- 553 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Önde Gelenler ve Boyun Eğenler
Allah Katında insanı değerli kılan takva sahibi olmasıdır. Takva sahipleri Allah’tan korkup sakınan, Allah’ın her an kendileriyle birlikte olduğunun bilincinde olarak hareket eden müminlerdir.
Din dışı cahiliye toplumunda üstünlük ölçüsü "takva" değildir; aksine üstünlük kavramı zenginlik, makam, soy gibi yanlış kıstaslara dayanır. Bu toplumlarda, güç ve iktidar sahibi olan, insanları kendi görüşlerince yönlendiren, zenginliği ya da gücü ile tanınan kişiler vardır. Kur’an bu kişilerden, "kavmin önde gelenleri" olarak söz eder.
"Kavmin önde gelenleri" kavramı, insanlık tarihi boyunca her dönemde, her toplumda var olan seçkin/elit kesimi ifade eder. Bu kesimin en önemli özelliği, çok zengin, güçlü ve sözü geçen kişilerden oluşmasıdır. Ancak sahip oldukları "zahiri güç", akledemeyen bu kimselerin kendilerine benlik vermelerine yani enaniyetlerine sebep olur. Onlara göre takva değil, mal, servet, güç, iktidar gibi özellikler üstünlük sebebidir. Aksini kabul edemezler çünkü o zaman ne denli değersiz olduklarını kabul etmiş olacaklardır. Vicdanları kabul etse de, içlerindeki şiddetli büyüklenme isteği yüzünden inkar ederler. Sahip oldukları servetin ve gücün, ahirette kendilerine hiçbir yarar sağlamayacağını akledemezler. İçinde yaşadıkları toplumun, kendileri gibi aklı ve şuuru kapanmış olan bireyleri, işte bu kendilerince üstün gördükleri "önde gelenler"in peşlerinden gider, her konuda körü körüne onları takip ederler. Önde gelenler yöneten, onlara "boyun eğenler" de yönetilenlerdir.
Kur’an bu ilginç yönetenler-yönetilenler ilişkisini çok detaylı tanımlar. Örneğin Firavun, dönemin yöneteni, kavmi de yönetilenidir. Firavun’u yöneten konumuna getiren, elindeki maddi ve askeri güçtür. Kendi fikirlerini kabul etmiş olan kavmine Firavun şöyle seslenir:
"... Ben, size yalnızca gördüğümü (kendi görüşümü) gösteriyorum ve ben sizi doğru yoldan da başkasına yöneltmiyorum." (Mümin Suresi, 29)
İlahlık iddiasında olan Firavun, kendince tek "yol gösterici"dir. Doğru yoldan çıkmış olan kavmi de, "Böylelikle (Firavun) kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdi. (Zuhruf Suresi, 54) ayetinde ifade edildiği üzere, ona itaatle boyun eğer.
Tüm cahiliye toplumları gibi Firavun kavminin "boyun eğişi" de, "önde gelenler"in yönlendirdiği ortak sürü psikolojisinin bir örneğidir. Ve bu boyun eğiş, yönetilen hiçbir kavmi doğruya ulaştırmaz; Kur’an’ın "... onlar Firavun’un emrine uymuşlardı. Oysa Firavun’un emri doğruya-götürücü (irşad edici) değildi." (Hud Suresi, 97) ayetinde ifade edildiği gibi... Din dışı yaşam şeklini benimsemiş olan önde gelenlere itaatle boyun eğen çoğunluk, -doğruları görmemeleri ya da görmezden gelmeleri nedeniyle- cahiliyenin çarpık sisteminde yaşamını sürdürür.
Kur’an’da, her ülkede hileli düzenler kurdukları haber verilen ve suçlu- günahkarlar olarak tarif edilen önde gelenlere dini tebliğ yapılması çok önemlidir. Çünkü bu kimselerin Kur’an ahlakını benimsemeleri, onların ardından giden çoğunluğun da dine yönelmesine sebep olacaktır.
Yüce Allah, tarih boyunca tüm peygamber ve elçilerini öncelikle bu kesime ayetleriyle göndermiştir. Peygamber kıssalarında bütün elçilerin bu emre itaat ederek önde gelenleri uyardıklarını görürüz. Örneğin Zuhruf Suresi’nde Allah, "Andolsun, Biz Musa’yı, Firavun’a ve onun ’önde gelen çevresine’ ayetlerimizle gönderdik. O da, dedi ki: "Gerçekten ben, alemlerin Rabbinin elçisiyim." (Zuhruf Suresi, 46) buyurarak bu gerçeği haber verir.
Kuran’da, diğer birçok peygamberin de hep kavimlerinin önde gelenleriyle muhatap oldukları bildirilir.
Önde gelenler, kapsamı oldukça geniş bir kavramdır. Cahiliye bireyleri üzerinde etkisi olan, örnek alınan, herkes tarafından tanınan her insan bu tanıma girer. Güç ve iktidar sahibi olan büyük iş adamları, aydınlar, sanatçılar, sosyete olarak tanımlanan kesimden insanlar gibi toplumun, sözlerine değer verdiği kişiler önde gelenlerdir. Çok açıktır ki bu insanlardan birinin bile din ahlakını yaşamaya başlaması, onun yolundaki pek çok insanın da imanına vesile olabilir.
Mümin, bir insanı takvası dışında farklı bir kıstasla değerlendirmez; insanlara takvası ölçüsünde değer verir. Ancak Kur’an ahlakının yayılması ve dinin çıkarları için en yararlı ve en uygun yöntemleri izler. Müminin dini tebliğ ettiği toplum, kuşkusuz mümin değil cahiliye toplumudur. Cahiliye toplumunda yaşıyor da olsa, akıl ve vicdan sahibi insanlar olacaktır; din bu kişilere de anlatılacaktır. Tebliğ, Allah’ı tanımayan, O’nu gereği gibi takdir edemeyen, ihtiyaç içindeki herkese yapılır. Tebliğde sınırlama yoktur. Ancak Kur’an’da, önde gelenlerin uyarılmasına dikkat çekilmesindeki amaç, bu kesim tarafından yönlendirilen insanların da gerçekleri görebilmesine sebep olabileceğidir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.