyla gelmesini bekleriz
herkesin bir bir evine çekildiği anda sen artık elini boynuna dolayacak birini ararsın
hala söylediğimin arkasındayım bu yazı dizini şiirselleştirelim
inanki bu şekilde çok yorucu oluyor çünkü kişiler bu kadar uzun yazıları okumaz ve okumaya da vakit ayırmazlar sana dost tavsiyesi
harika bir yemek yapıyorsun masayı düzenliyorsun
ama
masada çiçek yok haydaaa tüm güzellik gitti sevgiler Hale hanım....